HaberTürk yazarı Murat Bardakçı, "Vitaspirit" adlı dökme yük gemisinin İstanbul Boğazı'ndaki Hekimbaşı Salih Efendi Yalısı’na çarptığı olayı değerlendirdi.
Bardakçı, "Kaza 'Vitaspirit' isimli geminin dümeninin kilitlenmesi veya motorunun arıza yapması yüzünden meydana gelmiş olabilir fakat asıl derdin yenilenmesi ve elden geçirilmesi için ciddî çaba göstermediğimiz, tartışmadığımız, üzerinde de pek durmadığımız şimdi 82 yaşında olan Montrö Sözleşmesi’nden geldiği apaçık bellidir!" dedi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın, ilk kez Yunanistan ziyareti sırasında dile getirdiği "Lozan Antlaşması güncellenebilir" tartışmasını hatırlatan Bardakçı, "Lozan’ı değil de Montrö’yü tartışmış olsaydık güzelim yalı şimdi sapasağlamdı!" ifadesini kullandı.
Bardakçı yazısını şöyle sürdürdü:
Malta bandıralı upuzun bir yük gemisi, önceki gün Boğaziçi’nin en eski ve en güzel yalılarından birine girdi ve güzelim binayı harabeye çevirdi.
Basınımızda olayların iyice araştırılmadan ve çalakalem yazılmasının artık âdet hâline geldiğine ve bu âdetin böylesine önemli bir hadisede bile bozulmadığına maalesef bu kaza vasıtasıyla bir daha şahit olduk: Yalıyı hâk ile yeksan eden gemiden bir yerde “tanker”, bir başka yerde “yük gemisi”, bir diğerinde “arpa yüklü gemi” ve hattâ her ne demekse “yük tankeri” diye bahsediliyordu.
Uzun seneler sonra bu kazayı araştırmak isteyenlerin “Yahu, yalıya giren gemi tanker mi idi, yük mü taşıyordu, yoksa bir hayalden mi ibaretti?”diye düşecekleri şaşkınlığı şimdiden görür gibiyim...
Ama olan oldu ve Boğaziçi’nin geçmişten kalabilmiş en zarif yalılarından biri enkaza döndü.
Kaza “Vitaspirit” isimli geminin dümeninin kilitlenmesi veya motorunun arıza yapması yüzünden meydana gelmiş olabilir fakat asıl derdin yenilenmesi ve elden geçirilmesi için ciddî çaba göstermediğimiz, tartışmadığımız, üzerinde de pek durmadığımız şimdi 82 yaşında olan Montrö Sözleşmesi’nden geldiği apaçık bellidir!
Bilmeyenler için, bahsettiğim sözleşmenin ne olduğunu kısaca söyleyeyim: Montrö Sözleşmesi, Lozan görüşmelerinde halledilemeyen Boğazlar meselesini çözebilmek maksadıyla 1936’da İsviçre’nin Montreux komününde Bulgar, Fransız, İngiliz, Avustralyalı, Yunan, Japon, Romen, Sovyet, Yugoslav ve Türk delegelerinin katıldığı konferansta anlaşmaya varılması üzerine o senenin 20 Temmuz’unda imzalanmış 29 asıl, dört ek madde ve bir de protokolden ibaret bir metindir. Dünyanın bir kan ve ateş deryasına dönmek üzere olduğu, yani İkinci Savaşı’nın hemen öncesindeki günlerde imzalanması zamanın şartları bakımından ve bizim açımızdan ciddî bir başarıdır ama açık söylemek gerekirse, Türkiye, Montrö’ye göre Boğazlar’a tamamen hâkim değildir!
Sözleşmenin ikinci maddesine göre ticaret gemileri barış zamanlarında Boğazlar’dan yükleri ne olursa olsun gece veya gündüz serbestçe geçebilirler ve Türkiye bu gemileri kılavuz kaptan yahut çekici almaya zorlayamaz! Gemiler kısa bir beyanda bulunduktan sonra İstanbul ve Çanakkale Boğazları’na girebilir, yalıları yerle bir edebilir, hattâ 1978’de yaşanan Independenta hadisesinde olduğu gibi büyük facialar bile yaratabilirler ama Türkiye “Benim koyacağım kurallara uymadan, kılavuz almadan ve geminin idaresini kılavuz kaptana tamamen devretmeden Boğazlar’dan geçemezsiniz” diyemez! Yabancı savaş gemilerine sadece savaş zamanlarında bazı kısıtlamalar getirme hakkımız vardır, o kadar!
Yazının tamamı için tıklayın