Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi Murat Ülker, sitesinden yayımladığı yazısında günümüzde kadın - erkek ilişkilerine değindi. Ülker, "Genelde müslümanlar yüksek sesle karşı oldukları laikliği günlük hayatta yaşarken hiç rahatsız olmuyorlar, neden mi, bilmiyorum ama ürküyorum" yorumunu yaptı.
Ülker yazısında, "Modern Romance kitabı düşüncelerimi harekete geçirdi. Ansari’nin bir Amerikalı olarak oradaki sosyal hayatı ve terimleri kullandığı bir anlatım tarzı; kültür farkının muazzam olduğunu düşünürsek size ters gelebilir. Ama artık dijital çağ, hava, su gibi bir atmosfer şeklinde bizi kuşatıyor ve nimetlerinden faydalanırken kültürel etkileşim ve yozlaşma önlenemiyor. Siz korunmak için uzleti tercih etseniz bile nesliniz etkileniyor. Şimdi cesurca bir adım ilerleyerek çağın gereklerine hazırlanmaktır. Bizim global şirkette iş arkadaşlarımın ailelerine baktığımda değişik ırklardan eş, gelin, damat olduğunu ve değişik ülkelerde hatta kıtalarda yaşadıklarını gözlemliyorum. Benim anladığım artık neslin barış ortamı, azalan fukaralık ve gelişen teknoloji sayesinde daha kolaylaşan hayat şartları, uzayan tahsil süresi, yoğun iş hayatı gibi değişik sosyal faktörlerin etkisiyle daha geç büyüdükleri, olgunlaştıklarıdır Acaba gençlerimize sosyal medyada tvit neden ve nasıl yazılır veya yazılmaz, sosyal medyada etik olmayan davranışlar vb konularda, eğitimi mi versek?" düşüncesini dile getirdi.
Ülker şu ifadeleri kullandı:
"Sonuç olarak, modern çağda flört, romantizm ve ilişkiler hiç basit değil. Günümüzde evliliklerin üçte biri online tanışarak gerçekleşiyor. Eşlerimizi teknoloji yolu ile bulmaya çalıştığımız bir çağdayız. Müslümanların işi ise daha zor. Evlilik dışı ve hatta öncesi cinsel ilişkilerin kolaylığı ile giderilen cinsel ihtiyaçlar, hayatların birleştirilmesiyle daha ziyade bir manevi tatmin sunan evliliklerin önünde engel teşkil ediyor.
Ama genelde müslümanlar yüksek sesle karşı oldukları laikliği günlük hayatta yaşarken hiç rahatsız olmuyorlar. Neden mi, bilmiyorum ama ürküyorum.
2015 yılında basılmış olan Aziz Ansari’nin Modern Romance* kitabı düşüncelerimi harekete geçirdi. Kitap modern çağın romantizme yeni bakış açısını istatistikler, mülakatlar ve esprili bir dil ile birleştirerek sunuyor. Ansari yazar olmasının yanı sıra bir aktör ve komedyen. Televizyon kariyerine NBC’nin Parks and Recreation dizisinde başlıyor, daha sonra Human Giant’ta başrolü oynuyor ve bir çok film ile kariyerine devam ediyor. İlk komedi albümü Intimate Moments for a Sensual Evening, 2010 yılında çıkıyor ve aynı sene MTV Sinema Ödüllerini sunuyor. Netflix’te Master of None isimli şovunda ilişkiler üzerine kitabında ele aldığı gözlemlerini yansıtıyor. Bu kitapta Ansari’nin yazdıkları tabii ki Amerikalı olarak oradaki sosyal hayatı ve terimleri kullandığı bir anlatım tarzı; kültür farkının muazzam olduğunu düşünürsek kitaptaki birçok konu ve yaklaşım size ters gelebilir. Ama şunu da unutmamak lazım, artık içinde yaşadığımız dijital çağ hava, su gibi bir atmosfer şeklinde bizi kuşatıyor ve cazip nimetlerinden etkilenirken global bir köy haline gelen dünyamızda kültürel etkileşim ve yozlaşma önlenemiyor. Siz korunmak için uzleti tercih etseniz bile nesliniz etkileniyor. Bu durumlarda benim prensibim cesurca bir adım ilerleyerek çağın gereklerine hazırlanmaktır.
Ansari bir NYU sosyoloğu olan Eric Klinenberg ile şu anki aşk, flört, romantizm trendlerini araştırmak üzere iş birliği yapıyor. Özellikle Reddit kapsamında oluşturdukları tartışma forumlarından ve yüz yüze mülakatlardan elde ettikleri bilgileri, kişisel hikayeleri ve mesaj örneklerini bu kitapta bir araya getiriyorlar. Bu verilere popüler online tanışma aplikasyonlarından aldıkları istatistikleri ve kullanıcıların önemli kişisel süreçlerini dahil ediyorlar. Uzman görüşlerini ekleyerek günümüzün değişen romantizm görüntüsüne sosyolojik bir boyutta ışık tutuyorlar.
Günümüz teknolojisi şüphesiz kadın erkek ilişkilerinin tabiatını çok değiştirdi. Sosyal medyanın günümüzde çok yoğun kullanılmasıyla ilişki formatlarında olsun, karşılıklı iletişimde olsun pek çok değişiklik yaşanıyor. Ansari bugünle geçmişin kıyaslamaları ile flörtün (bizde, tanışma ve nişanlılık denebilir) ve evliliklere karar verme mekanizmalarının değişimine dikkati çekiyor. Değişimde sadece teknolojik gelişmelerin değil, ideolojilerin, toplumsal bakış açılarının farklılaşmasının da büyük rol oynadığını ifade ediyor.
Özellikle geçmiş jenerasyonların daha genç yaşlarda evliliğe karar vermeleri, genellikle eşlerini yaşadıkları mahallelerde tanımaları gibi unsurların günümüzde değiştiğini vurguluyor. New Ypreork’da bulunan bir huzurevi sakinleri ile yaptığı yüz yüze mülakatlar, katılımcıların evlendikleri kişiler ile bir ya da iki blok yürüme mesafesinde yaşadıklarını gösteriyor. 1932 yılı araştırma verileri de Philadelphia‘da yapılan evliliklerin üçte birinde çiftlerin birbirine sadece beş blokluk bir uzaklık içinde oturduğunu kanıtlıyor. Bizim global şirkette iş arkadaşlarımın ailelerine baktığımda değişik ırklardan eş, gelin, damat olduğunu ve değişik ülkelerde hatta kıtalarda yaşadıklarını gözlemliyorum.
Amerikalılar 1950lere göre ortalama beş yaş daha geç evleniyorlar, günümüzde evlilik kararı için daha ileri yaşlar bekleniyor. Türkiye’de şu anda ortalama evlenme yaşı erkeklerde 28, kadınlarda 25; teknoloji sayesinde eşler çok farklı coğrafi uzaklıklardan tanışabiliyorlar. Teknoloji eş adaylarına ulaşımı kolaylaştırıyor, ancak evlilik ve çocuk sahibi olmak ile ilgili düşüncelerde toplumsal anlayış farklılığı önemli bir etkendir.
Bu değişimin en önemli göstergesi, aile yaşam döngüsüne katılan yepyeni bir dönem. Yazar, bekar yetişkin ve evli yetişkin hayat dönemleri arasında ortaya çıkan bu bağımsız dönemi “yetişkinliğe geçiş” olarak adlandırıyor. Huzurevinde yaptığı görüşmeler özellikle evliliklerine kadar ailelerinin kontrolünde, kuralları altında yaşayan kadınların bu dönemi yaşamadıklarının ve imkanları olsa bu bağımsız dönemi tercih etmekle kalmayıp, kendi kızlarına da önerdiklerini gösteriyor. Bu neslin farkına baktığımızda bu yeni bağımsızlık dönemi haricinde evlilik nedenlerindeki değişiklik dikkati çekiyor. Sosyoloji uzmanı “marriage-go-round” adlı kitabın yazarı Andrew Cherlin eski dönemlerde evliliği arkadaşlık, yoldaşlık gözü ile bakılan özellikle kadınlar açısından hayattaki başarının bir göstergesi olarak yorumluyor. Örneğin 1960larda yapılan bir anket çalışmasında kadınların %76’sı, erkeklerin %35’i aşık olmadıklarla kişilerle evlenebileceklerini itiraf ediyor.
Bugünkü koşullara döndüğümüzde, endüstriyel gelişimler ve kadın hareketi ile birlikte evliliğe atfedilen anlam da değişiyor. Artık aşık olmak birinci sıraya yerleşiyor. 1980lerde erkeklerin %86’sı ve kadınların %91’i aşık olmadan evlenmeyeceklerini belirtiyorlar. Bir başka deyişle, ruh eşi fikri ortaya çıkıyor. Tutku olmayan bir evlilik düşünülemezken, mükemmel ruh eşi arayışı günümüzdeki ilişkileri etkiliyor. Bu arayış, telefonlardaki yüzlerce aplikasyon sayesinde konum, yaş, ilgi alanları gibi pek çok faktörün filtrelenebildiği sanki bir oyun alanı haline geliyor. Benim bu analizlerden anladığım ve gözlemlediğim şimdiki neslin barış ortamı, azalan fukaralık ve gelişen teknoloji sayesinde daha kolaylaşan hayat şartları, uzayan tahsil süresi, yoğun iş hayatı gibi değişik sosyal faktörlerin etkisiyle daha geç büyüdükleri, olgunlaştıklarıdır. Ama uzayan yaşam süresine bakıldığında oransal olarak hayatımızın evreleri yine benzer kalıyor.
Genç kuşaklar mesajlaşmayı telefon açmaya tercih ederken bu iletişim şeklinin olumsuz yönleriyle başa çıkmak zorunda kalıyorlar. Mesajlaşmanın iletişimde yarattığı en önemli engel, kişiyi esas olduğu kimlikten farklı sunabilmesidir. Örneğin bir çok erkek normal hayatlarında yüz yüze asla tercih etmeyecekleri şekilde, mesajlaşmada hızlı bir şekilde saldırgan cinsel içeriklere geçiş yapabiliyor. Diğer taraftan, mesajlaşma, özellikle de gramer hataları ile dolu olduğunda, yargılama ve iletişim hatalarına yol açabiliyor. Bir diğer konu da erkeklerin yaratıcılık ve estetikten uzak mesajlaşmalarına (erkekler çoğunlukla “naber” diyerek başlıyor) kadınların daha ilk aşamada olumsuz tepki vermeleridir. Gençler zamanlarının büyük bir kısmını internet ve sosyal medyada geçiriyor. Bu durumda ilk yüz yüze tanışma öncesi oldukça kapsamlı bir araştırma yapma imkanları oluyor. Bugün basit bir Google araması ile birçok bilgi, iyi ya da kötü, bir tık ötemizde. Günün sonunda, açık fikirli olarak, kişinin online varlığının gerçek yaşantısından oldukça farklı olabileceğini göz önüne almak gerekiyor. Acaba gençlerimize sosyal medyada tvit neden ve nasıl yazılır veya yazılmaz, sosyal medyada etik olmayan davranışlar vb konularda, eğitimi mi versek? Malum hem lisede hem üniversitelerde mecburi kompozisyon dersleri hala verilmekte, prezantasyon ve hitabet dersleri de seçmeli sunulmaktadır.
Günümüz dünyasında araştırmalar tüm evliliklerin üçte birinin artık online tanışmalar sayesinde gerçekleştiğini gösteriyor. Online tanışmalar sayıca iş, okul ve arkadaş ortamlarındaki tanışmaların toplamından daha fazladır.
Ansari ebeveynlerinin 25 yıl süren ilişkilerinin başlangıcında sınırsız seçim şanslarının olmadığını, hatta görücü usulü evlendiklerini anlatırken, aslında parmak ucumuzda yer alan çok sayıda seçim şansının bizi tatminsizliğe sürükleyebileceğinin altını çiziyor. Sürekli daha iyi bir olanağı kaçırıyor hissi ile anı yakalamanın mümkün olmadığını belirtiyor. Prof. Barry Schwartz, psikolojide daha çok seçeneğin daha çok mutsuzluk demek olduğunda hem fikir. Çok fazla tercih olanağı, bizi şaşkına çeviriyor, bunaltıyor. Ansari bu düşüncesini ispat etmek adına, yaşayanların seçeneklerinin daha az olduğu daha küçük kentleri araştırıyor. Araştırmalar, bu konumlarda evlilik yaşının ulusal ortalamanın altında kaldığını gösteriyor. Ancak yaptığı araştırmalar, buralarda yaşayanların da seçenek azlığından şikayetçi olduklarını gösteriyor. Demek ki bu ince işlerde tüm dünyada seçenek çok da olsa yok da olsa hep bir memnuniyetsizlik var. Hele evlilik dışı ve hatta öncesi cinsel ilişkilerin kolaylığı ile giderilen cinsel ihtiyaçlar, hayatların birleştirilmesiyle daha ziyade bir manevi tatmin sunan evliliklerin önünde engel teşkil ediyor. Ama asla boşanma olmayan katolik nikah veya boşandığında kişilerin artık tek başına benzer olanaklarla yaşamasına imkan vermeyen medeni kanun maddeleri insanları evlenmekten alıkoyuyor. Ama Batı dünyasındaki sözleşmeli beraberlikler de aslında bizdeki nikah gibi addedilmelidir.
Ansari’nin araştırmalarına göre en iyi tavsiye ilk tanışmalarda yeme içme yerine, partnerlerin konfor alanından çıktıkları daha heyecanlı ve eğlenceli bir aktivite tercih edilmesi. Bu buluşmalar büyük oranda ikinci bir randevu ile devam ediyor. Ansari’ye göre bir kişinin gerçek özellikleri ancak zamanla anlaşılabileceği için sabırlı olmak ve aradaki çekimin gelişmesine izin vermek gerekiyor.
Günümüzün en büyük sorusu, tüm bu seçenekler arasından kişilerin kendileri için tam tamına uygun olan, hayat boyu yanlarında destek olacak eşi nasıl bulabilecekleri. Sonrasında ise araştırmalar, balayı fazının 1 yılla 18 ay arasında değiştiğini gösteriyor. Bu tutkulu faz sona erdiğinde arkadaşça uyumun paylaşıldığı yeni bir sevgi başlıyor. Pek çok kişi bu uyumun gelişmesi için yeterince gayret göstermeyerek ilişkiyi sonlandırıyormuş. Gelişmiş ülkelerde gördüğümüz (Avrupa ve Japonya gibi) evlilik oranlarındaki azalışı bu gayretin gösterilmemesine bağlayabiliyoruz.
Diğer taraftan bazı psikologlar, insanların tek eşlilik için yaratılmadığını savunuyor. Müslümanlar ise çok eşliliği ve cennetteki hurileri tartışıyor.
Sonuç olarak, modern çağda flört, romantizm ve ilişkiler hiç basit değil. Müslümanların işi ise daha zor. Eşlerimizi teknoloji yolu ile bulmaya çalıştığımız bir çağdayız. Unutulmaması gereken, iletişimler dijital olsa dahi, telefondaki mesajın gerçek ihtiyaç ve duyguları olan bir insandan geldiği gerçeği. “Gönder” butonuna basmadan vereceğiniz izlenimi dikkatle düşünmeniz gerekiyor. Ne çok istekli ve sabırsız ne de çok ilgisiz gözükmemeniz gerekiyor. Ama nihayetinde ilişkilerin ilerlemesi için gereken gayreti ve özeni göz ardı etmemek gerekiyor.
Ama genelde müslümanlar yüksek sesle karşı oldukları laikliği günlük hayatta yaşarken hiç rahatsız olmuyorlar. Neden mi, bilmiyorum ama ürküyorum.
Bir düşünsenize tüccar ve sanayici işlemlerinde helal-haramı yok sayarsa, inşaatçı projelerinde aile yaşamını ve çevre şartlarını göz önüne almazsa, hazır giyimci müslümanlara uygun seçenekler sunmazsa, yürütme ve yargı işlemlerinde ve kararlarında helal-haramı gözetmeden ulülü soruşturmadan yaşıyorsa, bu müslümanların sözde(!) laik bir hayat yaşadıklarını işaret ediyor bana. Tabii itiraz edenler, hayır öyle değil diyenlerimiz vardır, saygı duyarım. Zaten emelim kimseyi eleştirmek değil, ama şunu sormak istiyorum; o halde “öyle değil” diyenler biz değerlerine nasıl yardımcı olacaklar? Zira malum hepimiz aynı gemideyiz."