Radikal gazetesi yazarı Avni Özgürel, köşesinde Muhsin Yazıcıoğlu için şunları yazdı:Olmak ve ölmek... Aralarında sadece zar/an farkı var... Eski yazıya vakıf olanlar anlayabilir; hayatla bağımız ‘kaf’la ‘kef’ mesabesindedir.. An dediğimiz zaman aralığının başlangıcında olmamız sonunda da olacağımızın garantisi sayılmaz... Kopar ip, ne olduğunu anlamadan savruluruz ve ‘ Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan, arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan geçerken’ buluruz kendimizi.. Sevdiklerimiz, dostlarımız silinir belleğimizden.. Ve biz hayal oluruz onların gözünde.. Hayat sarkacında salınan insanın iç dünyasında neyin belirleyici olduğu sorusunun önümüze koyduğu farkındalık düğümü budur.. Az-çok bilinen fırtınalı siyasi geçmişinin, adının üzerine iliştirilen onlarca etiket ve hakkında düşülen yüzlerce dipnotun ötesinde, duygu ve sevgi insanı olarak tanıdığım Muhsin Yazıcıoğlu hayatın sırrını veren dokunuşla işaretlenmiş biriydi... Kimsenin bendesi, militanı, adamı olmadı; kimseyi de o seviyeye itmedi... Kendini, kabullerini tartışılmaz doğru saymayan biriydi. Yakın dönem tarihimizin en karanlık dağdağalı döneminde sorumluluk üstlenmişti Yazıcıoğlu.. Ülke dolu dizgin darbeye sürüklenirken sağda ya da soldaki gençlik liderleri içinde sadece onun Türkiye’nin içine çekildiği tablonun tuzak olduğunu fark ettiğini söyleyebilirim. Ülkücü camiada darbe sürecini hızlandıran eylemlerde rol almış arkadaşlarına, onların milliyetçilik ve samimiyet savunmalarına karşı gerçekte neye hizmet ettiklerini anlatmaya çabaladığının şahidiyim. Kendisinden uzaklaşıp, yoluna bildiği gibi devam edenler mukadder akıbetle karşılaştığında, tavrının siyaseten fayda ya da zarar getireceğinin hesabına girmeksizin son görevini yapmaktan geri kalmayı kendisine yediremediğinin de.. Pek çok kişi, üstelik makul, haklı gerekçelerle eski arkadaşlarını eleştirir ve yan yana görünmekten kaçarken onları sahiplenen tek kişi olarak görünmesinin arkasında onaylamasının değil vefa duygusunun yattığını da biliyorum.. Çıkardığım dergide yazdığım yazılar dolayısıyla gözaltına alındığım, tutuklu kaldığım günler dışında MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası’nın hemen her duruşmasını izledim.. O yüzden rahatlıkla söyleyebilirim; şayet 12 Eylül darbesinin ardından sıkıyönetim mahkemesinde idamla cezalandırılması istenenler içinde ‘baskı ve işkenceye rağmen dik duranlar kimlerdi’ diye sorulsa herhalde adını anacağım ilk insandır Muhsin Yazıcıoğlu... Onun ‘ezilenler’ manasında Kur’ani bir tabir olan mustazaf kavramını öne çıkararak yaptığı savunma dün gibi aklımda... Yıllar sonra Refah-Yol koalisyonunun kurulması sürecinde güvenoyu krizi yaşanır ve bıçak sırtındaki oylamadan önce Yazıcıoğlu’nun kararı beklenirken, TBMM kürsüsünde Necmettin Erbakan’a dönerek ‘ Beni Müslümanların iktidara gelmesini engelleyen kişi olarak suçlamanıza izin vermeyeceğim ..’ diyerek noktaladığı konuşması da.. Farklı iki portresi yazılabilir Muhsin Yazıcıoğlu’nun... İlkinde ülkücü hareketin efsaneleşmiş ve ağırlığı sadece Alpaslan Türkeş’le kıyaslanabilecek lider kişiliğiyle öne çıkar.. İkincisinde ise cezaevinde kaleme aldığı ‘Üşüyorum’ şiirinde yansıyan iç dünyasıyla.. 12 Eylül öncesi yaptığımız sohbetlerin neredeyse tamamında gençliğin yerli ve yabancı provokatif unsurların saldırısına maruz kaldığından yakınan; Mamak askeri cezaevinde dört yılı hücrede olmak üzere yedi seneyi aşan tutukluluğun ardından beraat kararıyla serbest kaldığında, herhalde geçmişi en sağlıklı değerlendiren kişiydi Yazıcıoğlu... Yanında, yakınında bulunmuş dostlarından başlayarak solda saf tutmuş lider konumundaki insanlara kadar pek çok kişiye Türkiye’nin uluslararası bir komployla karşı karşıya olduğunu anlatmaya çalıştı.. Hiçbir zaman klasik siyasetçi tanımına uyan bir insan olmadı Muhsin Yazıcıoğlu.. Partisine puan kazandıracağını bildiği halde siyasetin kıyasıya rekabete dayanan kuralsız sert üslubundan hep uzak durdu.. Siyasette aradığı tek şey samimiyet ve nezaket ölçüleriydi. Rumelihisarı’nda birlikte ettiğimiz kahvaltıdaki söyledikleri hâlâ hatırımda: ‘Allah’tan milletimize 12 Eylül öncesinin çatışma ortamını bir daha yaşatmamasını niyaz ediyorum. Ama yaşanan acıların bize o yıllarda sağdaki ve soldaki gençliğin samimiyetini unutturmamasını da..’ İnsanın dostunu ebediyete uğurlaması zor... ‘Muhsin başkana Allah’tan rahmet, ailesine, BBP camiasına, sevenlerine ve Sivas’a sabır diliyorum..