T24 - 2010, tiyatroda Müşfik Kenter yılı oldu. Onun 60 yılı aşan sanatçılığı kutlanıyor.
Müşfik Kenter’i dinliyorum. Murathan Mungan’ın sahne için -yaman bir görsel akış tasarlayarak- düzenlediği tek kişilik ‘Bir Garip Orhan Veli’ gösterisinin, bu kez bir dinletiye dönüştürülmüş biçimini -ilk yapımdan tam otuz yıl sonra- izlemeye çalışıyorum. Ama 15. Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali’nin konuğu olan yapımda akustik bir sorun var. Bu nedenle, Çayyolu Cüneyt Gökçer Sahnesi’nin en ön sırasında oturmak da işe yaramıyor. Sahnenin sol ön düzlemine yerleştirilmiş olan piyanodan gelen eşlik müziği, daha geri düzlemde oturan Kenter’in ‘ses’e döktüğü Orhan Veli dizelerini bastırıyor. Olmaz ki…
Elli yıldır izliyorum Müşfik Kenter’i. Gençliğinde benim kuşağımın ‘idol’üydü. İstanbul’daki ilk on yılından sonra da ‘söylence’ olup çıkmıştı. ‘Telefon rehberini okusa insanı etkiler’ dedikleri sanatçıydı. ‘İncelikli oyuncu’ denince ilk akla gelendi.
Yıldız Kenter’le birlikte İstanbul’da ‘özel tiyatro’ yapmaya başladıkları 1959 yılında bile ‘usta’ kıvamına ulaşmıştı onlar. Karaca Tiyatro’daki ilk oyunlardan ‘Çöl Faresi’nde, henüz yirmilerindeki Müşfik Kenter, saçları aklaşmış ‘olgun yakışıklı’yı canlandırıyordu. Ionesco’nun ‘İskemleler’indeki ‘çok yaşlı’ adamı oynadığında da, otuzlarına yeni adım atmıştı.
Müşfik Kenter, 1970’lere dek, oyuncu kişi duyarlılığını dünya tiyatro yazınının büyük erkek kahramanlarını canlandırma yolunda yoğunlaştırdı. İlk doruğa 1960’ta John Osborne’un ‘Öfke’sinin ünlü ‘Jimmy Porter’ karakteriyle ulaştı. Duygusal ve düşünsel açmazlarını sado/mazoşist bir yaklaşımla dışa vuran Jimmy’nin ‘öfke’siyle öyle bütünleşmişti ki, sunduğu oyunculuk, oyunu neredeyse bir başyapıta dönüştürüyordu. Gerçek bir başyapıt olan iki kişilik ‘Mikado’nun Çöpleri’nin yazarı Melih Cevdet Anday’ın, bu oyunundaki ‘Erkek’ karakteri biçimlendirirken, Müşfik’in ‘Öfke’deki yorumundan esinlendiğini düşünmüşümdür hep. Aynı yapıtın dünya prömiyerinin Kent Oyuncuları tarafından, Müşfik ve Yıldız Kenter’in yorumlarıyla yapıldığı ve dillere destan bir çalışma olarak tiyatro tarihimize geçtiği de unutulmamalı. (1990’da, Anday’ın 75. doğum günü vesilesiyle yapılan etkinlikte, iki sanatçı, oyundan 20 dakikalık bir bölümü -yalnızca- ‘okuyarak’ sunmuş ve yorumlarıyla izleyenleri -onca yıl sonra- bir kez daha tam hedeften vurmuştu.)
‘İnvinebilirlik'
Çehov, ‘Martı’ oyununun, geçmişi olmayan, şimdisiyle uyuşamayan ve geleceğe uzanamayan Treplev’ini yaratırken Müşfik düzeyinde sahne duyarlığına sahip bir oyuncu düşlemiş miydi? Shakespeare’in ünlü Hamlet karakterine trajik kahramanlar arasında ‘özel’ bir konum kazandıran ‘incinebilirlik’, en doğru boyutlarıyla Müşfik’in yorumunda yansımadı mı? Edward Albee’nin başyapıtı ‘Kim Korkar Hain Kurttan’ın Türkiye prömiyerini taçlandıran da Yıldız-Müşfik Kenter’in -yaralı bir evliliği amansızca deştikleri- müthiş yorumları değil midir? ‘Dramatik’ oyunculuk eğitimi almış bir sanatçının Brecht’in ‘Üç Kuruşluk Opera’sında Sustalı Mack’i eleştirel bir uzaklıktan yorumlaması, şaşırtmamış mıydı 1960’ların ‘epik tiyatro’ bilenlerini?
Müşfik Kenter 1980’lerden bu yana, tek kişilik oyunlarla yeni bir çıkış yaptı. Daha önce Aziz Nesin’in ‘Çiçu’sunu yorumlamış olan sanatçı, tek kişilik sunumlarını, Amerikalı avukat Clarence Darrow’u canlandırdığı ‘Savunma’ ve ünlü Hollandalı ressamın portresini çizdiği ‘Van Gogh’ yanında, Talat Sait Halman’ın Shakespeare’den düzenlediği ‘Kahramanlar ve Soytarılar’, Oğuz Aral’dan ‘Huysuz İhtiyar’ çalışmalarıyla çoğaltıp Atatürk’ün ‘Nutuk’ metnini de sahne çalışmalarına katıyordu. Orhan Veli ve Nâzım Hikmet’in dizelerinin sunulduğu gösterilerden söz edilirken, ‘Kuvayı Milliye’de, Nâzım’ın şiirini, sanki o anda ozanın zihninden dökülüyormuşçasına dillendirişindeki ustalık özellikle vurgulanmalı. Oyunculuk gücünü zora koşmadan etkili olabilmenin Müşfik Kenter’e özgü bir erdem olduğu ise hiç unutulmamalı.
2010 tiyatroda Müşfik Kenter yılı oldu. Çeşitli etkinliklerle, onun 60 yılı aşan tiyatro ve sinema oyunculuğu, yönetmenlik, oyunculuk eğitmenliği hizmetinin hakkı verilmeye çalışılıyor. Oysa, onu sahnede izlediğinizde, zamanın böylesine hızla akıp gittiği anlaşılmıyor bile. Müşfik Kenter, yirmili yaşlarındayken saçlarını aklaştırıp oynadığı karakterlerden biriymiş gibi duruyor karşınızda…