Anayasa değişikliğine ilişkin referandumda mühürsüz oy pusulaları ve zarflarının da geçerli olacağına dair 16 Nisan'da aldığı 'son dakika' kararını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (AİHS) dayandıran Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) geçmişte buna ilişkin başvuruları reddettiği ortaya çıktı. 2011’de Hatip Dicle’nin milletvekili seçim tutanağını yasayı gerekçe göstererek iptal eden YSK, Hatip Dicle’nin AİHS’yi hatırlatarak yaptığı itirazı reddetmişti.
Cumhuriyet gazetesinden Alican Uludağ'ın haberine göre, bugün AİHS'i kullanarak 'cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine' ilişkin anayasa değişikliği referandumunda yapılan itirazları reddeden YSK, 2011'deki Hatip Dicle kararında AİHS’deki "serbest seçim hakkı"nı dikkate dahi almadı.
YSK, anayasa değişikliği referandum sonuçlarının kaderini etkilediği için eleştirilen "mühürlü oyların geçerli sayılmasına" ilişkin verdiği kararın gerekçesi, önceki içtihatlarıyla çelişki yarattı. Serbest ve demokratik seçim hakkının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ek 1 No’lu Protokolün 3. maddesi ile güvence altına alındığını belirten YSK, Ek 1 Protokol 3. maddenin, sadece milletvekili seçimine ilişkin seçme hakkını düzenlemekle birlikte özü itibarıyla serbest seçim hakkını önemsemekte ve koruma altına almakta olduğunu savundu. Yani kurul, 3. maddeyi daha da geniş yorumladı. Sandık seçmen listesinde yazılı herkesin oy kullanma hakkı bulunduğunu belirten YSK, "Anayasanın 67 ve 90/5. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin Ek 1 No’lu Protokolün 3. maddesi birlikte değerlendirildiğinde, sandık kurullarının hata veya ihmali sonucu mühürlenmeyen oy zarfı ve oy pusulası ile kullandırılan oyların geçerli kabul edilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır” dedi.
Oysa Türkiye’deki yargı sistemi, mevcut yasaları uygularken bu zamana kadar anayasanın 90. maddesi kapsamında daha üst bir norm kabul edilen ve Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni görmezden geldi. Özellikle, muhalif kesime yönelik hak ihlallerinde YSK dahil yüksek mahkemelerin AİHS’i uygulamaktan kaçındığı, ulusal mevzuatın dışına çıkmak istemediği yorumu yapıldı. Ancak YSK, AKP ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın çok az bir farkla kazandığı bir referandumda AİHS’i hatırladı.
Buna karşılık YSK, geçmiş kararlarında AİHS’e atıf yapılarak kendisine gelen başvuruları reddetmişti. En dikkat çeken örnek, Hatip Dicle kararı oldu. YSK, 12 Haziran 2011 milletvekili genel seçimlerinde Diyarbakır’dan bağımsız milletvekili seçilen ve buna ilişkin mazbatasını alan Hatip Dicle’nin "milletvekili seçilme tutanağını" "tam kanunsuzluk" gerekçesiyle 21 Haziran 2011’de iptal etti. Buna gerekçe olarak Dicle’nin “seçilme yeterliliğini ortadan kaldıran kesinleşmiş bir mahkûmiyet hükmünün ortaya çıkmasını” gösterirken, kararı 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 11. maddesi ile 5352 sayılı Adli Sicil Kanunun 13/A maddesine dayandırdı. Karar üzerine Dicle’nin yerine AKP’li bir isim Meclis’e girmişti.
Hatip Dicle, bu karara karşı avukatı Levent Kanat aracılığıyla YSK’ye itiraz dilekçesi verdi. Dilekçede, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne dair “serbest seçim hakkı” başlıklı 1 No’lu Protokolün 3. maddesine dikkat çekilirken, bu düzenlemede “Sözleşmeci Taraf Devletler yasama organının seçimi için, halkın kendi düşüncelerinin serbestçe ifade etmesinin güvence altına alındığı koşullarda, makul aralıklarla ve gizli oyla serbest seçimler yapmayı taahhüt eder” hükmüne yer verildiği anımsatıldı. Ayrıca aynı sözleşmenin "Ayrımcılık yasağı" başlıklı 14. maddesindeki düzenlemeye işaret edildi.
Dilekçede, anayasanın 90. maddesine göre temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınacağına vurgu yapıldı.
Ancak YSK, itirazı 23 Haziran 2011’de reddederek Dicle’nin milletvekilliğini düşürdü. Üstelik, kararın gerekçesinde Dicle’nin avukatının AİHS’ye yaptığı atıflara hiç değinilmedi.