Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi ve Taraf yazarı Murat Belge, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın son dönemdeki sözlerine ilişkin, “İran’ın devrim muhafızları veya Arabistan’ın şeriat bekçileri gibi birtakım örgütlenmelerini biliyoruz. O bakımdan bunlar dünya tarihi çerçevesinde pek o kadar yeni değil. Ayrıca, örnek bulmak için yalnız Müslüman ülkelere bakmak da gerekmiyor. Tayyip Erdoğan’ın burada uygulamak istediği şeylerin bazıları Hitler’in ‘Führer’ ilkesinde de yer alıyordu” dedi.
Murat Belge’nin Taraf’ta “Yeni keşifler” başlığıyla yayımlanan (30 Kasım 2014) yazısı şöyle:
Tayyip Erdoğan’a yetişmek mümkün değil. Ağzımızdan “A-me-ri-ka”nın dört hecesini çıkarana kadar Galataport’u durduran yargıçların vatana ihanetini telaffuz etmiş oluyor ve “kadın eşitliği” konusunu dümdüz ederek esnafın aynı zamanda polis ve yargıç olduğu konusundaki tarihî yargısına geliyor. Bütün bu konularda bu lafları etmek üzere ciddi bir kararlılığı olduğu izlenimini verecek şekilde hareket ediyor. Söylediği her şeyle kendi cephesine de, bizim bulunduğumuz yere de, ilettiği mesajı, “Bundan sonra böyle” diye tercüme etmek mümkün. Ama tabii anlam “alıcı”ya göre değişiyor: birine, “Urun Şahbazlarım!” demiş oluyor; öbürüne de “Biat etmezseniz ezerim!”
Cumhurbaşkanı olmasından bu yana, bu konuşmalarında bir değişiklik oldu sanki. Günlük siyasî konulara girmiyor denilemez, hattâ gereğinden fazla giriyor. Ama daha genel denecek konulara biraz daha fazla yer veriyor sanki. Türkiye’nin, Türkiye toplumunun ne olduğu, nasıl olması gerektiğine dair “görüş”lerini, her zamanki buyurgan üslûbuyla, olmazsa olmaz kurallar olarak bizlere bildiriyor. Örneğin kadın- erkek eşitliği konusunun fazla güncel bir yeri yoktu, ama bir toplantı vesilesiyle bu konuda birkaç şey söyleme fırsatını bulunca bu fırsatı kaçırmadı: fırsattan istifade fıtrat meselesini ortaya koydu. Kadınlar nasıl davranmalı, erkekler nasıl davranmalı; herkes yerini --ve haddini-- nasıl bilmeli; “eşit” ne demektir, “eşdeğer” ne demektir, hepsini bir güzel açıkladı.
Bunları yalnız “tavsiye” olarak da almamalı. “Bu işlerin şu anlattığım biçimde yürümesi için gerekli tedbirler alınacaktır” mesajını da gözden kaçırmamalı.
Bu “eşitlik” konusunda söylenecek çok şey var ve zaman bulursak söyleyeceğiz elbette; ama son günlerin “inci”leri arasında esnafa ilişkin olanların pratikteki anlamı bana daha acil göründü.
Rastlantı mıdır, yoksa bilinçli bir “denk düşürme” midir (sanki ikinci ihtimal daha ağır basıyor), ama bu sözlerin bir “gösterici” öldürmekten yargılanan polislerin duruşma gününe rastlaması da ilginç --ve vahim!
Esnaf, icabında, polis de olurmuş. Biliyorsunuz, yeniden aktarmama gerek yok.
Tayyip Erdoğan, hayalini kurduğu “yeni” Türkiye’de, dünyanın “hukuk devleti/ yasanın üstünlüğü” (“rule of law”) diye tanıdığı kurumları görmek istemiyor. “Yeni”den anladığı aslında çok eski bir şey; “kabile” kadar eski. Amorf bir toplum olacak --bir cemaat. “Reis”leri onlara her şeyin doğrusunu anlatacak (“kadın kadınla eşit olur” vb.), onlar da söz dinleyecek. Örneğin, tatsız da olsa, zorunluk, bir “polis teşkilâtı” olacak; ama bu teşkilât öyle dünya standartlarına uygun yasalara, anonim birtakım kurallara uyan, bu çerçeve içinde davranan bir teşkilât olmayacak: kalben ve zihnen “Reis”e bağlı olacak. Gösteri yapan genci öldüren polis, “Paralellik yapıyordu, vurdum” diyecek ve beraat edecek (daha iyisi, zaten mahkemelik de olmayacak).
Ama işler böyle bir “polis teşkilâtıyla” bitmeyecek. “Reis”in bir de “vigilante” ordusu olacak. İşte, esnafa hitaben söylediği çeşitten bir ordu. Onlar da kalben ve zihnen “Reis”in emrinde. Reis “leb” demeden, onlar “leblebi” demiş olacak. Aralarına girmiş bozguncuyu hemen tanıyacak, adaleti oracıkta yerine getirecek bir esnaf. Reis’in esnafı.
Bunların hiç değilse bir kısmı bizim kendi tarihimizde görmeye alışık olmadığımız şeyler. Ama İran’ın devrim muhafızları veya Arabistan’ın şeriat bekçileri gibi birtakım örgütlenmelerini biliyoruz. O bakımdan bunlar dünya tarihi çerçevesinde pek o kadar yeni değil. Ayrıca, örnek bulmak için yalnız Müslüman ülkelere bakmak da gerekmiyor. Tayyip Erdoğan’ın burada uygulamak istediği şeylerin bazıları Hitler’in “Führer” ilkesinde de yer alıyordu.
“Güneşin altında söylenmiş yeni bir söz yoktur” derler. Doğrudur. Örgütlenme, kurumlaşma gibi alanlarda da benzer bir durum görürüz. İş, yapacağınız seçmeye bakar. Demokratik yolu seçtiğiniz zaman neyi tutacağınız, hangi sözü söyleyeceğiniz bellidir; baskıcı- otoriter- totaliter yoldan yürüyecekseniz onun da âleti, edevatı bellidir, hazırdır. Erdoğan şimdi bunlarla donanarak yoluna devam ediyor.