1975-1980 Arasında yayımlanan Birikim 'de bir "Stalinizm Özel Sayısı" yapmıştık. Bundan Sonra Kenan Somer'den Bir mektup geldi ettik o mektubu yayımladık. Ben de bir cevap yazmıştım, ama Yeterli Bir cevap değildi. Göster Aslında Kenan Somer ilginç Olduğu Kadar Önemli Bir soruya dayandırıyordu "yazı" sını. Ama o zaman ya da ondan sonra kimse bunu ciddiye alip uzerinde çalışmadı.
Soruyu şöyle özetleyeyim: tarih düz Üzerinde giden Bir Şey Değildir. Bir öznenin amacını gerçekleştirecek sekılde düz Üzerinde Bir Akışı YOKTUR. Sapa gider. Öyleyse Stalin Döneminde olanlar da Marksizm'in Rusya Toplumsal formasyonunda saparak gidişi Olarak kâbil edilemez mi? Böyle Kabil Edilmesi Daha doğru olmaz mı?
Bu, Hayatımda rastladığım en "SofisTike" Stalin savunmasıydı. Tabii fazlasıyla determinist Bir Mantığın ürünü.
Engels, bir mektubunda, "altyapı / üstyapı" ilişkilerini anlatmaya Çalışırken Marx'ın ziyaretinde kendisinin hicbir zaman "Her Şeyi altyapının belirlediğini" söylemediğini, üstyapının da gecelere özerkliği oldugunu Tarihin A.Ş. biçimlenmesine katkıda bulunduğunu anlatır. Bir "paralelkenar metaforu" başvurur na: Bireysel toplumda ya da kolektif çok sayıda özne ziyaretinde Bir o kadar irade var - Farklı sınıflar, Siyasi Yapılar vb Tarih, bütün bu iradelerin Kendi amaçlarına Ulaşmak İçin girdikleri eylemlerin, yani Toplumun gidişine koydukları ağırlığın ortak Ürünüdür. Onlarin Ürünüdür ama hiçbirinin İstediği gibi şekillenmiş Değildir. Engels'in bu açıklaması, "terminoloji" bakımından Bilimsel sayılmayabilir (bir metaforla anlatıyor). Ama bence çok doğru, onsuz edilmez Bir saptamada Bulunuyor. Kenan Somer'in tarihi Sürekli Bir "sapma" Olarak görmesinin temelinde sanırım bu dünya Görüşü yatıyordu.
Ama buradan yola çıkıp "Stalinizm" denen sürecin sorumluluğunu Stalin'in sırtından çekip Almaya kalkarsanız, bu gen dediğim gibi, aşırı Bir "determinizm" oluyor: o Tarihî dönemde İnsanların bilinçlilik düzeylerinin sosyalizmin çok gerisinde Bir düzeyde Olması gibi etkenler, örneğin. Düşman Bir "dýþ dünya" nın Rusya'da Düzgün bir sosyalizmin kurulmasını Önlemek Için başvurduğu saldırgan Politikalar sayılabilir. Birçok şey sayılabilir. Ama onlari sayıp Stalin'in Kendisini saymazsak pek doğru düzgün Bir iş yapmış olmayız.
Çünkü burada, "paralelkenar" ı, yani tarihi biçimlendiren iradelerden Birinin, yani Stalin'in Temsil Ettiği "sosyalizm-Komünizm" anlayışının öteki özne iradelerin ağırlığıyla yolundan saptığını açıklamakla yetinmeyiz ettik. Stalin'in koyduğu iradenin yolundan saptırılmasa da, sosyalizme doğru giden ziyaretinde gidecek Olan Bir irade OLUP olmadığını saptamalıyız.Eklendi bunun böyle olmadığını savunuyorum Bir Şey. Dolayısıyla, Stalinizm'in Sonuna Kadar eleştirilmesi gerektiğine inanıyorum.
Ne var ki, bu yazıyı "Stalinizm" i yazmıyorum Için tartışmak. Ama Kenan Somer'in yetmişli yillarda gündeme Getirdiği bu "sapma" konusuyla bugün Yaşadığımız birtakım olaylar Arasında Bence anlamlı Bir paralellik var. Onun için Somer'den "Stalinizm" den Başladım ettik söze.
Kenan Somer'in Stalin'in savunmasıyla Etyen Mahçupyan'ın Tayyip Erdoğan'ın savunması Arasındaki paralellikten söz ediyorum.
Etyen Mahçupyan Zaman Zaman "daha Gündelik" denebilecek polemiklere giriyor türünden laflar edebiliyor "ahmaklar" girdiği zaman da ettik. Ahmak OLUP olmadığıma dair Kendi söyleyeceğim Bir yargının Fazla geçerliliği olamaz herhalde, Çünkü fazlasıyla "taraf" ım bu Konuda. Etyen Mahçupyan'ın bu Konuda kurduğu mantığı ahmaklığımın Topçu Alay Komutanı Verdiği ölçüde (KISA) Bir analizden geçirip niçin kendisiyle Cardio fikirde olmadığımı Açıklamaya çalışacağım.
Böyle Bir tartışmanın kökleri Türkiye'nin İttihatçı-Kemalist geçmişinde; o Geçmişin onar yıl arayla hortlayıp bir türlü geçmiş Olmaması, Türkiye'nin "kaderi" Olarak kendini devam ettirmesiyle Görünür oluyor. "Demokrasi" dendiğinde, demokrasi mücadelesini Dünyada sağdan çok solun yapmasının, "kanun" olmamakla Birlikte, daha Yaygın Görülen durum olmasina alışığız. Türkiye'de bu da tam böyle yürümedi. Bu tabii uzun hikâye icinde Bir yığın viraj Var ettik. Ama sonuçta sosyalizm Türkiye'de erimeye uğradı; Hâlâ "ben sosyalistim" diyenlerin cogu da Kemalist Olarak sosyalizm Yolunu secti.
İzleyebildiğim kadarıyla Etyen Mahçupyan bu çizgilerin hepsine karşıydı. Türkiye'de "ben sosyalistim" diyenlerle anlaşmıyordu ama Marksizm'le de arasina Büyük Bir Mesafe koymuştu. Olarak, Gösterilen "liberal demokrasi" den Yana oldugunu sanıyordum sonuc.
Ancak Etyen Mahçupyan, Türkiye'ye demokrasiyi İslâmcılar'ın, islamcı Bir Siyasi partinin getireceğine inanıyordu - Halen de inaniyor. Bana da oğul Dereceli Zor Olması, dekar Olması "liberal" "demokrat" Birinin "ben İslâmcı'yım" diyen göreyse. Burada Bir Özel durum var: (Siyasi ya da değil) toplumda islamcılık met İttihatçı-Kemalist çizginin Çeşitli baskılarına uğramıştır; horlanmış, itilip kakılmıştır. Bir Geçmiş'in Böyle, onlarda "demokratik Değerler" i benimsemeye yatkın Daha Bir tavır gelişmesine yol açmış Olabilir, açtığının Bazi örnekleri de görülebiliyor. Yukarıda özetlediğim Çizgilerle benim de anlaştığım, uzlaştığım pek Bir Şey olmadigi Için demokrasi mücadelesinde Demokrasinin "Asgari müşterekleri" nde Cardio tavrı benimseyen sosyalistlerle İslâmcılar'ın Birlikte çalışabileceğine inanırım. Eklendi bunun olmasının iyi, Ölümlü Bir Şey olduguna da inanırım.
Malay Asilli Güney Afrikalı Bir siyah dostum, "İslâm'ın hep egemen toplumlarda demokrasi Olduğu aradığında pek Bir Şey bulamıyorsun," demişti. "Ama muhalif kaldığı Yerlerde demokratik Bir kültür oluşturabiliyorlar." Türkiye'nin Osmanlı geçmişinde şüphesiz Bir Müslüman hegemonyası Asshole ziyaretinde ONUN icinde demokrasi çiçeği açmamıştı. Ama Yaklasik yüz Yıldır bu toplumda İslâm'ın egemenliği yok.
AKP'nin 2002'de nasıl seçim kazandığını hatırlıyoruz. Batı demokrasisinin değerlerini benimsediğini ilan ediyor, Avrupa Birliği'ne girmeyi Siyasi hedef Haline getiriyordu.Demokratik hak özgürlükleri genişletme sözü veriyordu ettik.
Sürekli saldırı altındaydı Ve. Geleneksel Kemalist güçler partiyi kapatmanın eşiğine Kadar geldiler.
Bu hengâmede ben Sürekli destekledim, AKP iktidarını. Özellikle de darbeci zihniyet gelenekle mücadelesini destekledim ettik.
Sonra, Gezi'den itibaren ODALAR VE DETAY, malum, külâhları değiştirdik.
Yukarıda "Stalinizm" üstüne söylediklerimle Benzer Bir Noktaya geldik. Tayyip Erdoğan'ın tartışılmaz önderliğinde AKP Orada Temsil olunan islamcı siyasetten demokrasiye doğru yol alınamayacağı belli oldu.
Bu is on a distinguished, örneğin, Etyen Mahçupyan Kenan Somer'inkine Benzer Bir determinizme giriyor. Bu Ülkeye demokrasi getirme misyonunun, birtakım Tarihî KOŞULLAR, güçler, eğilimler Tarafından bu ülkenin Siyasi İslâm'ına verildiğini Düşünüyor olmalı.
Bazi televizyon programlarında görüyorum Etyen Mahçupyan'ı. AKP'nin Tayyip Erdoğan'ın "yılmaz savunucusu" ziyaretinde Olduğu halde, AKP'lileri kızdıran sözler de söylüyor.Örneğin, yolsuzluk konusu ... Etyen Mahçupyan "Bence yolsuzluk YAPILMIS" demiyor, ama "AKP tabanında yolsuzluk yapıldığına inanan çok kisi var" mealinde sözler söyleyebiliyor (böyle sözler söylediğinde Çeşitli AKP kalemşorunun saldırısına uğruyor da).
"Tarihin sapmaları" ya Dedik; evet, Etyen Mahçupyan'a birileri yolsuzluk Yapabilir ettik Olabilir Tayyip Erdoğan'ın komutasında demokrasiye gitmekte Olan AKP sefinesinde Bir "sapma" gore. Bu zaten Türkiye'nin Bir "sapma" sayılmaz gidişinde, Çünkü Eklendi bunun olmadigi Bir zaman neredeyse yok.
Ama yolsuzluk böylesine kaba Bir biçimde saklanıp örtülürse, bu, Türkiye'nin demokrasiye gidişini mi hızlandıracak? Bana, yolsuzluğun kendisinden çok örtbas etmek Için başvurulan Çareler Daha korkunç geliyor.
Gene Etyen Mahçupyan'a AKP'nin zorbalıkları, demokrasiyle hicbir ilişiği olamayacak davranışları, Cumhurbaşkanı'nın olmadık söylemleri soruluyor. Etyen Mahçupyan Bunları Savunmak gereğini duymuyor. Yani, "Hayır, o Davranış, o söz, göster Aslında demokratiktir" demiyor (diyecek gibi değil zaten). Gen "Tarihî" Bir Açıklamaya yöneliyor. "Bu Ülkede demokrasi kültürü bu kadar" anlamında Bir Şey söylüyor. Evet, AKP'ye oy veren (gönül veren) yığınların demokrasi kültürlerinin çok zengin Olmasını beklemek biraz iyimserlik olur Fazla.Ona Bakacak olursak, hangi Siyasi ideolojiyi destekleyenlerin öyle bir kültürü sindirmiş oldugunu söyleyebiliriz?
Ama Tayyip Erdoğan, idaresinde ona hayat veren Siyasi İslâm bu demokratik kültür eksikliğini gidermek için ne yapıyor, bir şey yapıyor mu ziyaretinde AKP sevk? Yoksa SA tipi Bir milis olusturmak Üzere bu yoksunluktan yararlanıyor mu? Gören göz bunlardan sadece sadece ikincisinin yapıldığını net bır sekılde görebiliyor. O halde Tayyip Erdoğan'ın bu Toplumu demokrasiye götüreceğini neye dayanarak söyleyebiliyoruz? Sakallı Celâl esprisiyle Doguya giden gemide batıya sıçrayarak mı varacağız demokrasiye?
Etyen Mahçupyan'a Göre böyle Tarihi (ya da belki "ilâhi") Bir misyon var. "Kader" mi dersiniz, "determinizm" mi dersiniz, ama Bir power var, demokrasiden hiç hoşlanmadığını fırsatta belli eden önderi partisini demokrasiye götürecek ettik onu.
Böyle Bir Şey yok olamaz ettik. Ada'ya Gitmek İSTİYORSAN Ada vapuruna bineceksin, Bakırköy vapuruna degil.
Yalnız Şunu da netleştirelim: AKP, başında gen Tayyip Erdoğan'la, Bir Başka performans da koymuştu Ortaya. Tayyip Erdoğan'ın ondan vazgeçti. Bundan Sonra, bu yoldan bir daha dönüş yok. Ama Türkiye'de Siyasi İslâm'ın Erdoğan'ın bu politik tavrına Bağlı kalmasını zorunlu kilan HERHANGİ Bir Şey de yok. Erdoğan'ın kendine seçtiği yol bütün, dünyanın, kınamakta birleştiği Bir Yol. Türkiye'nin Tamamına Zarar Verdiği İçin, AKP'ye ettik Daha genişleterek söylersek Siyasi İslâm'ın Kendisine de ağır Zarar veriyor. Ancak şu aşamaya Kadar hareket Kendi Içinden Bir Alternatif çıkarmış degil. Genel gerginlik, çatışma, inatlaşma ortamında İslâmcılar'dan Bazıları Erdoğan'ın ÇEVRESİNDE kenetlenmeyi seçiyorlar ziyaretinde bu da tehlikeleri büyütüyor. Bir Başka kesim de tehlikelerin bilincinde ama şu aşamada Büyük ölçüde sessiz.
*Bu yazı Murat Belge imzasıyla Birikim dergisinde (5 Ekim 2015) yayımlanmıştır