Hürriyet yazarı Murat Yetkin, Münih Güvenlik Konferansı'nın ardından hazırlanan 'güvenlik tehditi' raporunda "Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın olağanüstü hal üzerinden günlük işler üzerindeki etkisini artırıp bunu da referandum üzerinden 'resmileştireceğine' yer verildi; bu durumun ülkenin ekonomik sorunlarının yanı sıra, komşuları ve Avrupa ile ilişkilerdeki gerilimleri artırabileceği" iddia edildi.
Murat Yetkin'in "Dünyada 2017'nin 10u içinde referandum da var" başlığıyla yayımlanan (20 Şubat 2017) yazısı şöyle:
Münih Güvenlik Konferansı Donald Trump'ın ABD Başkanı seçilmesi ardından yeniden kurulmakta olan uluslararası dengeleri tartışırken 2017'deki küresel güvenlik risklerini de tartışıyor.
Bu çerçevede Konferans raporunda Avrasya Grubu tarafından hazırlanan "İlk 10" listesine de yer verilmiş.
Avrasya Grubu, New York merkezli, risk analizleri yapan bir vakıf şirketi. Münih Konferansı düzenleyicileri grubun analizini aynen alıp Konferans raporunda yer vermişler.
O liste bizi çok ilgilendiriyor.
Ama o listeye gelmeden önce size işlerin daha da gerginleşeceğine dair bir işaret daha vermek isterim. Dünkü Hürriyet’te Münih Konferansı’ndaki en ilginç programlardan birisinin de dünkü kapanış programında yer alan “Eski krizler, yeni Ortadoğu” olduğunu duyurmuş, ama bunun son anda suya düşebileceğini de söylemiştim.
Çünkü ilan edilen ilk programda Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile birlikte İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif ve Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Adil el-Cübeyr’in de konuşacağı duyurulmuştu.
Yapılsaydı, panel bu dört ülkenin bir konuyu birlikte konuşacağı kamuoyuna açık ilk toplantı olacaktı.
Olmadı; Münih kulisinde Zarif’in el-Cübeyr’den önce konuşmakta ısrar ettiği o yüzden panelin iptal edilip, bakanların tek tek konuşmasına karar verildiği konuşuldu. Belki de iyi oldu, çünkü Lieberman İran’a o kadar sert girişti ki, aynı podyumda olsa kavga kaçınılmaz olabilirdi.
Çavuşoğlu, konuşmasına Atatürk’ün sözleriyle “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözleriyle başladı sonra da ağırlığı Suriye ve Irak’taki IŞİD varlığına veren bir konuşma yaptı. PKK ve Suriye’deki PYD/YPG tehdidinden söz etti.
Komşularıyla sıfır sorun sloganını ortaya atan Ankara’nın halen iki komşusunda asker bulundurulması sorulmuştu çünkü.
Ama 2017’deki küresel güvenlik tehditleri arasında Türkiye’nin Suriye ve Irak’taki askeri varlığı sayılmamış.
Liste küresel güvenlik risklerini sırasıyla şöyle saymış:
Bağımsız Amerika: ABD’nin Trump yönetiminde tek yanlı kararlarla Avrupa ve Asya’daki müttefiklerine danışmadan Rusya ve Çin başta olmak üzere sadece Amerikan çıkarlarıyla hareket etmeye başlaması ihtimali ilk sırada yer alıyor.
Çin’in tepkisi: Komünist Parti’nin sonbaharda yapılacak kongresinde ekonomik sıkıntılar nedeniyle suçlanacak Devlet Başkanı Şi Jinping’in eleştirilere tepki olmak üzere ABD ile ilişkileri gerebilir.
Merkel’in güç kaybı: Merkel’in sonbahardaki seçimleri kazanacağı tahmin edilse de iktidarı güç kaybedebilir. Bu durum zaten İngiltere’nin ayrılma kararıyla sarsılan AB’nin Rusya ve Türkiye ile ilişkileri ve Yunanistan’ın mali sıkıntısı başta olmak üzere zora sokabilir.
Reformların durması:Hindistan’dan Rusya’ya, Almanya’ya, İngiltere ve Fransa’dan, Çin’e, Türkiye’ye, Brezilya ve Suudi Arabistan’a dek çok yerde reformlar iç siyasi nedenlerle duraklayabilir. Bu durum küresel ölçekte bir güvenlik riski sayılıyor.
Teknoloji ve Ortadoğu: Enerji teknolojilerinin gelişmesi hâlâ petrol ve gaz ihracatına dayanan rejimlerin istikrarını etkileyebilir. Bu durum iletişim teknolojilerindeki gelişmeler ve siber saldırılarla birleşince “vatandaşların öfkesi” Ortadoğu’daki otoriter rejimleri kırılgan hale getirebilir.
Siyasileşen merkez bankaları: ABD ve Batı’daki merkez bankaları giderek gelişmekte olan ekonomileri bozuşturan sert siyasi baskılara açık hale geliyorlar. Bu durum 2017’nin küresel riskleri arasına alınmış.
Beyaz Saray-Silikon Vadisi çatışması: Trump güvenlik ve kontrol, teknoloji şirketleri ise serbestlik ve müşterilerinin özeline saygı istiyor. Trump daha çok kişiye istihdam isterken aynı şirketler insanı devreden çıkartacak otomasyon peşinde. Bu iki güç araştırma yatırımları konusunda çatışabilir.
Türkiye: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın olağanüstü hal üzerinden günlük işler üzerindeki etkisini artırıp bunu da referandum üzerinden “resmileştireceğine” listede 8’inci sırada yer verilmiş. Bu durumun ülkenin ekonomik sorunlarının yanı sıra, komşuları ve Avrupa ile ilişkilerdeki gerilimleri artırabileceği iddia ediliyor.
Kuzey Kore: Kuzey Kore’nin nükleer silahlarla ABD’ye doğrudan tehdit oluşturması şu anda söz konusu değil. Ancak Çin ile ABD arasındaki ilişkileri gerecek hamleler yapabilir.
Güney Afrika: Başkan Jacob Zuma’nın desteği giderek düşüyor. İçerideki sorunlarla başa çıkmak çabası, Güney Afrika’nın bölgesindeki krizleri engelleyici gücünü zayıflatabilir.
Görülebileceği gibi risklerin bazıları Türk kamuoyunca tahmin edilebilir, bazıları ise tahmin edilemeyecek maddeler.
Bunun yanı sıra mesela şu anda sıcak gerilim alanları olan Suriye-Irak ya da Ukrayna-Baltık gibi NATO ve Rusya’yı karşı karşıya getiren krizler, 2017’nin küresel riskleri arasında sayılmamış.
Bunun anlamı bölgesel risk görüldüğü ya da artık küresel boyuta sıçrama riski kalmadığı olarak da görülebilir.
Türkiye bakımından öneminin arttığı, dikkatlerin daha çok üzerine toplandığı bir dönem.
Tabii önemin artmasıyla etkinin artması aynı şey değil. Etkinin artması için sadece coğrafya ve askeri gücün değil, güçlü demokrasi ve ekonomi de gerekli sayılıyor.