Murat Karayılan: Riskli süreçteyiz, müdahale olabilir

Murat Karayılan: Riskli süreçteyiz, müdahale olabilir

Çözüm sürecinin birinci aşamasının bitmek üzere olduğunu ve ikinci aşamanın başlaması gerektiğini belirten KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan "Şu anda riskli bir süreçteyiz, değişik biçimlerde, değişik müdahaleler olabilir. Bu Türkiye için yani AKP hükümeti açısından da bir ölçüde de böyledir" dedi. Sürecin riskleri karşısında her iki tarafın kararlı davranması gerektiğini belirten Karayılan,  "Kararlı davranırsa Türkiye’nin ve Kürt halkının çıkarlarına uygun bir çözüm süreci kesinleşir. Biz kendi açımızdan bu konuda teminat verebiliriz" şeklinde konuştu.

Nûçe Tv'ye konuşan KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan;  Erdal Er, Ceyda Karan ve Günay Aslan’ın sorularını yanıtladı. Sorunun kendileriyle ya da hükümet arasında bir takım görüşmelerle köklü çözüme gidebilecek bir sorunu olmadığını belirten Karayılan "Kimse kimsenin yedeği olamaz. Bu sorunun çözümünde rol oynaması gereken bütün bileşenlerin gereken rolü oynaması için onların da kolaylık göstermesi gerekiyor. Aslında süreç öncekine göre, yani Oslo sürecine göre daha şeffaftır. Fakat henüz tümüyle değil" dedi. Fırat Haber Ajansı'nda yer alan Karayılan'ın söyleşisi şöyle:

- Çözüm sürecinin ilk konferansı Ankara’da yapıldı.  Brüksel’de de KNK Genel Kurulu vardı. Kürt Özgürlük Hareketi olarak barış yolunda yalnız yürümek istemiyorsunuz, neden?

Gayet tabii Kürt sorunu bir Türkiye sorundur. Sadece Kürtlerin bir sorunu değildir. Özellikle de Türkiye’de kendini sorumlu hisseden, halkların bir arada yaşamasından yana olan, kardeşliğinden yana olan, halkların eşit özgürlüğünden yana olan kimselerin, çevrelerin bu sorunun çözümünden daha fazla kendilerini sorumlu görmeleri gerekiyor diye düşünüyoruz. Bu nedenle sorunun çözümü açısından içine girmiş olduğumuz bu tarihi süreçte biz herkesi sürece dahil etmek istiyoruz. Özellikle de sorumlu kesimlerin kendi sorumluluklarına sahip çıkmayı esas alıyoruz. Bu nedenle Önderliğimiz dört ayrı konferansın yapılmasını önerdi. Bunların en önemlilerinden bir tanesi de Türkiye gerçekleşen Barış ve Demokrasi Konferansı’dır. Çünkü sorun gerçekten Türkiye açısından hayati bir sorundur. Türkiye’nin çözmesi gereken en ciddi sorundur. Bu açıdan da Türkiye’deki demokrasi güçlerinin bu soruna sahip çıkması, sorunun çözümünde inisiyatif alması gereklidir diye düşünüyoruz. Bu noktada gerçekleşen konferans belli bir cevap olma düzeyini yakaladı diye düşünüyorum.

- Türkiye’de demokratikleşme, reform gibi meseleler konuşuluyor. Bu bakımdan ortada bir masa var, sorunun çözümü için. Ama görüntüde sanki şöyle bir hava var; bir tarafta devlet, bir tarafta da Kürtler, dolayısıyla PKK oturuyor. Bunda biz de olmak istiyoruz diyen toplumsal kesimler var.

Sorun sadece bizle devlet arasındaki bir sorun değil. Belki tepede bu güçlerin çatışması biçiminde yaşayan bir süreç var; doğru. Fakat esasen bu sorunun köklü ve kalıcı çözümü ancak toplumsal uzlaşma ile mümkün olabilir. Yani toplumsal güçlerin tümünün dahil olmasıyla çözülebilinir.  Yoksa bizimle devlet ya da hükümet arasında bir takım görüşmelerle köklü çözüme gidebilecek bir sorun değil. Daha kapsamlı, toplumsal bir sorun bu.

 

Kimse kimsenin yedeği olamaz

 

- Süreçle ilgili inisiyatif meselesi de tartışılıyor.

AKP biraz da her şeyi kendince yapmak istiyor. Yani kendi etkisinde, kendi denetiminde kendisi götürmek istiyor. Sorunun iki tarafı varsa her iki tarafın da inisiyatif sahibi olması gerekiyor, her iki tarafında kendi projesi çerçevesinde bir çaba ve siyasal açılım yapması gerekiyor. Ama AKP bu süreci böyle yönlendirmeye çalışırken, öbür tarafı bir biçimde yedeklemeyi esas alan bir tarzla yaklaşıyor ki, bu kabul edilemez. Kimse kimsenin yedeği olamaz. Bu sorunun çözümünde rol oynaması gereken bütün bileşenlerin gereken rolü oynaması için onların da kolaylık göstermesi gerekiyor.

Bu tekçi bir anlayıştır, bu yanlış bir anlayıştır, bu doğru değildir. Eğer biz toplumsal bir uzlaşma sürecini geliştirmek istiyorsak bu toplumun tüm bileşenleri ister beğen ister beğenme, özellikle de sol kesimleri, sosyal demokrat kesimleri, şimdiye kadar sistemden dışlanan hatta zarar gören bütün kesimleri dahil etmeliyiz ki yeni Türkiye’yi oluşturalım. Yani biz yeni bir Türkiye’yi oluşturmaktan bahsediyorsak bu yeni Türkiye nasıl oluşacak. Sadece AKP’nin kendi kulvarında yürüttüğü bir takım çalışmalarla mı oluşacak? Hayır. Yeni Türkiye, Türkiye’deki tüm toplumsal kesimlerin, onları temsil eden iradelerin, güçlü, inisiyatifli ve etkili katılımıyla bu mümkün olabilir.

-Peki, bu konferanslarla ilgili somut buradan bir şey çıkma olasılığı var mı?

Biz Türkiye ve Kürdistan’daki demokrasi güçlerine inanıyoruz, güveniyoruz, onlar devreye girerlerse, etkili olurlarsa, bu sürecin garantörü olurlar. Bu süreci yürütürler.

-Bu süreçte somut olarak bir strateji ortaya çıkmasını bekliyor musunuz?

Sonuç itibariyle bir komisyonun kurulduğu -ki sonuç bildirgesinde var-, süreci takip edeceği, yine üç ayrı başlık altında paneller yapılmış, tartışmalar olmuş, onların sonuçları var. Bunlar sunuldu zaten. Bunlar iyi şeyler. Fakat bence devam etmek lazım. Yani bu kadar kapsamlı gündemle toplanan bir toplantının 2 günlük çalışmasıyla her şey tartışılamaz, her şey netleştirilemez. Benim, çağrım şu: Bence bu birinci adımdır, devam ettirilmeli. Mesela ikinci bir adımla daha kapsamlı, katılamayan kesimleri de katmayı hedefleyen bir çaba önemli olur diye düşünüyorum. Bir de bir sorun var, bu sorunun çözümü nasıl olacak konusu tartışılıyor: bu bileşenler kendi görüşlerini daha da netleştirip kamuoyuna sunarak bunun takipçiliğini yapabilirler. Örneğin bizim Kürt sorununda bir bakış açımız var, değil mi? Her bir kesimin bir bakış açısı var. Biz bunları birleştirebiliriz. Yani bu toplantıyı oluşturan tüm bileşenlerin ortak çözüm projesi diyebileceğimiz bir metne ulaşmak çok çok değerli olur ve bu çözümde fiili bir katkı anlamına gelir. Şimdi de kuşkusuz katkısı olacaktır. Sonuç bildirgesi vardır. Ama daha net maddeler halinde, örneğin bu toplantıya katılan kesimler Kürt sorununa dönük nasıl çözümü düşünüyorlar, ortaklaştıkları noktalar kuşkusuz olabilir. Yani bütün bu kesimlerin ortaklaştığı daha somut bir proje olsa bence daha katkı sunucu olur. Bu açıdan ben diyorum ki, bu çalışma önemlidir, değerlidir, saygındır.

-Cemaat de dahil mi buna?

Dahil tabi, niye olmasın? Gelebilirler. Bu sorun tüm Türkiye’nin sorunu, sadece sol kesimin sorunu değildir.

 

AKP çözüm projesini ortaya koymuş değil

 

-İçeride ‘bize süreci Karayılan anlatıyor, Başbakan’ın ağzından herhangi bir şey işitmiyoruz, bütün süreci karşı taraftan öğreniyoruz’ türünde eleştiriler var.

Bu daha çok CHP’den gelen bir eleştiri olarak gündeme girdi, sizin ifade ettiğiniz, ona ilişkin de bir iki şey söylemek istiyorum. Çünkü orada bizim de düşündüğümüz bir şey var; halen AKP kendi çözüm projesini ortaya koymuş değil. Aslında süreç öncekine göre, yani Oslo sürecine göre daha şeffaftır. Fakat henüz tümüyle değil. Bunun nedeni AKP’nin hükümetin, devletin çözüme dair bakış açısını ya da projesini net bir biçimde kamuoyuna sunmamış olmasıdır. Onun için bazı kesimler acaba neler oluyor diye düşünmekte, bir de karşıt olanlar bundan istifade ederek daha fazla eleştirel yaklaşmaktadırlar, hatta bunu malzeme yapmaktadırlar diye düşünüyorum. Hatta CHP’nin bir kesimi, MHP bunu kullanıyor. Halbuki, net ortaya konulsa, burada yapılmak istenen onların iddia ettiği gibi,Türk halkının rencide olacağı bir durum yok.  Veya Türkiye’nin parçalanması değil, Türkiye’nin gönüllü, kalıcı birliğini pekiştirecek bir projeden bahsediyoruz. Kürt halkının haklarının verilmesinin -ki bunlar evrensel ve doğal haklardır- gizli kapaklı gibi gösterilmesi bizce yanlış. Yani bunu açıkça daha cesaretli, kamuoyuna izah edilmesi durumunda bu tür eleştirilerin hepsine cevap olunmuş olur diye düşünüyorum.

- Yeni bir Türkiye kurulamayacağına göre; KCK olarak sizin yeni Türkiye modeliniz nedir; yeni Türkiye’den kastınız nedir?

Biz imkanlarımız ölçüsünde kendi görüşlerimizi kamuoyuyla paylaşıyoruz. Bazı kesimler gelişmeleri KCK’den öğreniyoruz diyorlarsa, demek ki bazı şeyler bizim tarafımızda ifade ediliyor. Kapalılık yok bizde. Biz şunu diyoruz. Yeni Türkiye bir demokratik ülke olmalıdır. Çoğulcu, eşitlikçi ve özgürlükçü bir ülke olmalıdır. Biz Kürt sorununun ancak bu temelde kalıcı bir biçimde çözüme kavuşabileceğini düşünmekteyiz. Türkiye’nin gerçek anlamda demokratik bir ülke olması demek, Kürt sorununun çözümü demektir. Kürt sorununun çözümü demek, Türkiye’nin demokratikleşmesi, gerçek anlamda özgürlükçü-demokratik bir ülke olması demektir çerçevesinde yaklaşıyoruz. Çünkü şuna inanıyoruz: halkların birlikte, bir arada yaşamasının en temel koşulu eşitliktir, çoğulculuktur. Çoğulculuk olmadan farklı kültürler nasıl özgürce kendisini geliştirebilecek, nasıl özgürce bir arada yaşama olanağını bulacak. Dolayısıyla çoğulcu bir ülke, eşit ve herkesin birbirine saygı duyduğu, gerçekten kültürlerin kardeş olduğu, birinin ötekini karşıya almadığı, ötekileştirmediği kucakladığı bir toplumsal dizayn geliştirilmeden gerçek anlamda demokratik barışçıl bir ülke oluşturulamaz.

 

Başkanlık sistemi ile çözüm aynı kefeye konulmasın

 

- Kürt sorunun çözümüyle başkanlık tartışmalarının aynı kefeye konulmasına ne diyorsunuz?

Biz esasında Kürt sorununun çok acil bir şekilde çözümünü dayatan bir sorun olduğunu, Türkiye’nin bu sorunu artık çözmesi gerektiğini, başkanlık ve sistem konusundaki tartışmalarla aynı kefeye konulmaması gerektiğini düşünüyoruz. Yani biz Kürt sorununun çözümü ile Türkiye’deki sistemin parlamenter mi başkanlık mı olsun noktasında, aynı kapsam içerisinde ele alınmasının beraberinde bazı sorunlar yaratacağını düşünmekteyiz. Bizim tercihimiz bu değildir. Bunu açıklıkla belirteyim. Ama Türkiye yeniden yapılanırken (çünkü Türkiye’nin yeniden yapılanmasından bahsediyoruz, değil mi) o zaman tartışmak lazım. Tek bir pencereden bakmak değil. Parlamentarizm var, bunun dışında başka bir yol yok biçimindeki bir yaklaşımı dar buluyoruz. Yani alternatifleri tartışmak gerekir. Bunu gerekli de görüyoruz. Bu kapsamda Türkiye’yi demokratikleştirecek modeli yine toplumun iradesi ve kararıyla bulmak gerekiyor diye düşünüyoruz. Bu anlamda biz “peşinen başkanlık sistemine karşı değiliz” derken kastımız budur, yani tartışılabilir. Fakat biz esasında şundan yanayız; Kürt sorununu ayrı ele almak lazım. Doğru, Türkiye’nin sistem sorununu demokratikleşme kapsamında tartışmak gerekiyor. Ama aynı kefeye koyup da kefeyi ağırlaştırma, sorununun çözümünü de ağırlaştırabilir. Bu kaygıyı yaşıyoruz. Ama sorun acil bir sorundur, ciddi bir sorundur, kendisini dayatan bir sorundur. Bu açıdan ikisini aynı şeyde ele almak biraz ağırlaştırır düşüncesindeyiz.

- Başkanlık sistemi tartışılsın demeniz parlamenter sisteme karşısınız anlamına mı geliyor?

Hayır, değil tabi. Biz şöyle bir karar vermiş değiliz; AKP o kararı vermiş kendince. İşte başkanlık sistemi gelmeli, parlamentarizmi aşalım anlamında bir kararlaşması olduğu anlaşılıyor. Onlar da herhalde biraz tereddütlü fakat biz öyle değil. Biz Türkiye’nin yeniden yapılanırken en uygun sistemin hangisi olacağının tartışılması gerektiğini, bunu tartışmaya açmaya açık olmamız gerektiğini, bütün demokrasi güçlerinin, sol güçlerin bize göre peşinen ret değil de, tartışmayı esas alarak karşılarsa, karşı olduklarını vurgulayarak bunun toplumsal tabanını da oluşturarak o zaman en demokratik sistem hangisiyse ona yönelmeleri gerektiğini…

 

Başkakan'a Apo'nun paradigmasında iktidar yoktu

 

- Türkiye’de şöyle bir algı var; PKK liderinin Öcalan olması yani güçlü bir lider figürünün olması karşısında AKP’nin de Erdoğan gibi güçlü bir lider olması ve başkanlık meselesinin bu düzeyde tartışılması biraz Ortadoğu kültürü ve o zihinsel yapıyı gündeme getiriyor. Dolayısıyla siz de başkanlık sistemini tartışabiliriz dediğinizde Türkiye’de başka bir resim oluşuyor.

Biz kesinlikle Türkiye’yi en iyi bir biçimde demokratik bir yapıya taşıyacak sistemden yanayız. Böyle olmadan biz buna evet demeyiz. Bu bir. İkincisi; Evet PKK’nin ve bugün Kürt halkının güçlü bir liderliği var. Ama bu liderliğin bir paradigması var. Yani AKP’nin paradigması farklıdır, bizim paradigmamız farklıdır. Bizim paradigmamızda bizim iktidar olmamız yoktur, toplumun iktidar olması vardır. Yani Başkan Apo’nun kendisini başkan olarak tanımlayıp bir iktidar olma bakış açısından ziyade, Başkan Apo’nun paradigmasında partinin yani PKK’nin iktidar olma projesi yoktur. Biz partiyi iktidar yerine ideolojik bir öncü güç olma, toplumu dönüştürmede, toplumu yenilemede ve ileriye taşımada topluma yeni bir kültür, bakış açısı, felsefe verdirmede öncü güç olarak tanımlıyoruz. Oysa AKP bir iktidar organı olarak tanımlanıyor. Biz ise partiyi toplumu dönüştürmede öncü olarak görüyoruz. Demokratik toplum, demokratik siyaset, öz yönetim diyoruz. Devlet erkini toplumların demokratikleşmesinde bir engel olarak görüyoruz. Paradigmamız böyledir.

- Peki devlet?

Devlet + demokrasi formülü olmaz mı? Elbette o da olur. Yani hemen devletler bir tarafa atılamaz. Bir gerçektir. 5 bin yıllık tarihi olan bir sistemdir. Ama bizim bakış açımız farklı. Biz toplumların öz yönetimiyle kendisini yönetmesini, aslında devletlerin toplumların özgürleşmesi ve demokratikleşmesi önünde engel olduğunu çünkü ayırımcılığa yol açmakta. Devlet erki kimin elindeyse o kendini ayrıcalıklı konuma getirmekte. Bu denendi. Yani kapitalist sistemde de bu böyle, yaşanan Reel sistemde de bu böyle oldu. Dolayısıyla biz yeni bir toplumsal projeyi önermekteyiz; demokratik, ekolojik sistem diyoruz, paradigma diyoruz. Önderliğimiz kadın devrimine dayalı cinsiyet özgürlükçü bir devrime, zihinsel dönüşüme dayalı yeni bir paradigmayı savunan bir önderlik gerçeğini temsil ediyor.  O açıdan aynılaştırılamaz. Bizimki daha farklıdır. Güçlü önderlik evet ama güçlü önderlik daha çok toplumu daha ileri bir noktaya taşıyacak önderliktir. Yoksa iktidar olma anlamında değildir.

 

Birinci aşama tamamlanmak üzere

 

- Şimdiye kadar konuştuklarımızın önündeki temel engel aslında birazda yol temizliğidir. Kürt meselesinin önündeki çözüme engel olan budur. Özellikle de yol temizliği ve yüzleşmeyle ilgili yani Kürt sorunun önündeki temel engellerin aşılması için hangi noktadayız, ne olması gerekiyor?

Biz Kürt sorunun çözümü için kendi üstümüze düşen sorumlulukların gereğini önemli oranda yerine getirdik ve daha da yerine getirmeye çalışıyoruz. İşte ateşkestir, esir askerlerin serbest bırakılmasıdır, en önemli karar olarak geri çekilme sürecinin kararlaştırılıp pratikleştirilmesidir. Bu anlamda Türkiye’de demokratik tartışma ortamının oluşması, yeni adımların atıla bilinmesi için gereken zeminlerin yaratılması bakımından epey bir mesafe kat edildi. Bu birinci aşama artık özellikle bu önümüzdeki ayda yaşanacak hızlı akışla birlikte bitiyor. Bitti yani.

- Tamamlandı diyebilir miyiz?

Tamamlanma sürecine girdi. Dolayısıyla ikinci aşamanın başlaması gerekiyor. İkinci aşama daha çok Kürt sorunun çözümünde yasal ve anayasal konularla ilgili bir aşamadır. Dolayısıyla devletin ve hükümetin daha fazla yapılması gereken bir dönem olmaktadır. Bunu çeşitli vesilelerle hep ifade ediyoruz. Bunu bekliyoruz. Artık bu konuda atılması gereken adımların atılmasını bekliyoruz.

 

Hasta tutuklular Kürttür diye bırakılmıyor

 

- Hükümetten mi bekliyorsunuz?

Evet. Top artık hükümettedir. Öncesinden yapılması gerekenler vardı. Yani bir anayasa değişiminden önce yol temizliği dediniz evet biz de hep ifade ediyoruz. Yani bu bakımdan daha öncede ifade etmiştim hükümet bir nevi kendini sıkmış bekliyor. Neyi bekliyor tam olarak söylemek mümkün değil. Yani bir ABD’ye gidiş gelişte oldu. En son bölgedeki gelişmelerde bir biçimde yani yönünü tahin etme süreci de yaşandı. Kürdistan’daki bizim geliştirdiğimiz Önder Apo’nun projesindeki çerçevesinde başlatılan sürecin kesinlikle tereddütsüz bir biçimde pratikleşeceği de anlaşıldı. Dolayısıyla birçok veri aslında demokratik adım atması gereken zemin oluşmuş olsu. Adım atması gerekiyor bir kere her şeyden önce birtakım insanı şeyler var. Örneğin; cezaevlerinde ölümcül hastalığa bulaşmış insanlar var. Tam bilemiyorum ama yüz kişiye yakınlar. Normalde herhangi demokratik, hümanist bir ülkede bu tür insanlar salıverilir. Çünkü ömrünün sonuna gelmiş ya da cezaevi koşullarında yapamıyor. Türkiye’de zaman zaman kimi hasta tutuklular bırakıldı. Fakat bazı hastalar Kürt’tür diye bırakılmıyor. Ayrımcılık vardır. Artık bu ayırımcılığın aşılması gerekiyor. Kürt olduğu için cezaevinde insanlar ölüyor. Yani mesele bu tür insani adımlara bizce şimdiye kadar önerilmesi gerekiyor.

- Silahlar devre dışımı kaldı?

Kürt sorununda silahlar tamamen devre dışı kalacak bir süreç başladı. Bunu Önder Apo başlattı ve biz de kararlı bir şekilde uyguluyoruz. Ne yapılacak o zaman siyaset yapılacak tutuklu bir siyasetçinin bırakılması gerekmez mi? Herkes biliyor ki KCK tutukluları ömründe hiçbir illegal şeye bulaşmamış, bir bıçak bile taşımamış insanlar salt siyaset yaptıkları için bugün içerdedirler. Bunun gibi örnekler yol temizliği olabilirdi. Yine tırnak içerisinde ‘Terörle Mücadele Yasası’ özünde Kürdistan’da sıkıyönetimdir. Sıkıyönetim yasasıdır. Yani madem yeni bir dönem başlatmak istiyorsak bunun kaldırılması gerekmez miydi? Gerekiyor tabi. Bunları hükümet çok rahat yapabilir. Mesela bunu yapsa bizde de toplumumuzda da güven oluşur. Biz de daha cesaretli adımlar atarız.

 

Dersim'de 44 yeni karakol yapıyorlar

 

- Güven sorunu var, doğru değil mi?

Tabi oluşturuyor. Biz güven sorununu aşmak istiyoruz. Ama şimdi böyle karşı taraftan hiçbir şey olmayıp ta ha bire kontrol noktalarının yapılsa, ha bire karakol yapılsa, ha bire askeri amaçlı farklı projeler; baraj ve benzeri projeler fırsat bu fırsat diye gündemle alınırsa insanlarda kaygı oluşur tabi. Mesela biz örneğin sivil, demokratik bir toplum yaratmak istiyoruz. Kürt halkı yıllardır asker dipçiği altında zar ağladı, bu kadar katliam oldu. Yani insanlar asker geliyor diye çocuklarını uyutmak için korkutuyorlar. Şimdi bunu aşıp daha özgür, sivil, demokratik, refah gerçekten gönüllü birleşmeyi esas alan bir toplum düzeni geliştirmek istiyorsak, savaş için getirilmiş olan bu karakolları özel timleri, özel kuvvetleri, savaş ve operasyonsal güçleri Kürdistan’da bir bakıma bir tarafa çekme düşüncesi gelişmesi gerekirken ha bire karakol yapılıyor. Şimdi Dersim’de 44 tane karakol projesi var. Bu ne demek? Dersim yeniden mi işgal edilecek? Dersim halkı bundan az mı çekti yani? Şimdi bunlar eski projeler midir, yeni midir? Biz anlamadık. Bizim bildiğimiz ateşkes öncesi buralara gelemezlerdi. Şimdi ateşkes var diye karakol inşa etmeye kalkışıyor. Bu gibi şeyler tabi kaygıları artırıyor. Tabi şu var; biz bu konuda gelişen sürecin dönülemez bir şekilde ilerlemesi gerektiğini düşünüyoruz. Karşı taraftan bazı adımların atılması lazım…

- Hükümetin sessizliğini neye yoruyorsunuz?

Biz hükümetin bu konuda daha kararlı ve daha cesur davranması gerektiğini düşünüyoruz. Evet. Muhakkak bazı engeller vardır. Ama artık sürecin gelmiş olduğu noktada şu açığa çıktı; toplumun büyük ve ezici çoğunluğu çözümden yanadır. Süreç ilerledikçe çözümden yana olanlar daha da artacaktır. Bize göre Başbakan Erdoğan’ın toplumun önüne çıkıpta her iki tarafa net bir şekilde bir şey kaybettirmez daha fazla kazanır.

- Sanki hükümet bunda biraz tereddüt yaşıyor. CHP’nin ve MHP’nin yüklenmesini risk olarak mı görüyor? Tereddüttü yaşıyor.

Ama ben böyle bir tereddüttün çok yerinde olduğunu düşünmüyorum çünkü toplum barışa susamıştır, Türkiye toplumu da barışa susamıştır. Biz şunu söylüyoruz; hiçbir ananın ağlamaması, tek bir damla kanın akmaması için bu süreç sonuçlanmalıdır. Biz bunda PKK tarafı olarak kararlıyız. Süreç gerçekten diyelim karşılıklı adımlarla ilerlerse Türkiye toplumu şunu bilmeli Türkiye’de artık silah diye bir şey olmaz, kavga diye bir şey olmaz. Toplumsal uzlaşma, toplumsal barış gerçek hayatta gündeme girer. Eğer şimdiye kadar bu kavga devam ediyorsa bu kavga kendi kendine meydana gelmemiştir. Devletin uyguladığı inkar, asimilasyon, zorla kalıba sokma siyasetiyle olmuştur. Yani Kürdü inkar etme, zorla Türkleştirme, bununla da kalmayıp bir de şiddet uygulama, şiddetle yola getirme siyaseti Kürt isyanlarını başlattı, PKK’nin mücadelesini gündemleştirdi ve isyan bunun için gelişti. İnkar aşılırsa, şiddet artık gündemden çıkarsa Kürtler barıştan yanadır, biz barıştan yanayız.

 

Yelkenleri indirmişiz sanılmasın

 

Ama şu şöyle anlaşılmamalı; sanki biz yelekenleri indirmişiz ne olursa olsun barış diyoruz. Hayır. Bizim gücümüz var. Eğer biz savaşmak isteseydik bu sürece başlamazdık. Çünkü pozisyonumuz iyiydi. Yani Ortadoğu’daki konjoktürel durum lehimizeydi. Bizi destekleyecek devletler vardı.  Güçlerimiz her yerde mevzilenmişti. Geçen yıl epey bir mesafe aldılar. Yani savaşın gelişme koşulları Türkiye’de vardı. Ama bu Türkiye’yi tahrip ederdi. Bu Türkiye’yi çok zorlardı. Elbette ki Kürtleri de zorlardı. Fakat bu noktada 2012’nin kasım ayında Önderliğimiz mektup yolladı. Hükümet de buna olumlu bir cevap verdi. Bu da önemli bir şey tüm Türkiye toplumu buna iknadır. Bu sürecin bu temelde başladı kararlıca götürmek gerekiyor. Ama belli ki AKP bu noktada netleşmemiş diye düşünüyorum. Ama ben bu konuda Başbakanın gücünün olduğuna inanıyorum. Yürütebilir yani.

-Ne yapması lazım?

Mesela Türkiye seçime girecek secim yasası daha baraj durumu bile var. İşte bir sürü yapılabilinecek şeyler. Bunlar anayasadan önce yapılacak hususlardır. Artı anayasal düzeyde yapılacak şeyler var. Yani kısaca bu konuda umarım daha fazla geciktirilmeden hükümetin ve devletin yapacakları da gündeme girer ve böylelikle süreçte ilerler.

 

Sorunun çözümünü istemeyenler var

 

-Tarafların sorunun çözümü için güçlü iradeye sahip olmalı. Güçlü bir iradeye sahip olduğunuzu söylüyorsunuz? Referans olarak attığınız adımları gösteriyorsunuz. Aynı iradenin hükümette olup olmadığı tartışmalık bir konu. Tabi daha başka faktörler var bununla ilgili bir şeyler söyleyebilir misiniz?

Kürt sorunu için şunu söylemek mümkün, bir kör düğümdür. Kör düğüm olmasının nedeni bir çok güçle ilişkili bir sorun haline gelmiş yani bir devletle ya da iki devletle ilgili değildir. Bir bölgesel sorun artı bir uluslar arası bir sorundur. Bunun böyle bir sorun olmasına yol açan temel platform uluslar arası platformdur. Biliyorsunuz Lozan platformudur. Orda çözülmedi ve sorun olarak günümüze kadar geldi. Tabi bundan Kürt halkı çok acılar çekti büyük trajediler yaşandı. Çünkü Kürt halkı bunu kabul etmedi. Dolayısıyla isyan ve bastırma süreci dört parçada da yaşandı. Şimdi de geldiğimiz noktada da çözüm kendini dayatıyor. Ama çözüm öyle kolay değil sorunla ilgili olan uluslar arası ve bölgesel kesimler çoğu çözümü kendi çıkarlarına uygun görmüyor. Değişik biçimlerde şuradan veya buradan çomak sokma çabaları vardır yani yoktur diyemeyiz. Bu hem Türkiye devlet sistemi içerisinde var – öyle hissediyorum en az, öyle biliyorum- hem bölgesel güçler var, hem de uluslar arası güçler de var. Şimdi burada isim söylemek istemiyorum, erken buluyorum yalnız…

 

İki taraf da kararlı olmalı

 

-Ama sizde bilgi var.

Var tabi. Çünkü gelip bize dayatılan şeyler var tabi. Biz dayatmalara göğüs germesek zaten bu adımları atamazdık. Ben daha önce de söyledim; mevcut atılan adımlar aslında PKK’nin ne kadar bağımsız bir iradeye sahip olduğunu göstermiştir. PKK bölgede bağımsız bir siyaseti yürüten bir güçtür. Bunu aldığı kararlarla da göstermiştir. Hani daha önce diyorlardı; uluslar arası bağlantıları var, bilmem bölgesel bağlantıları var, A devleti, B devleti bilmem ne var. Hatta bizim içimizde bile şu arkadaş buraya bağlı, bu arkadaş buraya bağlı diye bir sürü psikolojik savaş propagandaları ve ortaya atılan teorileri vardı. Bunlar doğru değil. PKK Kürdistan’da öz iradeye dayanarak şekillenen bir harekettir. Yani bu konuda kendisini dinler, halkını dinler başka kimseyi dinlemez. Ama biz kimseyi karşımıza almıyoruz. Tabi biz halkımızın çıkarlarının çizgimizin doğruluğuna göre esas alıyoruz. Önderliğimizin yaptığı budur.

-Risklerden söz ediliyor…

Şu anda riskli bir süreçteyiz. Yani değişik biçimlerde, değişik müdahaleler olabilir. Bu Türkiye için yani AKP hükümeti açısından da bir ölçüde de böyledir. Onlar açısından da böyledir.

-Risk var yani?

Vardır tabi. Ben bunun için şunu söylüyorum; her iki tarafın kararlı davranması gerekir. Kararlı davranırsa Türkiye’nin ve Kürt halkının çıkarlarına uygun bir çözüm süreci kesinleşir. Biz kendi açımızdan bu konuda teminat verebiliriz. Bu konuda ne olursa olsun kesinlikle yürüyeceğiz, aynı şeyi tabi Türk tarafından da gelişmesi gerekir. Eğer Türk devleti ve hükümeti bu konuda hem kendi içerisinden gelecek tazyiklere, hem de dıştan gelecek tazyiklere kararlı davranırsa ben bu provokatif çeşitli biçimlerde gelebilecek hamleleri boşa çıkarabileceğimize inanıyorum.