"Mühürler, kadın kurumlarına değil, kadınlar için işkencehaneye dönen evlerin kapısına vuruluyor"

"Mühürler, kadın kurumlarına değil, kadınlar için işkencehaneye dönen evlerin kapısına vuruluyor"

Evrensel yazarı Sevda Karaca, İçişleri Bakanlığı'nın "terör örgütleriyle bağlantılı oldukları" iddiasıyla 370 derneği kapatmasıyla ilgili olarak "Bundan önce de kayyım atanan belediyelerin kadın danışma merkezleri işlemez hale getirilmiş, bu merkezlerin kadın çalışanları ya sürgün edilmiş ya da işten çıkarılmışlar, yetmemiş kadın danışma merkezlerinin kapısına tuğla örülmüştü" dedi. "Bir yandan kadınları güçlendiren ve eşit haklara sahip bireyler olarak hayata katılabilmelerinin olanaklarını sağlamaya çalışan kadın kurumlarını kapat, diğer yandan kadınları evlere, evliliklere, eşitsizliklere hapset" diyen Karaca, "Görünen o ki bu mühürler kadın kurumlarının kapılarına değil, kadınlar için işkencehanelere dönen evlerin kapısına, penceresine vuruluyor aslında. Kadınlar birinden içeri giremesin, diğerinden dışarı çıkamasın diye" ifadesini kullandı.

Sevda Karaca'nın "Dernekten içeri girme, evden dışarı çıkma" başlığıyla yayımlanan (17 Kasım 2016) yazısı şöyle:

Bir gecede 370 dernek mühürlendi. Aralarında Adıyaman Kadın Yaşam Derneği, Anka Kadın Araştırmaları Derneği, Bursa Panayır Kadın Dayanışma Derneği, Gökkuşağı Kadın Derneği, Gündem Çocuk Derneği, Kongreya Jinen Azad, Muş Kadın Çatısı Derneği ve Muş Kadın Derneği, Selis Kadın Derneği, Van Kadın Derneği ve Ceren Kadın Derneği de var. 

Bundan önce de kayyım atanan belediyelerin kadın danışma merkezleri işlemez hale getirilmiş, bu merkezlerin kadın çalışanları ya sürgün edilmiş ya da işten çıkarılmışlar, yetmemiş kadın danışma merkezlerinin kapısına tuğla örülmüştü.  Her biri binbir emekle kurulan ve kısıtlı imkanlarla kadınların ve çocukların şiddete, ayrımcılığa, eşitsizliğe, yoksulluğa, yoksunluğa karşı güçlendirilmesi için canla başla çalışan kurumlar. Devletin yapmadığını yapıyor, kadınların ve çocukların uğradığı hak ihlallerine dair raporlar, veriler tutuyor, politika, yasa önerileri oluşturuyor, devlet kurumlarının kadınların ve çocukların yaşadıkları sorunlar karşısında “Yasalara uygun bir biçimde” hareket etmesi için basınç uyguluyor, yasaları değil kendi bildiğini okuyan devlet kurumlarının yeniden yeniden yarattığı hak ihlallerine karşı kamuoyunu bilgilendiriyor ve işin peşini bırakmıyorlardı. Nice kadın cinayeti, çocuk istismarı, şüpheli intihar, taciz/tecavüz vakası onlar sayesinde, onlar var diye gündeme gelebildi. Nicesi onlar işin peşini bırakmadı diye cezalandırıldı. Nicesi, iktidar her açıklamasıyla yaşananları meşrulaştırırken ve üstünü örtmeye çalışırken bu derneklerin susmaması nedeniyle toplumda yankı yarattı. Devletin koruma hizmeti, destek hizmeti vermediği nice kadın ve çocuk onlar sayesinde yeni bir yaşama başlayabildi, “Ben güçlüyüm” diyebildi. Tam da bu yüzden iktidar da onların peşini bırakmadı.  Kadınlar bunları dört duvar arasında bir büroları, bir masaları, bir sandalyeleri olduğu için yapmadılar. Bir büroları, bir masaları, bir sandalyeleri olmadığı için de yapamayacak değiller.  Ama mesele zaten bir bina, bir masa, bir sandalye meselesi değil. Mesele kadınların örgütlenme, bir araya gelme haklarına saldırı olduğu kadar kadınların en temel yaşamsal haklarını da ellerinden almakla ilgili. ‘Yeni Türkiye’nin inşasında harç karacak “makbul kadın”ı yaratmak için devletin tüm imkanlarını seferber etmesi ile ilgili.  Kapılara mühürler vurulduğu günlerde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı bakanlığının bütçesinin nelere ayrılacağına dair yaptığı açıklamada da meselenin bu yönüne ışık tutuyor. “Kadınlara ve çocuklara yönelik şiddetle mücadelede ne yapıyorsunuz?” sorusuna sürekli olarak “Bilmem kaç bin kişiye eğitim verdik” matbu açıklamasını yapan bakanlık 80 milyonluk Türkiye’de en az 800 sığınmaevi, 2 bin danışma merkezi olması gerekirken 101 kadın konukevinde 2 bin 657 kişiye hizmet verilebildiğini bir övünme payı olarak anlatıyor. Kadın kurumlarının işlettiği kadın danışma merkezlerinin kapatıldığı, mühürlenmiyorsa da ödeneksiz, desteksiz, fonsuz bırakarak atıl hale getirildiği bu günlerde kadına yönelik şiddetle mücadele için bakanlık bütçesinden bir kuruş bile çıkmayacağını öğreniyoruz aynı konuşmada. Kadınların da alın terinin, emeğinin olduğu bütçe, Bakanlığın hangi projeleri için kullanılacak peki? “Çocuk doğurmayı, evliliği ve aile bütünlüğünü korumayı teşvik etmek” için hazırlanan projelere! Kadınlar daha çok çocuk doğursun, evlensin ama boşanamasın, her şartta ve durumda aile içinde kalmayı kabul etsin, diyanet görevlileri ikna odaları kurabilsin diye 2015’ten bu yana 670 milyon lira bakanlık bütçesinden pay ayrılmıştı zaten.  Bir yandan kadınları güçlendiren ve eşit haklara sahip bireyler olarak hayata katılabilmelerinin olanaklarını sağlamaya çalışan kadın kurumlarını kapat, diğer yandan kadınları evlere, evliliklere, eşitsizliklere hapset! Görünen o ki bu mühürler kadın kurumlarının kapılarına değil, kadınlar için işkence hanelere dönen evlerin kapısına, penceresine vuruluyor aslında. Kadınlar birinden içeri giremesin, diğerinden dışarı çıkamasın diye!