Malzeme mühendisi Erhan Mataracı, sel felaketini, “Ülkemizde yapılaşma maalesef uygun planlamalar doğrultusunda yapılmıyor. Ranta göre veya modaya göre ülkenin her tarafında yapılaşmalar oluyor. Dere yataklarına evler yapılması buna bir örnek. ” sözleri ile değerlendirdi.
Malzeme mühendisi Erhan Mataracı, deprem bölgesinde yaşanan sel felaketinin nedenlerini değerlendirdi. Mataracı, “Milyonlarca insanın yaşadığı bir bölgede yağacak yağmuru hesap edip, bu suların giderleriyle ilgili hesap yapılmadığında çok ciddi sayıda insanı bu evlere hapsetmekten veya inşa ettikleri yapılara zarar vermekten başka bir şey yapmamış oluruz" dedi. Erhan Mataracı, 6 Şubat’ta meydana gelen deprem felaketinden sonra şehirlerin altyapılarının titizlikle tartışılması gerektiğini vurguladı. “Afetlere hazırlıklı olup olmadığımızı ve insan hayatında etkili olan tüm alanlarda gerekli çalışmaların yapılmasına” acilen başlanması gerektiğini söyleyen Mataracı, yapılaşmanın uygun planlarda yapılmadığını belirtti.
Mataracı, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Şehir planlaması, ekonomik, mühendislik, mimari, iklim, coğrafik yapı ve daha birçok yapının ve uzmanlarının içinde bulunduğu bir ekip çalışmasıdır. Şehrin gelecekte öngörülen nüfus artışı, bölgenin geçmişten bugüne uzun bir süre içerisinde yaşamış olduğu deprem, sel, yangın gibi doğal afetlerin değerlendirilmesi, zemin yapısı gibi tüm veriler şehrin planlanması esnasında göz önünde tutulması gereken çok önemli faktörlerdir. Bir şehrin bir bölgesinde yapılanmaya gidileceği zaman o bölgede yaşayacak insan sayısına göre bölgede planlanan yapılanma belirlenir, bu bölgede yapılacak en yüksek binalar, bu binaların sağlaması gereken şartlar, bölgede yerleşmenin uygun olup olmaması, planlanan nüfus için gerekli altyapı çalışmaları, bölgenin doğal yapısı gereği meydana gelebilecek muhtemel doğal afetler, iklim koşulları dikkate alınarak titizlikte çalışmalar yapılır ve bunların dışına çıkılmasına kesinlikle izin verilmemelidir.
Binalar yapılmadan önce şehrin veya bölgenin altyapısının yetersiz olması, temel atmadan bina yapmaya benzer. Milyonlarca insanın yaşadığı bir bölgede, bölgeye yağacak yağmuru hesap edip bu suların giderleriyle ilgili hesap yapılmadığında, tahliye planları oluşturulmadığında çok ciddi sayıda insanı bu evlere hapsetmekten veya bin bir emekle inşa ettikleri yapılara zarar vermekten başka bir şey yapmamış oluruz. 6 Şubat’ta meydana gelen deprem felaketinden sonra şehirlerin altyapıları da aynı titizlikle tartışılmalıdır. Altyapı planlarının düzgün yapılıp yapılmadığı, bu inşaatların müteahhitler tarafından şartlarına uygun şekilde inşa edilip edilmediği, kontrolcülerin gerekli kontrolleri gerekli hassasiyetle gerçekleştirip gerçekleştirmedikleri de detaylı şekilde tartışılmalıdır. Sadece deprem değil ayrıca yangın, sel, fırtınalar, heyelanlar gibi tüm afetlere hazırlıklı olup olmadığımızı ve inşaatından makinesine, kimyasından elektriğine kadar yapılanma ve insan hayatında etkili olan tüm alanlarda gerekli çalışmaların yapılmasına acilen başlanmalıdır.
Ülkemizde yapılaşma maalesef uygun planlamalar doğrultusunda yapılmıyor. Ranta göre veya modaya göre ülkenin her tarafında yapılaşmalar oluyor. Dere yataklarına evler yapılması buna bir örnek. Her ilde yapılacak binaların, altyapıların, yolların farklı özelliklerde olması gerekirken ülkemizde maalesef bu kriterlerin hiçbiri dikkate alınmıyor. Farklı yapılaşmaya örnek vermek gerekirse, yağış oranı çok yüksek olan Uzak Doğu ülkelerinde bina çatıları dik yapıda olurken, yağış oranı az olan Ortadoğu veya Afrika’da çatı yapılmasına bile gerek kalmıyor, fay hattı üzerindeki ülkelerde deprem önlemleri çok ileri seviyedeyken, fay hattı olmayan ülkelerde bu kriterler tüm önemini yitiriyor. Türkiye çok farklı coğrafi özelliklerde birçok bölgeye sahip olduğu için her bölgesinde farklı kurallar uygulanması gereken bir ülke ama bizde genel kurallar belirlenip her yerde aynı şartlar uygulanıyor.
Örneğin, ticari sebeplerden dolayı Türkiye’nin en çok yağış alan ili olan Rize’de doğal bitki örtüsünü kaldırıp her yere çay bahçeleri yapılması bölgede heyelanları kaçınılmaz hale getiriyor. Rize’de her yıl heyelanlar olması o bölgede yağışların artması değil, bölgenin coğrafi yapısına aykırı tarım yapılmasından kaynaklanıyor. Bu şehrin planlaması yapılırken orman alanlarının ayrılması veya evlerin farklı bölgelere yapılmasının şart koşulması gerekirken bu hassasiyet gösterilmiyor. 15 Mart tarihinde Şanlıurfa ve Adıyaman’da meydana gelen sel felaketi sonrasında bu felaketin sebepleri tartışılmalıdır. Şehrin yeterli su giderlerinin olup olmadığı araştırılmalıdır, şehrin altyapısı planlanırken bölgeye son 50 yılda yağmış olan en şiddetli yağmur miktarları göz önünde bulunduruldu mu ,sorulmalıdır. Eğer bütün bu şartlara göre planlamalar yapılıp projeler oluşturulmuşsa ve altyapı inşaatları yapıldıysa artık, bu defa müteahhitler uygun çalışmalar yapmışlar mı, kontrol kuruluşları kontrollerini düzgün yapmışlar mıdır gibi konularda tartışılmalıdır. Deprem, sel, yangın gibi inşaat projelendirmesi esnasında dikkat edilmesi gerekli hususlar diğer tüm yapılaşmada da son derece kritik faktörlerdir.
Türkiye 6 Şubat tarihinde çok büyük bir felaket yaşamış ve bundan dersler çıkarması gerektiğini anlamıştır ancak 15 Mart tarihinde meydana gelen sel, bize yanlış bir ders aldığımızı, problemin sadece konut inşaatlarıyla ilgili şartlar değil bütün bir yapılanma süreciyle ilgili olduğunu gösteriyor. Türkiye’de tüm mühendislik alanlarında çalışmalar yapılmalı, rant kavgalarından ve politik kaygılardan uzak şekilde endüstri, mühendislik, mimari çalışmalar tek tek yapılmalıdır. Meslek odaları, Standart enstitüleri, belediyeler hep birlikte çalışıp yapılaşmayla ilgili şartlar oluşturmalıdır. Şehir planlamaları dönemin modasına veya rantına göre değil, uzun vadeli planlara göre yapılmalı ve bu planlara sadık kalınmalıdır."