Mustafa Koç'un Genelkurul'da yaptığı konuşma

Mustafa Koç'un Genelkurul'da yaptığı konuşma

Sayın Başbakanım, Sayın Divan Başkanım,

TÜSİAD’ın Değerli Üyeleri, Sayın Basın Mensupları,

 

TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanlık Divanı adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

 

TÜSİAD’ın 40. Kuruluş Yıldönümü’nü kutladığımız 2011 yılının, ülkemiz için huzur, refah ve gelişme yönünde daha güçlü adımların atılacağı bir yıl olmasını diliyorum. Bu genel kurulda, altı yıldır sürdürdüğüm İstişare Konseyi Başkanlığı’nı, genel kurulumuzun görev vereceği yeni bir arkadaşıma devredeceğim.

 

Bu süreçte üç yönetim kurulu başkanıyla çalışma fırsatım oldu: Sayın Ömer Sabancı, Sayın Arzuhan Doğan Yalçındağ ve Sayın Ümit Boyner. Her üçüne de, yarattıkları yakın çalışma ortamı için şükranlarımı sunuyorum. Aynı zamanda TÜSİAD’ın tüm ekibine bu zaman zarfında sağladıkları destek  için teşekkür ediyorum.

 

Hem bir bayrak teslimi noktasında olduğumuz, hem de TÜSİAD’ın kuruluşunun 40. yılını kutladığımız için, bugün sizlere ağırlıkla TÜSİAD’dan bahsetmek istiyorum.

 

Bildiğiniz gibi, 1971 yılında, TÜSİAD’ın “Kurucular Protokolü” imzalandığında, uzun süredir var olan bir özel sektöre rağmen, ülkemizde hâlâ gelişmenin motoru olarak kamu yatırımları görülüyordu ve sanayicilik hak ettiği itibarı görmüyordu.

 

O dönemdeki sanayicilerimizin başlıca kaygıları Ankara’ya kendilerini anlatabilmekti. Bu yüzden, TÜSİAD’ın ilk faaliyetleri, milletvekillerine ve bakanlara, özel sektör tesislerini gezdirmek ve özel sektörün ne yaptığını anlatmaktı.

 

Bu örnek özelinde, kurucularımızın o dönemlerde nasıl bir ortam içinde sanayicilik yapmaya çalıştıklarını anlamak mümkündür. Kuşkusuz böyle bir faaliyet çerçevesi ile yetinmek mümkün değildi.

 

Nitekim kısa süre içinde TÜSİAD, ülke kalkınmasına hız kazandıracak, ekonomik kalkınmaya paralel toplumsal gelişimi sağlayacak reformlara öncülük edecek vizyonu oluşturmak ve bu vizyonun gereklerini toplum ve ülke yönetimi nezdinde savunmak gibi zorlu bir görevi üstüne aldı.

 

Türkiye’ye stratejik anlamda yön veren yeni kavramları, düşünceleri ülke gündemine sokarak, 40 yılda ülkenin önemli bir değişim içine girmesinde öncü bir rol üstlendi. Yalnızca ekonomik hayatı değil, sosyal hayatı da etkileyen TÜSİAD üyeleri, değişim felsefesini, örnek uygulamalarla bizzat hayata geçirdi: Avrupa’nın en modern üretim ve hizmet tesislerini inşa etti. Dünya standartlarında örnek üniversiteler kurdu. Eğitime her kademede destek verdi. Kültür ve sanat alanını geliştiren kurumları ülkeye kazandırdı. Değişimi ülke sathına yayacak eğitim, sağlık ve sosyal gelişim projelerine imza attı.

 

Bu süreçte TÜSİAD, ortaya attığı yeni düşüncelerle eleştirilere de maruz kaldı. Bir çok konuda geleceği önceden kestirip gündemi erkene alan TÜSİAD konuşulması bile tabu olan bazı konuları tartışmaya açtığında ise her kesimden eleştiriler aldı. Ama zamanın şaşmaz adaleti hükmünü yürüterek, bu düşüncelerin pek çoğunun topluma mal olmasını sağladı.   

 

TÜSİAD, Türkiye’nin dünya ekonomisi ile bütünleşmiş bir piyasa ekonomisine ihtiyacı olduğunu ülkenin gündemine getirdiğinde, neredeyse tek başınaydı. Bugün bu kavram, hemen bütün kesimler için vazgeçilmez bir hareket noktası haline geldi.

 

Rekabetçi piyasa ekonomisinin ekonomik ve siyasal demokrasinin gelişmesine paralel biçimde yerleşebileceğini gören TÜSİAD, 1992’de bir grup değerli öğretim üyesi ile birlikte bir anayasa taslağı çalışması gerçekleştirdi. TBMM üyelerine sunarak mevcut Anayasa’nın değiştirilmesine ilişkin tartışmaları başlattı.

 

1997 yılında yayınladığı “Türkiye’de Demokratikleşme Perspektifleri” raporu ile ülkedeki siyasi mevzuatın demokratikleştirilmesi tartışmalarını genişleten yine TÜSİAD oldu. TÜSİAD’ın kendi içinde de yoğun biçimde tartıştığı bu raporda yer alan pek çok konu, çok geçmeden başlıca siyasi partilerin programlarına girdi.

 

Diplomaside 70’lerdeki ABD ambargosunun kaldırılması için mücadeleden, Türkiye’nin Gümrük Birliği ve AB üye adaylığı sürecine kadar pek çok alanda hükümetler ile işbirliği içinde TÜSİAD yönetimleri proaktif bir şekilde rol aldı. Önemli başarılara imza attı.

 

Ülkemizin eğitim sorununa ilk kez 1990’da el atan TÜSİAD, 2000’de kadının eğitim, çalışma yaşamı ve siyasetteki durumunu irdeleyen bir çalışmayı kamuoyuna sundu. Bütün bu çalışmalar, bir devamlılık içinde, güncellenerek ve genişleyerek sürdürüldü.

 

 

Değerli Üyeler,

 

TÜSİAD’ın çalışmaları ülkede önemli değişimlere kapı araladı ancak, değişim devamlı bir süreç. Bugün yapılması gereken çok şey var, yarın daha çok şey olacak. Bugün önümüzdeki sürece yoğunlaştığımızda: Piyasa ekonomisinin özellikle regülasyonlar kısmında daha kat edeceğimiz mesafeler var. Anayasa ve yasalarda önemli ilerlemeler sağladık ama özgürlükler alanında almamız gereken daha mesafeler var. Eğitim reformunu tamamlayamadık. Kadının statüsünde özlenen değişimi sağlayamadık. Kısacası yapacak daha çok işimiz var.  

 

TÜSİAD’ın, 600 üyesinin temsil ettiği 2500 şirket, bugün, kamu dışı kayıtlı istihdamın yarısını bünyesinde barındırıyor. Sanayi üretiminin yüzde 65’ini gerçekleştirirken, kamu dışı katma değerin yarısını yaratıyor.

 

Enerji hariç dış ticaretin yüzde 80’ini TÜSİAD üyeleri gerçekleştiriyor. Bütün bu faaliyetlerimizle de kurumlar vergisinin yüzde 85’ini ödüyoruz. TÜSİAD üyelerinin kayıtlı ülke ekonomisi ve katma değerine sağladığı bu rakamlarla gurur duyuyoruz.

 

Ama sadece ekonomiye sağladığımız bu katkı ile yetinmeyip birçok konuyu erken gündeme alıyoruz. Bütün bu alanlardaki çalışmalara mesai ve kaynak ayırdık. Geniş bir uzman profesyonel kadroyla çalıştık.

 

Ankara, Brüksel ve Washington’da temsilcilikler, Paris, Berlin ve Pekin’de bürolar açtık. Dört uluslararası konfederasyona, altı Anadolu iş dünyası federasyonuna, bir sektörel federasyona üyeyiz.

 

İş dünyası meslek örgütlerinin ve sivil toplum kuruluşlarının gelişmesinde, örnek, model ve destekçi olarak büyük rol oynadık. Üç üniversiteyle işbirliği forumları düzenledik. Yüzlerce araştırma, rapor, politika dokümanı hazırladık.

 

Her konuda bütün kesimlerle mutabakat içinde olmayabiliriz ama 40 yıldır bizim yapmaya çalıştığımız, Türkiye’yi gelişmiş ülkeler arasına sokacak toplumsal ideallerin sözcüsü olmak, bunun gereği olan ekonomik, sosyal ve siyasal konuları analitik temelde çalışmak ve sonrasında cesaretle savunmaktır. Kurum olarak en önemli gayemizin bu olduğunu üzerine basarak bir kez daha vurgulamak istiyorum.

 

Öte yandan şu noktanın altını da kuvvetle çizmek isterim: Sizlere yansıttığım birkaç TÜSİAD çalışması herhalde açıkça göstermiştir ki, biz hiçbir zaman, gelişmeyi, kalkınmayı ekonomik büyüme ile özdeşleştirmedik.

 

Ekonomik büyümenin gerekli olduğunu ama yeterli olmadığını, buna paralel olarak kişi başına milli gelirin artırılmasının, gelir dağılımının düzeltilmesinin, bölgelerarası kalkınmışlık farklarının giderilmesinin,  cinsiyetler arası eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasının, eğitim, siyasi hayata katılım, iş hayatına katılım, demokrasi ve insan hakları gibi konuların gelişmişlik açısından önemini her zaman vurguladık. Bu çabalarımızın, Türkiye’nin geleceğini inşa etmede hayati bir önem taşıdığına inanıyoruz. 

 

 

Değerli Üyeler,

 

Ekonomide, 2001 krizinden sonra başlayan ve çok önemli kalıcı değişimlerle süren toparlanma, bir yükseliş süreci başlattı. Türkiye 2002-2007 döneminde kesintisiz olarak ortalama yüzde 7.3’lük bir büyüme performansı sergiledi.

 

2008’in ikinci yarısından itibaren etkili olmaya başlayan küresel krizde, 2009’da ciddi bir küçülme yaşamış olsak da, hükümetimizin de gayretleriyle, yeniden büyüme çizgisine oturduk.

 

Bu gelişmeler hepimizi geleceğe daha umutlu bakmaya sevk etti. Bu umut son derece önemli. Çünkü umut olmazsa değişim de olmaz. Ama yerimizi doğru tespit etmek ve yapmamız gerekenleri buna göre önümüze koymak da aynı derecede önemli.  

 

Türkiye bugün dünyanın 16. büyük ekonomisi. Bu büyüme hızımızı sürdürürsek 2020-2050 yılları arasında 10. sıraya kadar yükseleceğimiz yönünde yapılan tahminler var. Bunun için mevcut milli gelirimizi en az ikiye katlamamız gerekecek. Alt yapıdan, enerjiye, insan kaynaklarından sermayeye ve teknolojiye değerlendirilmesi gereken pek çok şey var. 

 

Şu soruyu mutlaka sormamız lazım: Türkiye dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girdiğinde gelişmiş bir ülke olacak mı? Takdir edilecektir ki, salt büyüme gelişmişliği sağlamıyor, ön koşul ancak yeterli koşul değil. Dünyada da aslında gelişmişlik ekonomik büyüklükle ölçülmüyor.

 

Kişi başına milli gelirle, rekabet gücüyle, insani gelişme ile ölçülüyor. Biz 16. büyük ekonomiyiz ama satın alma gücü paritesine göre, kişi başına düşen gayri safi yurt içi hâsılada 84. sıradayız. Küresel rekabet gücü endeksinde 61. sıradayız. Belki de bu tür sıralamaların en önemlisi olarak görülmesi gereken, “İnsani Gelişme Endeksi”nde maalesef 83. sıradayız.

 

Acaba dünyanın 10. büyük ekonomisi olduğumuzda bu sıralamalarda yerimiz nereye yükselecek? Biz istiyoruz ki, “İnsani Gelişme Endeksi”nin temel bileşenleri olan, ortalama yaşam süresinde, okuryazarlıkta, okullaşma oranında, kişi başına düşen milli gelir ve alım gücünde, yaşam standardında, gelişmiş ülkelerle aramızdaki farkı kapatacak biçimde çok daha hızlı bir gelişme gösterelim.

 

Kadının işgücüne katılımında Avrupa ortalamasını yakalayalım. Ve bu hedeflere yalnızca istatistikî olarak dikine bir yükselme ile değil, ülke içinde bölgesel dağılım ve gelir dağılımı temelinde yatayda nispeten eşit bir paylaşımla ulaşalım ve refahı kapsayıcı bir şekilde hep birlikte hissedelim.

 

İnsan haklarını ve ifade özgürlüğünü öne çıkaran, laik, demokratik bir ülke olarak, bölgesinde barışı sağlayan, coğrafyasının nimetlerinden azami ölçüde yararlanan, kuzey-güney, doğu-batı eksenlerinde ekonomik, sosyal ve kültürel gerçek bir kaynaşma, dönüşme potası olan bir ülkede yaşayalım. 

 

 

Değerli Üyeler,

 

Hedeflerini büyüme kadar kalkınma göstergelerini de dikkate alarak seçen, bu hedeflere ulaşmak için doğru ve kararlı stratejiler uygulayan, eğitim reformunu, demokratikleşmesini tamamlamış, bölgede barışı ve istikrarı sağlayabilen, ülkede huzur anlayışını benimseyen bir Türkiye’nin yalnızca büyümeyi değil gerçek anlamda kalkınmayı da başarabileceğine yürekten inanıyorum. 

 

Bence TÜSİAD’ın önümüzdeki dönem çalışma programı büyük ölçüde ortaya çıkmış gözüküyor. Geleceğe hepimiz, samimiyetle bu perspektiften bakıyorsak, o zaman bilmeliyiz ki, TÜSİAD dün ve bugün olduğu gibi yarın da, yalnızca ekonomi değil, eğitim, kültür, sosyal gelişme ve siyaset de konuşacak, bütün bu alanlarda derinlemesine çalışacak görüşlerini şeffaf bir şekilde kamuoyu ile paylaşmaya devam edecektir.

 

Ülkenin önüne hedefler koymakla yetinmeyecek, bu hedeflerin gerçekleşmesinde karar alıcılar ile işbirliği içinde aktif olarak rol alacaktır.

 

Kırk yılını başarıyla dolduran TÜSİAD bu ülkenin güçlü geleceğinin şekillendirilmesinde en etkin oyunculardan biri olarak hizmet etmeye devam edecektir.

 

Hepinizi bir kez daha sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

 

Hoşça kalın.