Habertürk yazarı Murat Bardakçı, CHP'deki 'Atatürk portresi' krizini kaleme aldı. İhracı istenen Nazlıaka'nın, yaptığı açıklamada kendisini 'Dreyfus'a benzetmesine tepki gösteren Bardakçı, "Hayır hanımefendi! Ortada bir Dreyfus hadisesi falan değil, Kemal Sunal’a bile rahmet okutacak bir komedi mevcuttur! Rahmetli Kemal Sunal bu olup bitenleri takip edebiliyorsa emin olun 'Böyle bir komediyi ben nasıl akıl edip de oynamadım? Ah, ne gişe rekorları kırardım' diye hayıflanmaktadır!" dedi.
Bardakçı, Tosun Paşa filmindeki paşa konağının yerini CHP'nin aldığını, memleketin bütün dertlerini bir tarafa bırakıp haftalardır garip ve ne olduğu anlaşılamayan bir fotoğraf indirme tartışmasına kilitlendiğini söyledi.
Murat Bardakçı'nın "Bayan Dreyfus!" başlığıyla yayımlanan (8 Şubat 2016) yazısının ilgili bölümü şöyle:
CHP Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın ortaya attığı, partinin işi-gücü ve memleketin bütün dertlerini bir tarafa bırakıp haftalardan buyana tartıştığı büyük ve çok önemli meseleden bahsediyorum: Güya bir başka CHP’li bir milletvekilinin Meclis’teki odasındaki Atatürk fotoğrafını indirdiği iddiasından...
Memleketin bir kan ve ateş çemberinin içerisinde bulunmasına aldırış etmeyen ve hemen her gün gelen şehid haberlerini de bir tarafa bırakıp bu fotoğraf muammasına kilitlenen CHP dün günlerden pazar olmasına falan bakmadı, Parti Meclisi’ni topladı ve Aylin Hanım’ın Yüksek Disiplin Kurulu’na sevki kararlaştırıldı. Kurul iddiaları görüşüp kararını verecek ve cürüm mü, hakaret mi, muamma mı yoksa sadece bir hayalden mi ibaret olduğu bir türlü anlaşılamayan bu garabet güya bir neticeye bağlanacak.
Aylin Hanım’ın dün yaptığı açıklamayı bilmem dinlediniz mi? Hanımefendi hadisenin baş sorumlusunu açıkladı bile: Bu büyük cürümde meğerse basının kabahati de varmış! Gerçi olayı duyuranlar da hatâ yapmışlar ama basın konuyu öyle bir işlemiş ve yanlış yönlendirmiş ki iş büyümüş, kocaman bir çığ hâlini almış!
Nükleer formül gibi açıklama
Hanımefendi’yi dün TV’lerde izleme imkânından mahrum kalanlar için şablon ifadelerle, alışılmış kavramlarla, “ıııııı” ve “ıııııııı”larla dolu evlere şenlik açıklamasının bir bölümünü nakledeyim:
“...Bu olay, ismimin Aylin Nazlıaka olduğu kadar gerçektir. Olayın daha sonrasında basına servis edilişi ve basında işleniş biçimiyle yön değiştirmesi maalesef algısal boyutuyla gerçekleştirilen olay arasında fersah fersah fark yaratmıştır. Olay olmuştur ama bunu yapan arkadaşımız bir Atatürk düşmanlığı amacıyla bunu gerçekleştirmemiştir. ...Olay basına servis edildikten sonra yanlış yönlendirilmiş ve bu süreç içerisinde maalesef kurumsal boyutta bu iletişim sorunu ele alınamamış ve bu iletişim sorunu nedeniyle bir kar tanesi büyüyüp kocaman kocaman ıııııı... bir ııııı... ııııı.... çığa dönüşmüştür. Ben CHP’nin böyle bir çığın altında ezilmesini elbette ki istemem. Ancak bu olayın iyi yönetilememiş olmasının tamamiyle benim üzerime yüklenmesini doğru bulmuyorum.”
Demek ki ne imiş? “...Basında işleniş biçimiyle yön değiştirmesi maalesef algısal boyutuyla gerçekleştirilen olay arasında fersah fersah fark yaratmıştır” şeklindeki nükleer fizik formülünü andıran ifadeden anlayabildiğim kadarı ile olayın duyurulması yahut Aylin Hanım’ın ifadesi ile “basına servis edilişi” sırasında bir işler olmuş, birşeyler yanlış yönlendirilmiş, basın da hadiseyi alıp bir güzel çarpıtmış ve nihayet Hanımefendi’nin ifadesi ile “Bir ııııııı... çığa dönüşmüş”!
Ah o basın yok mu, herşeyi hep yanlış yönlendiren, hiç durmadan hatâ eden ve yanlış üstüne yanlış yapan o basın? Bütün fenalıkların sorumlusu işte o mel’un basındır! Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’yı Viyana önlerinde bir basın ordusu perişan etmiştir. Fransa’daki meşhur Saint-Barthélemy katliamını alçak gazeteciler yapmıştır, gaz odalarını kuranlar da Naziler falan değil, basındır! Üstelik, basının bu melânetleri tâââ Hazreti Adem zamanına kadar uzanır: Habil’ikardeşi Kabil değil, orada gizlenmiş olan bir muhabir öldürmüştür.
Aylin Nazlıaka, konuşmasında CHP’deki fotoğraf kavgasını daha başka bir boyuta götürüyor ve “...Kişinin ismini açıklamamam ise kişiyi korumam ile ilgili değil, ilkesel bir duruştur. Bu ilkesel duruşlar belki bugün anlaşılamayabilinir ama tarih bu ilkesel duruşları değerlendirecektir. Dreyfus da örneğin daha öncesinde yanlış şekilde yargılanmıştı ama tarih ona karşılığını verdi” diyor...
Hayır hanımefendi! Ortada bir Dreyfus hadisesi falan değil, Kemal Sunal’a bile rahmet okutacak bir komedi mevcuttur! Filmdeki paşa konağının yerini memleketin bütün dertlerini bir tarafa bırakıp haftalardır garip ve ne olduğu anlaşılamayan bir fotoğraf indirme tartışmasına kilitlenen CHP almıştır! Hadisenin taraflarının verdikleri demeçler Seferoğulları ile Tellioğulları’nın didişmesini ve rahmetli Kemal Sunal bu olup bitenleri takip edebiliyorsa emin olun “Böyle bir komediyi ben nasıl akıl edip de oynamadım? Ah, ne gişe rekorları kırardım” diye hayıflanmaktadır!