Eski CHP İstanbul İl Başkanı Murat Karayalçın, partili cumhurbaşkanlığı sistemini öngören anayasa değişikliği teklifiyle ilgili olarak "600 milletvekili getirildiğine göre 85 seçim çevresinin 600’e çıkarılacağı gösteriyor. Daraltılmış bölge olursa biraz daha az. Bu, dar bölgenin tanımına göre de değişecek olmakla birlikte muhalefetin tasfiye edilmesi demek" dedi. Karayalçın, 16 Nisan'da yapılacak referandumla ilgili olarak da "Yüzde 53-55 dolayında 'hayır' çıkacak. Bugün itibarıyla tahminim bu" görüşünü dile getirdi.
Birgün'den Nurcan Gökdemir'e konuşan Murat Karayalçın'ın açıklamaları şöyle:
» Eski Genel Başkanlar olarak Deniz Baykal ve siz kampanyada aktif rol üstlendiniz…
Bir yandan partiliyim, partisine bağlı biriyim, partisinin verdiği görevleri yapmaya çalışan birisiyim. Bir yandan da yurttaşım, anayasa kampanyası çağrılarına bu düşüncelerle katıldım. Hem partili olarak hem de görüşü çok açık şekilde “Hayır”dan yana bir yurttaş olarak…
Bu benim siyaset anlayışım, zaten ben siyaseti hep görev olarak gördüm. Siyaset yapmak için milletvekili, belediye başkanı, genel başkan olmam gerekmiyor. Yurttaş olarak da siyaset yapmak benim görevim. Gittiğim yerlerde pehlivan gibi takdim ediyorlar, eski Ankara Belediye Başkanı, milletvekili, genel başkan, dışişleri bakanı, diye. Gülümsüyorum ama yararı olduğunu düşünüyorum. Ben hem yerel yönetimlerde hem merkezi yönetimde, siyasetin her kademesinde siyaset yapmış birisiyim. Anayasa’yı değerlendirme konusunda söz söyleyebileceğimi düşünüyorum, o nedenle de yine görevli olarak sahadayım.
» Kampanyaya yönelik izleniminizi öğrenebilir miyiz? Neyin oylanayacağı biliniyor mu? Bütün devletlerin anayasaları gibi bizim Anayasamız da iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde devletin nasıl örgütleneceği, Türkiye coğrafyasına nasıl yayılacağı. Devletin görevlerinin ne olacağı açıklanmaktadır.
İkinci bölümde de haklar ve özgürlükler yer almaktadır. Dolayısıyla bu metin bizim için de bizden sonra gelecekler için de yaşamımızın en önemli metnidir. Şimdi bunu değiştiriyorlar, referanduma taşıyorlar. Konunun önemini dikkate alarak yaklaşalım, kişi tutarak, parti tutarak değil… Bunu bu yönüyle değerlendirelim.
Yapılan anketlerden biri, halkımızın yüzde 78’inin ne olup bittiğini bilmediğini gösteriyordu. “Haberimiz yok” diyorlardı. Şimdi bu yüzde 68 olsun, yüzde 58 olsun. Toplumun yaklaşık yarısının ne olacağını bilmediği bir metni referanduma taşımanın çok büyük bir yanlışlık ve haksızlık olduğunu düşünüyorum.
Bazı anketlerde başa baş sonuçlar çıktığı söyleniyor. Şöyle olabilir: 49,9-50,1. Bu evet için de hayır için de olabilir. Peki şimdi ne yapacağız, böyle bir durumla karşılaştığımızda ne yapacağız. Bu Anayasa’ya “evet” mi ya da “hayır” mı çıkmış olacak. Tam ortadan bölünmüş bir toplum. Türkiye için bu kadar önem taşıyan bir metin söz konusu.
» Bu dayatmanın nedeni ne sizce, Saray’dan ve hükümetten gelen değerlendirmeler bu sorunun yanıtını verecek nitelikte değil...
Ben de “Ne aceleniz var?” sorusunu soruyorum. Bir taraftan baktığınızda şöyle bir şey söylense belki anlaşılabilir, “Bunu 16’sında oyluyoruz, 17’sinde, 18’inde yürürlüğe koyacağız. Çünkü Türkiye’nin buna ihtiyacı var.” Ama hayır böyle değil, 2.5 yıl sonra yürürlüğe konulacak. 16 Nisan’da diyelim kabul edildi, 2019 Kasım ayında yürürlüğe girecek. O zaman bu telaş niye, o zaman niye halkı sıkıştırıyorsunuz?
Ama asıl sorduğum soru şu: Bu değişikliği niye yapıyorsunuz? Olabilir, siyasi partiler, siyasetçiler, anayasaların değiştirilmesini isteyebilirler. Ama gerekçelendirmelidirler. Neden, sorusunu yanıtlamalıdırlar. Ben neden olduğunu bilmiyorum. Bir kişinin isteğinin dışında hangi gerekçe ile bu değişikliğin gündeme getirildiğini bilmiyorum. Olası değerlendirmelere bakıyorum. Çok hızlı karar almak için bunu getirdiklerini söylüyorlar, kimi zaman. Yok böyle bir şey, 15 yıldır iktidarsın, böyle bir şey olmaması lazım. Çift başlılığı ortadan kaldırmak için getirdiklerini söylüyorlar. Öyle bir örnekleri de yok. Bir tek verdikleri Ecevit’le Sezer arasındaki olay. Kişisel bir olayı sistemin olayı gibi takdim ediyorlar.
Zaten açıklamayı beceremedikleri için de işi başka bir yere taşıyorlar. Sayın Başbakan’ın açıklamaları var, “Böyle bir tek adam yönetimi olur mu, diye eleştiriyorlar” diyor sonra da cevabını veriyor, “Bal gibi olur”…Böyle bir yanıt olamaz, siyasette “Bal gibi olur” diye bir cevap olur mu? Bu bile verecek bir cevapları olmadığını gösteriyor. Söylenecek sözleri olmadığını gösteriyor.
Öte yandan iç savaş tehditleri savruluyor. Bu yaşananlardan üzüntü duruyorum ama asıl üzen Atatürk’ün Türk olup olmadığı, parantez, 200 yıllık ıstırap, ne demekse. Bütün bunları toplumun bütünleşmesi önünde çok ciddi sorunlar olarak görüyorum.
Toplumla uyuşmayacak bir sistem tasarlıyorlar
» Parlamenter rejimi ve tarafsız cumhurbaşkanlığı modelini ortadan kaldırmayı hedefleyen bu sistem sizce Türkiye’nin dokusuna uygun mu?
Partili cumhurbaşkanlığı tipinin gitmeyeceği kanısındayım. İktisatta ve siyasette çok önemli bir kavram var; “sürdürülebilirlik”. Bir şeyin yeni olması kabul edilip reddedilmesi çok önemli de ben partili cumhurbaşkanlığı sisteminin sürdürülebilir olmadığını düşünüyorum. Toplumla uyuşmayacak bir sistem; hem parti genel başkanı hem cumhurbaşkanı…
Özal Cumhurbaşkanı seçildiğinde partim karşılamama ve uğurlamama kararı almıştı. Ama ben Genel Başkan Erdal İnönü’ye ve diğer yetkililere karşılayacağımı söyledim. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olarak hem karşıladım hem uğurladım. Bunu şu gerekçeye dayandırdım: Benim kültürümde cenazenin, bayrağın ve cumhurbaşkanının karşıdan selamlanması var. Özal, partisinden istifa etmişti, bunu yapmakta bir sakınca görmedim. Ama partili bir Cumhurbaşkanını böyle göremezsiniz, kimse görmez. AKP Genel Başkanı ve başkomutan olamaz.
Sürdürülemez, gitmez. Sürdürülemez de ne olur peki. Değişiklik gerekecektir. Bir süre sonra “Galiba olmadı, bir daha bakalım” denilecektir. AKP bu konuda pişkin, değiştirmede beis görmez.
Bu getirilen düzenlemenin en büyük tehlikesi Türkiye’nin çoğulculuğunu tahrip edecek olması. Türkiye çoğulcu bir anlayışla yönetilmesi zorunlu bir ülkedir. Biz bir imparatorluğun varisiyiz, farklı inançlarımız, farklı etnik yapılarımız var. Ama Türkiye’nin siyasi sistemi bu farklılıklarımızı kucaklayacak bir yapıda olmalıdır. Yeni getirilen sistem bu yapıyı kaldırıyor ve bunun yerine bir fazla oy alanın her şeyi belirleyeceği bir yapıyı koyuyor. Çoğunlukçu değil çoğulcu bir yapıya geçiyoruz.
» Bu ısrar niye? Ben bunu anlayabilmiş değilim. Birtakım yorumlar yapıyoruz, böyle yaparsa kendini sorumluluktan kurtaracak, bir kişi hem yürütme hem yasama hem yargının iplerini elinde tuttuğunda rahat yaşayabilecekler, siyaset yapabilecekler. Aksi halde siyaset yapma olanaklarını kaybedecekler, deniliyor.
15 Temmuz’dan sonra gerek Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’ın, gerek Milli Savunma Bakanı’nın yaptığı açıklamalarda gücün tek bir yerde toplanmasının yanlış olduğu söylendi ve Genelkurmay Başkanlığı adeta parçalandı. Kuvvet Komutanlıkları koparıldı. Bir yönüyle Milli Savunma Bakanlığı’na, operasyon yönüyle Genelkurmay Başkanlığı’na bağlandı ve karmaşık bir yapı ortaya çıkarıldı. “Niye böyle yapıyorsunuz?” denildiğinde “Gücün tek bir yerde toplanması çok tehlikeli” demişlerdi. “Genelkurmay’da bu tehlikeli ama Cumhurbaşkanlığı’nda birleştirilmesinin hiçbir sakıncası yok”, diye düşünüyorlar. Kendileri ile çelişiyorlar.
Dolayısıyla bu şunu da getirecek: Her rejimin kendine uygun siyasi partiler ve seçim yasası olmak zorunda. Bunlar da başkanlık rejimine uygun hale getirilecek. Bu da 600 milletvekili getirildiğine göre 85 seçim çevresinin 600’e çıkarılacağı gösteriyor. Daraltılmış bölge olursa biraz daha az. Bu, dar bölgenin tanımına göre de değişecek olmakla birlikte muhalefetin tasfiye edilmesi demek. “Çalışın siz de kazanın” gibi komik lafları söylemenin ve insanları aldatmanın gereği yok. TBMM’ye HDP’den CHP’den daha az milletvekili girerse TBMM’ye MHP’den hiç milletvekili girmezse ya da başka partilerden insanlar hiç girmezse daha mı mutlu olacaksınız, Türkiye daha mı kolay yönetilecek? Çok yanlış bir şey bu. O nedenle Türkiye’nin çoğulcu yapısını zora sokacak olan hatta kaldıracak bir gelişme ile karşı karşıyayız.
» 17 Nisan sabahına “Evet”le uyanırsa ülke… Yapılan düzenleme sürdürülemez. Gerginlik içinde yaşayan bir ülkeyiz. Bunun daha yüksek düzeyde yaşanacağını düşünüyorum. Ama “Evet çıkarsa her şey bitmiştir” türünden bir psikoloji yanlış. Bütün gücümüzle “Hayır” çıkması için çalışacağız. “Evet” çıkarsa da her şey bitmeyecek. Kararlı bir şekilde çalışmalarımızı sürdüreceğiz.
» “Hayır”lı sabah için öngörüleriniz… Umuda ihtiyacımız var. İnsanlarımızın geleceklerini başka ülkelerde arıyor olmalarından, özellikle gençlerin başka ülkelerde arama çabasında olmasının üzüntüsünü yaşıyorum. 2000’li yılların geri kalan döneminde Türkiye’nin atılımlar yapabilmesinde “Hayır”a ihtiyacımız var, “Hayır”lı bir döneme ihtiyacımız var. AKP’de çözülme yaşanır.
Tekrar ediyorum, “Evet” de Türkiye’nin sonu değildir bizim görevimiz, doğrularımızı ısrarla söyleme doğrultusunda çalışmak olmalıdır.
***
» Referandum tahmininiz nedir? Ben “Hayır” çıkacağına inanıyorum, yüzde 53-55 dolayında “Hayır” çıkacak. Bugün itibarıyla tahminim bu. Çok sayıda komplo teorisi seslendiriliyor, olur mu olabilir. Çok vahim noktalara gidilebilir. Dış siyasette, İran taraflarında yarın yapılırsa “Hayır” çıkacağına inanıyorum.