"Bahçeli’nin sandık çağrısı yapıp da sandığa gidilmediği bir örnek yok" hatırlatmasında bulunan Yetkin, "Erdoğan’ın Türkiye İttifakı söylemiyle MHP ile ortaklık nedeniyle oylarını alamadığı Kürt seçmenden ekonomiyi ön plana koyan şehirli modernistlere dek değişik kesimleri hedeflediği anlaşılıyor" ifadelerini kullandı.
ERKEN GENEL SEÇİM SORUSU: Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın iç ve dış kamuoyunu Türkiye’de 2023’e dek seçim yapılmayacağına dair teminat vermesine karşın, önümüzdeki 2020 yılında bir erken seçim ihtimali Ankara siyaset kulisinde son birkaç gündür giderek yayılmaya başladı. Bu ihtimalin konuşulur olmasında başlıca etken, Erdoğan ile Bahçeli arasında satır aralarında devam eden “Cumhur İttifakı mı, Türkiye İttifakı mı?” tartışması. Erdoğan’ın Türkiye İttifakı söylemiyle MHP ile ortaklık nedeniyle oylarını alamadığı Kürt seçmenden ekonomiyi ön plana koyan şehirli modernistlere dek değişik kesimleri hedeflediği anlaşılıyor ki, “kızgın demiri soğutmak” önerisi de bunun parçasıydı. AK Parti bünyesinde ittifaktan karlı çıkanın MHP olduğu saptamasına karşın, Bahçeli “Cumhur İttifakından başkasına ihtiyacımız yok” söylemiyle Erdoğan’a, iktidarını sürdürmesi için kendisine mecbur olduğunu hatırlatıyor; kendisine Cumhurbaşkanını “denge ve denetleme” görevi biçmesi de bunun parçası. Erdoğan’ın eski sözcüsü Akif Beki, Rus Sputnik kanalında, Bahçeli’nin çıkışları sonrası Erdoğan’ın “Türkiye İttifakı” söyleminden vaz geçmekte olduğu yorumunu yaptı. Bahçeli’nin Erdoğan üzerindeki baskıyı sürekli hatırlatmak için test edilip onaylanmış yöntemi ise sandığa gitmek. Aslında 2019 sonu için öngörülmüş Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine geçişi, Binali Yıldırım’ı devre dışı bıraktırarak 2018 erken seçimine aldırması bunun son örneğiydi. 2002 yılından bu yana Bahçeli’nin sandık çağrısı yapıp da sandığa gidilmediği bir örnek yok.
Bu tablonun öne çıkardığı iki nokta daha var. Birincisi, İYİ Parti’nin konumu… Meral Akşener, Kılıçdaroğlu ile ittifakı ve Erdoğan ile polemiğe girmeme taktiği ile partisini MHP’den ayrılma bir grup kimliğinden çıkartıp, merkez sağa, sağdaki laik ve şehirlilerin partisi olmaya aday konuma yerleştirdi. Akşener’in güçlü kadın lider imajıyla kişisel özellikleri de (eğitimli, şehirli, sağcı, laik) onu ve partisini Türk siyasetinde kalıcı hale getirebilir. Erdoğan’ın doğrudan hedef almadığı tek partinin İYİ Parti olması, hem onu –HDP ile gizli işbirliği söylemi ile- CHP’den koparmayı, hem de MHP’ye karşı seçenek olarak yedekte tutma arzusunu gösteriyor. Bu durum da MHP lideri Bahçeli’yi rahatsız eden ve kendisini Erdoğan’a sürekli hatırlatmasına neden olan bir başka etken…
İkincisi de HDP’nin, daha doğrusu Selahattin Demirtaş’ın konumu. Demirtaş bir ara kendi partisi tarafından gözden çıkarılmış görüntüsüne rağmen, Edirne Cezaevinden 31 Mart seçim sürecinde HDP kitlesinin nispeten sakin durup, sessizce oylarını kullanmasını sağlayan asli etken oldu. Bu sakin etkisini seçim sonrasında da sürdürüyor ve muhtemelen Kandil’i de rahatsız edecek şekilde, cezaevinde olmasına karşın Türk siyasetinin doğal aktörlerinden biri olma özelliği kazanmaya başladı. Bu özelliğini PKK ile arasına çizgi çekecek düzeye geliştirmesi halinde siyasette daha da etkili olma potansiyeli taşıyor. Bu durum, Suriye’de ABD ile PKK ve uzantılarıyla yaşanan sorunu unutmadan, Erdoğan’ın önünde belli ihtimalleri açık tutarken, Bahçeli’yi tedirgin ediyor.
YSK’nın zor kararı alma süreci uzadıkça, bir yandan çetin ekonomi ve dış politika sorunlarıyla karşı karşıya olan Ankara’da yeni soruların ve sorunların ortaya çıktığı görülüyor.
Yetkin'in yazısının tamamına
buradan ulaşabilirsiniz