Habertürk yazarı tarihçi Murat Bardakçı, başkanlık sistemi tartışmalarıyla ilgili olarak "Önümüzdeki sene yapılacak referandum, sistemi değiştirecek ve başkanlık gelecek! Türkiye’de şimdiye kadar referanduma götürülen hiçbir teklifin reddedildiği vâki değildir; halka ne zaman 'Kabul mü, red mi?' diye soruldu ise her zaman 'kabul' cevabı alınmıştır" dedi.
Cumhuriyet gazetesinin 11 Ocak 1931 tarihli manşetini hatırlatan Bardakçı, "Bugün bu köşede, 1931 Ocak’ındaki bir gazetenin manşetini görüyorsunuz: Haberde, 'Gazi’nin sorumsuz bir devlet başkanı olmaktan ayrılıp işbaşına geçtiği' yazılı. O günlerde başbakanlık makamında İsmet Paşa vardır ama Gazi hükümetten memnun olmadığını, bazı meseleler bir türlü halledilemediği için artık yürütmenin de başına geçeceğini yakın çevresine haftalardır zaten söylemektedir ve gazete bu işin gereken yasal düzenlemelere gerek kalmadan artık halledildiğini yazmaktadır. Meselenin temeli, işte burada: Bugün 'başkanlık' dediğimiz 'tek adam' idaresi her ne kadar karşı çıkılsa da geleneklerimizde ve hattâ genlerimizde mevcuttur, öyle bilmediğimiz, alışık olmadığımız bir sistem değildir!" diye yazdı.
Murat Bardakçı'nın "Referandum, başkanlık ve ‘tek adam’..." başlığıyla yayımlanan (26 Ekim 2016) yazısı şöyle:
“Yaptırmayacağız!” diye kesip atanı da var, bir türlü açık konuşmayıp “Olur, ancak şöyle de yapılabilir; şayet o şekilde yaparsan böyle de halledebiliriz” diyenler de mevcut ama netice artık belli oldu:
Önümüzdeki sene yapılacak referandum, sistemi değiştirecek ve başkanlık gelecek!
Türkiye’de şimdiye kadar referanduma götürülen hiçbir teklifin reddedildiği vâki değildir; halka ne zaman “Kabul mü, red mi?” diye soruldu ise her zaman “kabul” cevabı alınmıştır.
Dolayısıyla referandumun neticesi hakkında şimdiden tahmin yapmaya lüzum yoktur, zira sandıktan “Evet” çıkacağı zaten bellidir!
Başkanlık sisteminin memleket için iyi mi yoksa fena mı olacağı meselesine gelirsek:
Türkiye’nin geçmişinde bugün hâlâ hatırlanan ve konuşulan dönemlerin tamamı “tek adam” yıllarıdır. O devirler ister parlak zamanlarda isterse de yıkılış senelerinde olsunlar, devletin başında bulunan kişi ile beraber bilinirler. Meselâ Fatih’in, Yavuz’un, Kanunî’nin, hattâ Sultan Abdülhamid ile Sultan Vahideddin’in iktidar yıllarından sadece hükümdarların isimleri ile bahsedilir. Geçmişte bazı Avrupa memleketlerindeki güçlü başbakanların benzeri olan sadrazamlar bizde sadece birkaç kişiden ibaret bulunduğu için padişahlar son karar mercii olarak kabul edilmiş ve o günlerdeki başarılar sadece hükümdara mâledilmiş, yenilgilerden de yine sadece hükümdarlar sorumlu tutulmuştur.
Cumhuriyet’in 11 Ocak 1931 tarihli manşeti: Gazi, yürütmenin de başına geçmiş!
Eski güçlü günler
Vaziyet Cumhuriyet döneminde de aynıdır. Siyasî ve sosyal yapılar gözden geçirildiğinde, Türkiye’nin dünyada adının en fazla geçtiği, saygın kabul edilip sözlerinin ciddîye alındığı ve fakirliğine rağmen parasının en kıymetli olduğu dönemin “tek adam” iktidarları olduğunu görürsünüz. Bu dönemlerin başında da bugün hoşlanılsın yahut hoşlanılmasın, eleş- tirilsin yahut her kararı ile uygulaması yerinde kabul edilsin, tek parti iktidarı yılları gelir.
Türkiye’de o dönemlerde de gerçi yine bugünkünün aynı olan bir sistem mevcuttur, cumhurbaşkanı siyasi bakımdan sorumsuzdur, yürütme işleri başbakan ile hükümete aittir ama tek parti döneminin tek karar mercii, sadece cumhurbaşkanıdır! Önemli bir karar verileceği zaman bürokratlar, uzmanlar ve Çankaya’nın yakın çevresi gerçi fikirlerini ifade etmektedirler ama, son söz sadece zamanın cumhurbaşkanına aittir.
Cumhurbaşkanı, üstelik yalnızca sembolik olarak değil, fiilen de işlerin içerisindedir. Hükümetin onun isteklerinin aksine bir karar alıp onay için Çankaya’ya göndermesi ne mümkün ve ne haddine? “Veto” diye bir müessese sözkonusu bile değildir, Çankaya’nın bilgisi ve onayı olmadan bir işe kalkışılması tasavvur bile edilemez ve en ufak bir anlaşmazlık çıktığı takdirde de başbakana hemen yol görünmüştür!
Bugün bu köşede, 1931 Ocak’ındaki bir gazetenin manşetini görüyorsunuz: Haberde, “Gazi’nin sorumsuz bir devlet başkanı olmaktan ayrılıp işbaşına geçtiği” yazılı...
O günlerde başbakanlık makamında İsmet Paşa vardır ama Gazi hükümetten memnun olmadığını, bazı meseleler bir türlü halledilemediği için artık yürütmenin de başına geçeceğini yakın çevresine haftalardır zaten söylemektedir ve gazete bu işin gereken yasal düzenlemelere gerek kalmadan artık halledildiğini yazmaktadır.
Meselenin temeli, işte burada: Bugün “başkanlık” dediğimiz “tek adam” idaresi her ne kadar karşı çıkılsa da geleneklerimizde ve hattâ genlerimizde mevcuttur, öyle bilmediğimiz, alışık olmadığımız bir sistem değildir!