Muratcan Sabuncu Die Welt'e yazdı: Cumhuriyet'i mahkûm ettiklerini zannettikleri yalnızlıkta biz her gün çoğalıyoruz

Muratcan Sabuncu Die Welt'e yazdı: Cumhuriyet'i mahkûm ettiklerini zannettikleri yalnızlıkta biz her gün çoğalıyoruz

Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu’nun oğlu Muratcan Sabuncu, Almanya’da yayımlanan Die Welt gazetesi için bir yazı kaleme aldı. "Babamı ve arkadaşlarını mahkûm ettiklerini zannettikleri yalnızlıkta biz her gün çoğalıyoruz" diyen Sabuncu, "Onlar gazetecileri esir aldıklarında gerçeği nefessiz bırakabildiklerini zannediyorlar, ama gerçek bu ülkenin cesur ve umutlu gençlerinin gözlerinde ve sesinde, gerçek bu toprağın bağrında doğan yeni kalemlerden dökülen kelimelerde, tanklara ve göz yaşartıcı bombalara alışmış meydanlarda okunan özgürlük türkülerinde" ifadesini kullandı. "Mutlu günler çok yakın. Belki bu yılın nisan ayında yalanlara, iftiraya, kana, gözyaşına 'Hayır” demiş bir Türkiye’ye uyanacağız" diye yazdı.

Muratcan Sabuncu'nun yazısı şöyle:

Babam her gece ben yatmadan önce bana masal anlatmayı çok severdi.

Masalların birinde Doğu’dan genç bir prensin hikâyesini anlatmıştı. Kemal’di prensin adı, dünyayı değiştirebileceğini zannetmişti. Ülkesindeki ağıtları duyuyor ve oralara gidiyordu. Zannediyordu ki zamanlar değişecek.

O masalı her anlattığında koşarak anneannemin kucağına oturmak isterdim. O da Kemal’in geldiği şehirden gelmişti. Kemal’in hikâyesini bir de onun mavi gözlerinden dinlemek isterdim.

Yaşım büyüdükçe Kemal’in rüya gördüğünü sandım önce. Kemal’in yıldız gibi parlayacağını zannettiği ülkesinde kara bulutların mavi gökyüzünü esir alacağını sandım. O ülkede ölümlerin, gözyaşlarının, terörün, işsizliğin, korkunun, işten çıkarmaların bitmediğini gördüm. Farklı renklere tahammülü olmayan bir elin ülkedeki tüm çiçekleri yolmaya çalıştığına şahit oldum. Bütün çiçeklerin yolunduğu bir bahçeden yürekleri serinletecek bir rüzgâr esmesini bekleyebilir misiniz?

Sonra babam tutuklandı, arkadaşları da onunla birlikte. Birkaç gün önce de hapiste geçirdiği dördüncü ayı tamamladı. Yani 120 gün, yani 16 hafta, yani 2 bin 280 saat doldu. 17 saat daraltılmış aile görüşü ve 17 saat avukatlarla görüş, 1 saat milletvekili görüşü, hücrenin dışında geçirilmiş 36 saat. Ben de 6 dakika telefonda konuşabildim dört ayda.

Şimdi gazeteden okuyorum ki kalemiyle ülkeme güneşler doğurmak isteyen babam, öğleden sonra kaldığı hücreye yansıyan güneşe bakıp güzel günlerin hayallerini kuruyormuş. Ben de ortağım o hayallere.

Babamı ve arkadaşlarını mahkûm ettiklerini zannettikleri yalnızlıkta biz her gün çoğalıyoruz. Onlar gazetecileri esir aldıklarında gerçeği nefessiz bırakabildiklerini zannediyorlar, ama gerçek bu ülkenin cesur ve umutlu gençlerinin gözlerinde ve sesinde, gerçek bu toprağın bağrında doğan yeni kalemlerden dökülen kelimelerde, tanklara ve göz yaşartıcı bombalara alışmış meydanlarda okunan özgürlük türkülerinde. O gerçek, babamın ve arkadaşlarının mücadelesini hepimizin kılan ve dünyanın her köşesinde kalpleri bizimle atan, ellerini göğe bizimle açan insanların tebessümünde.

Babam masalın sonunda “iyi geceler” demeden önce, büyüyünce bu masalın sadece masal olduğunu, asla gerçek olamayacağını söyleyenlere kulak asmamamı söylemişti. Masalların önce çocukların hayallerinde ve temiz insanların yüreklerinde, sonra ülkece daha iyi bir gelecek için sloganlar atılan bir meydanda ya da seçim sandıklarında gerçek olabileceğini söylemişti. Öyle de olacak gibi gözüküyor. Şimdi biraz yorgun Türkiye’m, ama onu parlamayan bir yıldız olmaya mahkûm edemeyeceklerini biliyorum. İleride, tüm bunlar geride kaldığında, babamı hedef gösteren, hücreye mahkûm eden eli tutmak için çaba göstereceğim, emin olabilirsiniz.

Mutlu günler çok yakın. Belki bu yılın nisan ayında yalanlara, iftiraya, kana, gözyaşına “Hayır” demiş bir Türkiye’ye uyanacağız. O gün güneş yeniden doğacak, hak ve adalet üstün gelecek karanlığa ve masal gerçek olacak.