Murat Kapkıner: Evet; intihar ediyoruz ve evet yangına körükle koşuyorum

Murat Kapkıner: Evet; intihar ediyoruz ve evet yangına körükle koşuyorum

Yahu Ali! Niye biz “Cemaat” intihar ediyoruz demiyorsun da “intihar ediyoruz” diyorsun.

Ali Bulaç’ı otuz küsûr yıldır tanırım. Benim açımdan arkadaşımdır da. Ama O’nun açısından (kötü huylarımı öğrendikten sonra) bu arkadaşlık sürüyor mu bilmiyorum.

Zaman’da yayınlanan, T24’ün alıntıladığı yazısını maalesef  okudum. (Zaman okumam; yani gazete okumadığım için Zaman da okumam).

Türk ve Kürt gençlerinin kanlarının aktığı yaklaşık otuz yıl içinde, Kürtleri de seven bir takım yazarlar, sözüm ona düşünürler “Onu bunu anlamam kardeşim; bu kan dursun” derlerdi.

Nasıl dursun?

“Dursun işte.”

Ali bu yaşında aynı şeyi söylüyor: “Durun siz kardeşsiniz.”

İslam tarihinden örnekler veriyor. Sıffin savaşı vs; Ashab arasındaki kanlı savaşlar. Anlamazdım da diyor; aferin.

Ali bu yazıyı yazarken o olayları (artık) anlamış olarak mı yazdı? Hayır. Onu da söylüyor. E peki sana bir Kapkıner çıkıp sorsa: “Anlamadığın şeyler konusunda niye  ‘her iki tarafa’ nasihatlerde bulunuyorsun?” Bakın, nasihatler öyle-böyle değil: Ya iman etmiyoruz ya da imanlarımız edimlerimize yansıyamayacak kadar zayıf. Bu yargılarda bulunan Ali’yi nereye oturtmamız gerekiyor? Sayın Başbakan’ın, hükümetinin, Fetullah’ın (yetmez), Ashabın üstünde bir yere. Tanrı katı gibi bir yer. Çünkü onlarda olmayan iman kendisinde olmalı ki nasihat edebiliyor. Ben de Sayın Başbakan’a nasihat ettim ama senin gibi onun imanını işe karıştırmayarak. Ama Fethullah’a ne nasihat edersen yerindedir; yanlış olmaz.

Zaten eğer ülkemiz Müslümanlarının, bir dayakla saf değiştiren senin gibi kanaat önderleri yerine gerçekten düşünen önderleri olsaydı bunları yaşamazdık.

“Bu kan dursun.”

Ya da (fark etmez) “Bu kavga bitsin.”

Nasıl bitecek Ali onu söyle; kimsenin imanını işin içine karıştırmadan.

Şunu demek istiyorsan: “sen de haklısın; sen de” bilesin bu, Nasreddin Hoca fıkralarında, bir de ülkemizde tarih boyunca azınlık olduğu için idare-i maslahatçı olmuş, alay edilen, Yahudi mantığıdır.

Bizim (eski) gazetemizin sloganı: Düşünmek Taraf Olmaktır’dı. Söyle: düşünüyorsan tarafsındır; hangi taraftasın?

Ucuz laflarla kimsenin imanına el uzatma; konuşmak zorunda değilsin. (Acaba değil misin?)

Başta antropoloji olmak üzere, (eğer bu yazıyı sen yazdıysan) sosyoloji, siyaset bilim, ekonomi, psikoloji vs. gibi bilimlerin sınıflarına yazdırmak ve on yıl beklememiz gerekecek seni.

Mandela “hiçbir özgürlük kolay kazanılmaz” diyor. Ülkesini, halklarını düşünmek isteyen biri, önce haklıyı haksızı ayırır. Hayır; “filan konuda sen; filan konuda sen” diyerek değil; bunların toplaması çıkartması yapıldıktan sonra, haklıyı haksızı ayırır ve taraf olur ve ondan sonra haksızla savaşabilirsin. Ama senin işin iyi; niye savaşasın ki? En tatlısı “orta yol”u bulmak; hiç rahatsız olmazsın o zaman. Mesela Zaman’dan kovulmazsın. Bir AKP’liyle karşılaştığında da “E sizin de haklı tarafınız olduğunu söylemiş, adil olmuştum” dersin.

Sen intihar ediyorsun Ali Kardaş; Ülke değil; Ümmet değil.