Semih İdiz
(Milliyet, 03 Eylül 2012)
Geçen haftanın en ilginç gelişmelerinden biri, Mısır’ın yeni Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin Bağlantısızlar zirvesine katılmak üzere Tahran’a yaptığı ziyaret oldu. Mursi orada verdiği Suriye mesajıyla ziyaretine hem olumlu hem de olumsuz bakanları şaşırttı. Ziyarete olumsuz bakanların başında, elbette ki, Mısır’a her yıl 1.5 milyar dolarlık askeri ve sivil yardım veren ABD geliyordu. Washington’un endişesi, bu ziyaret sayesinde Ortadoğu’daki ABD ve İsrail karşıtı “İslami eksenin” güçlenmesiydi.
Bunun Mısır’dan İran’a 1979’dan bu yana bu düzeyde yapılan ilk ziyaret olduğunu bilen Tahran da zaten, tam bu sebepten dolayı, Mursi’nin ziyaretine büyük önem verdi. Demokratik yollarla seçilen ilk Mısır Cumhurbaşkanının Bağlantısızılar Hareketi’nin başkanlığını ülkelerine devretmek üzere gelmesi, İranlılar tarafından ABD’ye karşı büyük bir meydan okuma olarak yorumlandı.
Ancak Mursi’nin Tahran’da Suriye için söyledikleri, İranlı yetkilileri şoke ederken, ABD’de hoş bir sürpriz olarak karşılandı. Zira Mursi, Başbakan Erdoğan’ı geride bırakmayarak, “meşruiyetini kaybettiğine inandığı Esad rejimini yerden yere vurdu ve Suriyeli muhaliflere yardım çağrısında bulundu.
Bu ise Esad rejimini hâlâ meşru gören, bu arada Suriye muhalefetine, “ABD ve “bölgesel taşeronları tarafından desteklenen teröristler” gözüyle bakan Molla rejimini fena halde hazırlıksız yakaladı. İran, Mursi’nin Suriye’deki halk ayaklanmasını kötülemesini beklemekle, bölgesel gelişmeleri tam anlayamadığını da ortaya koymuş oldu.
Sonuçta, Tahran’da da Arap Baharı konusunda ciddi kafa karışıklığının yaşandığı kesin. Bölgedeki halk ayaklanmalarını ilk etapta 1979’daki İran İslam Devrimine benzetmeye çalışan Tahran, özellikle Bahreyn ve Suriye’de yaşananlardan sonra tutumunu değiştirdi.
İranlı yetkililer Arap Baharını bu aşamada “ABD ile İsrail’in komplosu” olarak görüyorlar. Fakat, amacı ABD ve İsrail’e karşı İslami dayanışmayı güçlendirmek olan Tahran için asıl sorun, Suriye ile iyice belirginleşen ve İslami dayanışma ruhunu da zedeleyen “mezhepsel ayrışma” oldu. Nitekim, Mursi’nin Tahran’daki Suriye çıkışını da bundan soyutlamak mümkün değil.Özetle, Ortadoğu’da hızla gelişen ve önderliğini Müslüman Kardeşlerin yaptığı “Sünni eksen” Tahran’ın stratejik hesaplarını bozuyor.
İran’da Suriye politikasından dolayı Türkiye’ye duyulan öfkenin temelinde de bu yatıyor.
Sonuçta Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar ile “Sünni eksenin” kilit unsurlarından biri olarak görülüyor. Bu eksene şimdi bölgenin etkin ülkelerinden Mısır’ın da katılması İran’ın “yalnızlık” hissini arttırıyor.
Eğitimini Amerika’da yapmış olan Mursi yakında Washington’u da ziyaret edecek. Mısır’ın ABD ve İsrail ile hassas ilişkileri nedeniyle o ziyareti sırasında ciddi bir “denge oyunu” oynamak zorunda kalacağı ise aşikar.
Ancak, “Mısır’ın seçilmiş ilk cumhurbaşkanı” olarak Washington’da da “kimsenin adamı değilim” mesajını vermesi olasılığı Tahran’dan sonra artmış bulunuyor.
Mursi’nin Tahran’daki Suriye çıkışı, Arap Baharı sonrasında “Sünni Birliğinin” Müslüman Kardeşler hareketi çerçevesinde konsolide olduğunu gören milyonlarca Sünni Müslüman’ı kuşkusuz çok memnun etti.
Bunun, AKP sayesinde bu eksene dahil olan Türkiye için de geçerli olduğunu söylemek mümkün. Ancak Mursi aynı zamanda Türkiye’ye, bölgedeki diplomatik rakiplerinin sanıldığından çok olduğunu da ortaya koyuyor.
Öte yandan Suriye’deki gelişmeler Türkiye ile Mısır’ın, her şeye rağmen, Ortadoğu’da sandıkları kadar bağımsız oyuncu olmadıklarını da gösteriyor. Nitekim Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, Katar, Ürdün derken, bu ülkelerin askeri açıdan hâlâ Washington’a baktıklarını unutmamak lazım.
ABD’nin ise bölgedeki kurulu düzeni temsil eden Sünni rejimleri desteklediğini, bu rejimlerin ise İran ile artan bir şekilde ihtilaflı olduklarını da göz ardı etmemek gerekiyor.
Özetle, Tahran’daki performansı ile Sünni aleminin takdirini alan Amerikan eğitimli Mursi bile sonuçta bazılarının sandığı kadar “bağımsız” ve “bağlantısız” değil.