Murat Belge
(Taraf - 10 Temmuz 2012)
Sabah Milliyet’te ufacık bir haber dikkatimi çekti: Halk Partisi’nin (On Birinci) Kadın Kurultayı yapılmış; gazete spotu olayı şöyle özetlemiş: “CHP, yeni parti programında 4 farklı ideolojiye ait renkleri bir araya getirme kararı aldı. Yeni programda ‘sosyal demokrat’, ‘sosyal liberal’, ‘sosyalist’ ve ‘Atatürkçü’ renkler bulunacak. Program, 10 gün sonra yapılacak 34. Olağan Kurultay’a sunulacak Parti Meclisi raporunda yer alacak.”
Böyle bir “haber” insana biraz “şaka” gibi geliyor. Ama CHP zaten ciddiyetiyle şakacı olan bir parti. Haberin kendisine bakınca, bunu başında Sencer Ayata’nın bulunduğu bir “yeni parti programı yazma” kurulunun ürettiği görüş olduğu anlaşılıyor. Demek ki ciddi.
Dünyanın bir süredir içinde bulunduğu konjonktüre bakıldığında, birbirine karşıt sayılagelmiş bazı görüşleri yakınlaştırmak yolunda çabalar olduğu görülüyor. Bunların başında da sosyal-demokrasi (ya da sosyalizm) ile liberalizm geliyor. Bu da yadırganası bir şey değil, çünkü bu gibi ideolojiler birbirlerinin eksik bıraktıklarını tamamlayabiliyor. Dahası, aralarında bazılarının görmek istemediği akrabalıklar, ortaklıklar zaten var. Onun için CHP’nin de, herhangi bir partinin de, böyle bir arayışa girmesi anlaşılır bir şey.
Benim anlamadığım, önce küçük ayrıntıdan başlayayım, “sosyalizm” ile “sosyal - demokrasi” arasındaki ayrımın ne olduğu. “Sosyalizm”, eğer “komünizm” diye anlaşılmayacaksa, “sosyal-demokrasi”den farklı (ve onunla birleştirmek istenen) bir çizgi mi? Farkı nedir?
Ama asıl konu bu değil tabii, asıl konu Atatürkçülük. Onu, hele şu son girdiği kılıklarda, ne sosyalizmle, ne de liberalizmle uyumlandırabilirsiniz.
CHP’de birileri karar verse, “Atatürkçülük artık çok eskidi, zamana zemine uymayan bir ideoloji haline geldi. Bunu ‘çağdaşlaştırmak için kalıcı ideolojiler olan sosyalizmden ve liberalizmden bazı öğeleri onun içine katmamız gerekiyor” deseler, bunun da imkânsız bir proje olduğunu söylerdim. Çünkü öyle öğeler katıldığında Atatürkçülük, Atatürkçülük olmaktan çıkar. Ama öyle bir çabaya niçin ihtiyaç duyulduğunu, bununla nereye varılmak istendiğini daha iyi anlar, hatta biraz daha fazla hak verirdim. Bu şimdi olanı anlamak daha zor.
Aslında zor değil. Halk Partisi her zaman Atatürkçü olmuştur. İnönü’nün “ortanın solu” beyanatından sonra (bu bir siyasi manevraydı sadece), onu ciddiye alan Ecevit gibi, son analizde kendisi de Atatürkçü olan siyaset adamları bu partiyi daha solda bir yere çekmeye çalıştılar. Olmadı. Serbest kalan bir yay gibi başlangıç noktasına döndü. Hele Baykal’dan sonra o sollaşma serüveni sırasında ötesine berisine yapışmış sol kırıntıları da süpürüp attı.
Atatürkçülük denilen ideolojinin bir numaralı tanımlayıcı özelliği “yukarıdan- aşağıya otoriteryen” mantığıdır. Bu ideolojinin içinde “seçim kazanmak” diye bir öğe yoktur. Olmaması, CHP’yi böyle “garnitür arama” çabasına itiyor ister istemez. Ama CHP’nin sunduğu “ana yemek”, hangi garnitürle sunulursa sunulsun, bu toplumun - ya da herhangi bir toplumun- damağına uygun bir şey değil.
İngilizce’de bir deyim vardır: “to have one’s cake, and eat it too.” Yani, elinizdeki keki hem yemek istiyorsunuz, hem de kek elinizde kalsın istiyorsunuz. Bu da imkânsız bir şey. Birinden birinden vazgeçmek zorundasınız.