Muhteşem Yüzyıl gibi diziler yapılsın

Muhteşem Yüzyıl gibi diziler yapılsın

T24 - Habertürk gazetesi yazarı Murat Bardakçı, bazı sahnelerinin çokça tartışılan Muhteşem Yüzyıl dizisini köşesine taşıdı. Bardakçı, "Muhteşem Yüzyıl’ı gayet beğendim! Durdurulmasını bir tarafa bırakın, devamından ve diğer kanalların da benzer diziler yapmasından yanayım" diyerek destek verdi.

Murat Bardakçı'nın Habertürk gazetesinde "Muhteşem Yüzyıl" başlığıyla yayımlanan (10 Ocak 2010) yazısı şöyle:

Muhteşem Yüzyıl

Cezaevlerinden tahliyeleri, İmralı’dan yollanan mesajları, üniversitede porno film çekilmesi tartışmalarını vesaireyi bir tarafa bıraktık; birkaç günden buyana “Muhteşem Yüzyıl” dizisini ve dolayısı ile Kanunî Süleyman’ın özel hayatını konuşmaya başladık.İşin tuhaf tarafı, tartışmaların dizinin yayınından önce başlamasıydı. Herzamanki telâşımız depreşmiş, dizinin nasıl olduğu, Kanunî’nin ne şekilde gösterildiği, içki içip içmediği yahut başka özel meraklarının bulunup bulunmadığı konularında önüne gelen hemen herkes, diziyi seyretmeden önce fikir beyan etmiş, görmedikleri ve bilmedikleri çekimler hakkında ahkâm kesmişlerdi.

Dizinin yayına girmesinden günler önce bana da dünya kadar e-mail gelmeye başladı. Bazı okuyucular “Muhteşem Yüzyıl konusunda ne düşündüğümü” soruyor ama neredeyse tamamı “Bu dizinin durdurulması için birşeyler yapın” diyordu.

Medyum olmadığım ve telepatiden de pek anlamadığım için görmediğim, seyretmediğim bir dizi yahut okumadığım bir kitap konusunda peşinen hüküm vermem diye birşey sözkonusu değildi. Dolayısı ile dizi hakkındaki fikrimi, ilk bölümünü izledikten sonra şimdi yazıyorum:

Kısaca söyleyeyim: Muhteşem Yüzyıl’ı gayet beğendim! Durdurulmasını bir tarafa bırakın, devamından ve diğer kanalların da benzer diziler yapmasından yanayım...

Öğrencinin sevmediği derslerin başında gelen tarihin güler yüzlü ve sevimli bir hâl alması, bu sayede ilgi odağı hâline gelmesi ve daha da önemlisi artık tabu olmaktan çıkması için gazetelerde ve TV’lerde senelerden buyana yazıp konuşan bir kişi olarak başka türlü düşünmem zaten imkânsızdır!

Kaldı ki, Muhteşem Yüzyıl’ın akademik danışmanlığını klasik dönem Osmanlı Tarihi’nin önde gelen uzmanlarından olan dostum Dr. Erhan Afyoncu yapmıştır, dizide konu edilen tarihî olaylar doğrudur. Senaryo ve sinema tekniği, konuları abartıp olduklarından daha hafif şekilde ortaya koymuş olabilirler ama Muhteşem Yüzyıl bir “belgesel” değil, “dizi”dir ve abartılar, gerçeklerin değişmemesi şartıyla normaldir.

Kanunî Sultan Süleyman dizide kadınlara düşkün bir kişi olarak gösterilmişmiş, harem kadın kaynıyormuş, bu kadınlar birbirleriyle didişiyorlarmış ve bütün bunlar Kanunî gibi mübarek bir zâta uygun görüntüler değilmiş, vesaire, vesaire...

Ayrıntılara girmeden kısaca söyleyeyim: Harem bir hakikattir ve Kanunî’nin hanımlarından bugün sadece üçü bilinmektedir: Mâhidevrân, Hurrem ve Gülfem... Hükümdarın kaydedilmiş çocuklarının sayısı ise, dokuzdur! Hurrem’den altı ve Mâhidevrân’dan bir çocuğu olmuş, Gülfem ise hükümdara evlâd verememiştir. Diğer iki çocuğunun annesi meçhuldür, yani haremdeki cariyelerden biri yahut ikisidir ve daha da önemlisi, Kanunî Sultan Süleyman iki oğlunu, hattâ torunlarını bile idam ettirmiş tek hükümdardır. Unutmayalım: Bazı padişahların isimleri tarihin sahifelerine altın harflerle hakkedilmiştir ama bu hükümdarların hepsi sizler ve bizler gibi etten-kemikten birer insandır. Hiçbiri peygamber yahut evliya mertebesinde değildir, başarılarının yanısıra onların da her insan gibi zaafları vardır, sevap da işlemişler ama hata da yapmışlardır ve bunun böyle olması son derece normaldir!

Muhteşem Yüzyıl’ı seyretmeden yorum yapanlar, kasten seyretmeyenler yahut seyrederken duydukları hiddet yüzünden konuyu ve ayrıntıları anlayamayanlar: Tarihe mistik, ideolojik yahut dinî açılardan yaklaşmayı bırakın, peşin fikirlerinizi de biriki saatliğine bir tarafa koyun ve oturup seyredin. Orada anlatılanlara ve söylenenlere yine de inanmadığınız takdirde bir zahmet kaynak kitaplara müracaat edip okuyun, ortada gerçekdışı birşey olmadığını göreceksiniz.

Ve en önemlisi: Sözkonusu mesele dinî yahut ilâhî bir konu değil, dünyevî hadiselerin teşkil ettiği “tarihtir”. İyi yahut kötü tarafı ile “bizim” tarihimizdir ve tarih ideoloji ile, inançla yahut saplantı ile değil, Erhan’ın yaptığı gibi belge, kaynak ve kayıt kullanılarak yazılır.