Taraf yazarı Murat Belge, Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç'ın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın 'İzleme Komitesine karşıyım, doğru bulmuyorum' sözlerini eleştirmesiyle başlayan hükümet ve 'AK Saray' arasıdaki krizin Kürt sorunu bağlamında ortaya çıktığını ifade etti.
Belge, kriz ile ilgili "AKP’nin bugüne kadarki yalpalamalarında gördük, söylenenler geri alınıyor, bir tür “sulh” olunuyor. Şimdi de Bülent Arınç âlâ ü vâlâ ile emekliliğine uğurlanabilir. Ama bu sadmeler iz bırakıyor, birikim yaratıyor. Bu da öyle olacaktır" yorumunda bulundu.
Murat Belge'nin Taraf gazetesinde "Hükümet ve ‘tek adam’" başlığıyla yayımlanan (24 Mart 2015) yazısı şöyle:
Bu seferki karşılaşma öncekilere benzemiyor. Dolayısıyla arkası gelecek gibi görünüyor.
Bülent Arınç’ın hükümetin en azından çoğunluğunun bilgisi ve katılımı olmadan, şu çıkışını yapmış olabileceğini düşünemiyorum. Gerçi AKP’nin “üç dönem kuralı” şu anda Arınç’ın önünü kapatıyor ve bu da ona “Ya herru, ya merru!” dedirtecek bir etken olabilir. Gene de, bunun bireysel bir şövalyelik olduğu kanısında değilim.
Arınç bunları söyler söylemez, AKP içinde kaderini, geleceğini kayıtsız şartsız Erdoğan’a bağlayanlar seslerini yükselttiler. Henüz, Arınç’ı destekleyen bir ses çıkmadı. Ancak bu, kimsenin desteklemediği anlamına geliyor olamaz. Bu taraf, daha ihtiyatlı ve serinkanlı yol almak durumunda.
Bülent Arınç o ilk konuşmasından sonra bir kere daha medya çalışanlarına görüşlerini açıklamış. Yeni bir şey söylemiyor, belki bazı kavramların altını bir kere daha çiziyor. Bu ikinci konuşmasında sık sık “hükümet” demesi ilgimi çekti. “Hükümet”, bir bakıma, “anonim bir kolektivite”, şu kadar sayıda, aralarında işbölümü yapmış bir kurul anlamına geliyor. Kuruluşu, çalışması, gereğinde çalışmasına son vermesi, belirli kurallara bağlanmış. Bu kurallar da anonim, nesnel, formel kurallar. Yetkileri, sorumlulukları tanımlı.
Bu kurul, “hükümet”, şu 2015 yılında kendini bir kavganın, bir çekişmenin, adına her ne diyeceksek böyle bir şeyin içinde bulunuyor. Bülent Arınç, kendi anlatımıyla, hükümetini savunmak gereğini duyuyor. Peki, kime karşı savunacak? Tayyip Erdoğan’a karşı. Tayyip Erdoğan da bu ülkenin yurttaşlarının oylarıyla seçilmiş Cumhurbaşkanı. Hükümet nasıl tanımlar, kurallar, teamüller vb. ile bağlıysa, Cumhurbaşkanı da öyle olmalı. Ama öyle değil. Halk oylarının çoğunluğunu alarak seçilmiş bir Cumhurbaşkanı Türkiye’de yeni bir fenomen. Ama bu Cumhurbaşkanı’nın siyasî sistemde eklemlenmesinin kuralları eskiden kalma. Ve Tayyip Erdoğan’ın davranışlarının bu kurallarda –ya da herhangi bir kuralla– ilgisi yok. Tayyip Erdoğan’ın davranışlarının özü zaten bir “kuralsızlık” talebinde toplanıyor. “Tek bir kural olmalı,” diyor Tayyip Erdoğan, “o da, benim dediğimin olmasıdır”.
Şüphesiz bunun adı “Başkanlık sistemi” falan olamaz. Bunun adı “plebisiter diktatörlük”tür. Tayyip Erdoğan şimdiye kadar sürekli bir yükselme gösteren kariyerine baktığında bunu kendi kazanılmış hakkı gibi görüyor. Böyle davranmakta yüzde yüz ehil olduğundan da hiçbir şüphesi yok.
Aynı şekilde, Recep Tayyip Erdoğan için iyi olan şeyin Türkiye için de iyi olacağı yeterince açık (formülü tersinden de söyleyebilirsiniz. O da eşit derecede geçerli olur).
Ve tabii Erdoğan’ı ve AKP’yi destekleyen tabanda da bunu böyle görenler var. “Yıllardan beri bu adamla gidiyoruz ve buralara kadar geldik,” diyorlar. “Recep Tayyip olmadan bir AKP de olmazdı. O halde önderin arkasında kenetlenmeliyiz.”
Gelgelelim, işler öyle bir noktaya vardı ki, Recep Tayyip bu şekilde varoldukça AKP’nin varolması da güçleşecek. Erdoğan’ın çeşitli fevrî, hesapsız çıkışları, kavgaları, her an memleketi baştankara edecek açmazlar yaratabilir –ve Recep Tayyip Erdoğan hiç kimsenin bu çıkışlarını frenlemesine, rasyonelleştirmesine, yumuşatmasına vb. tahammül edemiyor.
Bülent Arınç’ın ağzını açmasına yol açan somut “okazyon”, Kürt sorunu bağlamında patlak verdi. Bu alanda da Tayyip Erdoğan ne yapıyor, ne hesaplıyorsa, kendi önceki sözleriyle de ters düşen (örneğin Dolmabahçe’de, “Âkil Adamlar” toplantısını açarkenki konuşmasında, Türkiye’de bir “Kürt sorunu” olmadığını mı söylüyordu?) pozisyonlara girmeye ve şimdiye kadar yapılmış az şeyi de bozmaya başladı. Ama Tayyip Erdoğan’ın hükümet üyeleriyle ya da herhangi bir konumdaki AKP sorumlularıyla anlaşmazlığı bundan ibaret değil; gelecekte çıkabilecek anlaşmazlıkların da sonu yok.
Dolayısıyla kamuoyuna yansımış olan şu son “atışma”yı önümüzdeki siyasî gündemin verilerinden biri olarak ele alabiliriz. AKP’nin bugüne kadarki yalpalamalarında gördük, söylenenler geri alınıyor, bir tür “sulh” olunuyor. Şimdi de Bülent Arınç âlâ ü vâlâ ile emekliliğine uğurlanabilir. Ama bu sadmeler iz bırakıyor, birikim yaratıyor. Bu da öyle olacaktır.