Muratcan Sabuncu: 'Adalet Yürüyüşü' Türkiye'yi tek renge boyamak isteyenleri tabii ki korkutacak

Muratcan Sabuncu: 'Adalet Yürüyüşü' Türkiye'yi tek renge boyamak isteyenleri tabii ki korkutacak

Muratcan Sabuncu

MİT’e ait tırların durdurulmasıyla alakalı görüntülere ilişkin görülen davada “casusluk”la suçlanan CHP milletvekili ve Hürriyet Gazetesi eski genel yayın yönetmeni Enis Berberoğlu 25 yıla mahkum edilip tutuklandı. Tutuklamanın ardından partisinin genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara’dan İstanbul’a adalet talebiyle yola çıktı ve “Adalet Yürüyüşü”nü başlattı.

Türkiye’de adalet için yollara dökülmemiz aslında “Adalet Yürüyüşü”yle başlamadı. Adalet arayışındaki pek çok tutuklu yakını uzun zamandır cezaevi yollarında. Kendimden örnek vermem gerekirse Fransa’da üniversiteler yaz tatiline girip İstanbul’a döndüğümden beri her cuma sabah erkenden yola çıkıyorum. İki buçuk saatlik bir yol, üç üst araması ve iki göz taramasının ardından Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan babam Murat Sabuncu’yu bir saatliğine görebiliyorum. Görüşme sırasında bir cam bizi birbirimizden ayırıyor, telefon aramızda köprü oluyor. Haksız yere tutuklu bulunan gazetecilerin yakınları, haftanın bir günü benimle aynı yoldan geçiyor ve aynı adaleti bekliyor.

“Adalet Yürüyüşü” yukarıda da bahsi geçen bireysel adalet arayışlarını kitleselleştirdi, birimizin mağduriyetini hepimizin kıldı Olağanüstü halin hüküm sürdüğü, “başkanlık” sisteminin dayatılmasıyla Meclis’in yetkilerinin budandığı ve yargı bağımsızlığının ortadan kalktığı, dolayısıyla da kamusal alanın gitgide daraldığı bir dönemde vatandaşlara nefes alacakları bir alan açtı. Yürüyüş, hükumeti tasdik işlevi gören referandum ve seçimlere indirgenmiş Türkiye demokrasisine yeni bir soluk getirdi. Ayrıca, hak arama mekanizmalarının tıkandığı ve vatandaşların taleplerini iletebilecekleri muhatap bulamadıkları bir düzende yepyeni bir iletişim kanalı açtı. Bu yeni iletişim kanalıyla adalet arayışları yeniden Türkiye’nin gündeminde.

“Adalet Yürüyüşü”, adaletten yana olan herkese safını belli etme şansı da tanıdı. Vatandaşlar, yaşananlara sessiz kalarak adaletsizliği kabullenmek ve adaletsizliğin normalleşmesine izin vererek olan bitene ortak olmak yerine barışçıl bir şekilde adaletten yana olduğunu gösterebildi. Çanların yalnızca mağdurlar için değil tüm Türkiye için çaldığının bilincindeki yüz binlerce kişi, bu yüzden kilometrelerce yola ve sıcak havaya aldırış etmeden 24 gün boyunca yürüdü. O yollarda atılan her adım, adaletten yana taraf olanların ne kadar kalabalık ve güçlü olduğunu gösterdi. Ne mutlu Türkiye’ye !

Yürüyüşe farklı kesimlerden katılımların olduğunu da hatırlatmakta fayda var. Tutuklu gazeteci eşlerinden KHK’lerle ihraç edilen akademisyenlere, HDP milletvekillerden muhafazakar camiadan isimlere pek çok kişi, yürüyüşe katılarak yürüyüşün ufkunu açtı. Bu da yürüyüşün, farklı adalet taleplerine yer vererek herhangi bir siyasi grubun tek başına Türkiye’yi ulaştırabileceği yerden daha da ileriye götürebileceğinin sinyallerini verdi. Zaten ancak böyle bir birliktelik Türkiye’de her kesimden insanın adalet taleplerinin yanıt bulacağına inanmasını ve bu sayede de hem ülkesiyle hem de ülkesini paylaştığı diğer insanlarla bağlarının kuvvetlenmesini sağlayabilir.

“Adalet Yürüyüşü”ndeki çeşitlilik elbette Türkiye’yi tek bir renge boyamak isteyenleri kızdırabilir. Temel hak ve özgürlükleri ancak sadık, sadık olduğu için de makbul vatandaşların sayan, ötekilerin bu hak ve özgürlüklerden yararlanmasını “lütuf” olarak gören zihniyet tabii ki bu çeşitlilikten korkacaktır. Bu korku da adalet arayışındaki insanları kriminalize etmeye, kendinden olmayan herkesi “terörist” olarak nitelendirmeye ve FETÖ ve PKK ile ilişkilendirmeye kadar varabilmektedir. Bu suçlamaların ifade edilişindeki üslup ve bağırtkanlık zaten ancak korkunun ve kulak verilmek istenmeyen bir iç ses ya da kaldıysa vicdanın bastırılmasıdır. Yani aslında bu bağıran kişinin kendi kendini tesellisidir, çünkü herkes bilir haklının sessizliğinin er ya da geç zulümden, yalan ve iftiradan beslenen bağırtkanlığı mağlup edeceğini.

Yazının sonuna gelirken Türkiye’nin mağduriyetlerin giderildiği ve daha adaletli bir düzeni tesis ettiği günler için Oruç Aruoba’nın “yürüme”sinden küçük bir nasihate yer verelim; “Belirli bir yere varan kişi - ki “varmak” hep görecedir - geride bıraktığı, kat ettiği yolu da unutmamalıdır - yoluna yönü veren, terk ettiği eski yerini de…”

Silivri yolu beni çok değiştirdi, değiştirmeye de devam ediyor. Önyargılarımın yıkıldığı, ezberlerimin bozulduğu ve demokrasiyi, adaleti, insan haklarını iyice içselleştirdiğim bir yıl oldu. Dilerim bugün Maltepe’de yapılacak olan Adalet Mitingi’yle Türkiye’ye yeni yollar açacak olan “Adalet Yürüyüşü” de hem o yürüyüşte yürüyenleri hem de Türkiye’yi bugünün adaletsizliklerinin ve bugünü hazırlayan diğer adaletsizliklerin tekrarına olanak tanımayacak şekilde değiştirir. Bizi ve yüz binlerce insanı yollara döken adaletsizlikleri ve bunlara karşı verdiğimiz mücadeleyi kindarlığa düşmeden ve kendimizi kahramanlaştırmadan, herkese elimizi uzatıp adalet arayışındaki her mağduru yoldaşımız belleyerek unutmamak, bugünün “yeni” geleceğin “eski” Türkiye’sinin içinden geçeceği yolları hep birlikte açmak üzere…