Murat Belge: AKP kıyametin devam etmesini istediği için Öcalan'dan bir şey duyulmasını istemiyor

Murat Belge: AKP kıyametin devam etmesini istediği için Öcalan'dan bir şey duyulmasını istemiyor

Taraf yazarı Murat Belge,  son dönemde artan çatışma ortamını hatırlatarak, "Şimdi kıyamet kopuyor ve hükümet Öcalan’la herhangi bir şey konuşmuyor –ya da Öcalan’ın ne dediğine dair herhangi bir haber, ses, seda yok" dedi. "Öcalan genel olarak yatıştırıcı bir söz söyler, yatışma hali AKP’nin işine geldiği için bu mesajın bir şekilde duyulmasını sağlardı" diyen Belge, "Hükümet oradan bir şey duyulmasını istemiyor çünkü bu kıyametin devam etmesini istiyor" görüşünü dile getirdi.

Bu “rasyonel” mi? Değil. Değil ama, AKP ve önderi Erdoğan epey bir süredir “rasyonalite” ile ilişkisini koparmış durumda.

 

Belge'nin Taraf'ta "AKP ve rasyonalite" başlığıyla yayımlanan (19 Eylül 2015) yazısı şöyle:

AKP, bir siyasî parti gibi de davranmaz oldu. Çünkü siyasî partiler bir rasyonalite üstünden davranmaya çalışırlar. Bir partinin “rasyonel” olarak seçtiği, beğendiği bir yöntem gerçekten rasyonel olmayabilir elbette –herkes yanılır. Ama “Bana ne rasyonaliteden” tarzında bir davranış, bir siyasî partiden beklenmeyecek bir şeydir. Oysa AKP, önderinin feveranları, öfkeleri, intikamları doğrultusunda hareket etmekte, belli ki, herhangi bir sakınca görmüyor.

Bir “güruh” gidiyor, Hürriyet’i basıyor. Bu pek rasyonel bir davranış değil herhalde. Ama, yukarıda değindiğim “yanlış rasyonalite” diyelim. “Bunlara böyle lâzım” falan dediler, yaptılar. Orada, milletvekili seçilmiş birinin ajitatör başı rolünde sahne alması, o güruhu daha da azdırmaya çalışması, hiç rasyonel değil. Böyle bir yanlış davranış nasıl tevil edilir… diye düşünürken, aynı adamı Kongre’de Divan’a seç! Yani, “Seni beğendik, al işte ödülün” demek… Burada “rasyonalite”nin ipleri iyice kopuyor.

AKP, Erdoğan’ın önderliğinde bu davranışlarını kurallaştırdıkça, yurt içinde, ama tabii öncelikle yurt dışında, kaygı verici bir varlık haline geliyor.

Benim bugün asıl söylemek istediğim şey şu: bu davranışlarıyla AKP’yi eleştireceğiz elbette. Ama, nereden bakarak eleştireceğiz?

Örneğin MHP de eleştiriyor AKP’yi, Erdoğan’ı. Hem de ciddi şiddetli bir şekilde eleştiriyor. Eleştirisinin hedefi, ya da bir hedefi, rüşvet ve yolsuzlukla ilgili olanlar. Bunu da, AKP ve Erdoğan’dan başka eleştirmeyen herhalde yok. Ama MHP, aynı zamanda AKP’nin Kürt politikasını eleştiriyor. Barışçı çözüm sürecini bitirdiği için değil, başlattığı için eleştiriyor. “İşte, sonuç olarak hepimiz AKP’nin eleştirisini yapıyoruz” deyip geçecek bir şey değil bu.

Tabii bu arada Türkiye’ye özgü ilginçlikler yaşanıyor. MHP Kürt sorununa karşı en sert tavrı takınan, HDP’yi bahane ederek AKP’nin seçim tekrarına gitmesinin yolunu açan parti; ama aynı zamanda bu mücadelesini fiziksel çatışma alanına kaydırmamak için de özen gösteriyor. Son günleri dolduran saldırı olaylarıyla ilgisi olmadığını söyleyerek “İşte, saldıran orada” diye, parmağını AKP cephesine çeviriyor. Büyük bir ihtimalle haklı da. Yani, en düşmanca tavır alan MHP çatışmadan kaçınıyor; “Barış Süreci” başlatan parti saldırıyor, yakıp yıkıyor.

MHP’nin HDP üstüne söylemini onaylamak, AKP’ye bu alanda eleştirisini ses etmeden dinlemek mümkün değil. Ama sıra bu konulara geldiğinde, CHP’nin söylediklerini onaylamak da mümkün değil. MHP sosyal- demokrat falan olduğunu iddia etmiyor; CHP bunu iddia ediyor ama Kürtler ve Kürtler’in yurttaşlık hakları sözkonusu olunca aldığı somut tavırların sosyal- demokratlıkla ilgisini bulmak zor. AKP’yi Öcalan’la görüşmek gibi bir noktada suçluyorlar. Ben de, sözgelişi, devlet ve hükümetin legal Kürt partisiyle müzakere ederek barışçı bir çözüm formülü üretmesini tercih ederdim. Ama legal Kürt partisi, başından beri, “Bizimle değil, onunla görüşün” diyerek Öcalan’ı gösterdi. Onun da hakkı vardı, çünkü İmralı’da Öcalan ve Kandil’de “komuta kademesi” varken, onları bir kenara itip görüşmeye kalkışırsa, kendi vardığı sonucu kimseye kabul ettiremeyeceğini biliyordu. Bu durum gelecekte değişebilir ama bugün de böyle devam etmektedir. Dolayısıyla Öcalan’la müzakereye girmek CHP’nin ve özellikle MHP’nin göstermeye çalıştığı gibi “büyük bir yanlış” değildir. Tersine, “Biz asla ve kat’a Abdullah Öcalan’la bir masaya oturmayız, konuşmayız” diye bir tavır alması yanlış olurdu.

Ama şimdi kıyamet kopuyor ve hükümet Öcalan’la herhangi bir şey konuşmuyor –ya da Öcalan’ın ne dediğine dair herhangi bir haber, ses, seda yok. Öcalan genel olarak yatıştırıcı bir söz söyler, yatışma hali AKP’nin işine geldiği için bu mesajın bir şekilde duyulmasını sağlardı. Şu son hükümet politikalarından sonra Öcalan’ın Erdoğan’la barış umudu kaldı mı, bilemiyorum, ama “Vurun, kırın” demeyeceği de belli. Ama şimdi hükümet oradan bir şey duyulmasını istemiyor çünkü bu kıyametin devam etmesini istiyor. Bunu merkeze almış bir politikada karar kılmış durumda.

Bu “rasyonel” mi? Değil. Değil ama, AKP ve önderi Erdoğan epey bir süredir “rasyonalite” ile ilişkisini koparmış durumda.