Mustafa Yeneroğlu: Kan kanseri Hakan’ın annesi neden yanında değil, mesele merhamet değil sadece adalet

Mustafa Yeneroğlu: Kan kanseri Hakan’ın annesi neden yanında değil, mesele merhamet değil sadece adalet

Annesi babası cezaevinde bulunan ve kanserle savaşan 11 yaşındaki Hakan Dağdeviren’e ilişkin olarak Hukukçu, DEVA Partili İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, “11 yaşındaki Hakan Dağdeviren, ’T Hücreli ALL’ hastası, yani akut kan kanseri. Halen Eskişehir Osmangazi Üniversitesi hastanesinde yatan ve kemik iliği nakli bekleyen Hakan, ne yazık ki -mevzuata uygun bir yargılama yapılsaydı beraat etmesi gereken fakat şimdi hükümlü olarak cezaevinde olan- annesine en çok ihtiyacı olduğu bir anda yapayalnız. Mesele merhamet değil, sadece ve sadece adalettir.” değerlendirmesini yaptı.

Yeneroğlu serbestiyet.com’da kaleme aldığı yazıda, “Tüm ceza dosyalarının kendine mahsus bir içeriği bulunmakla beraber, incelediğim kadarıyla Hakan’ın ağır hastalık döneminde anne desteğinden mahrum bırakılmasının tek nedeni, annesinin mevcut kanuna tamamıyla aykırı biçimde siyasallaşmış bir yargı anlayışı ile yargılanarak, silahlı terör örgütüne üye olmaktan mahkûm edilmesidir.” düşüncesini dile getirdi.

"Hakan’ın annesi bakımından, ByLock görüşme içerikleri dosyada yer almaktadır. Dağdeviren kendisini bu programı eşinin yüklediği ve yalnızca eşi ile ailevi görüşmeler yaptığı şeklinde savunmaktadır. Mahkûmiyet kararında ise sanığın beyanının aksine yönelik, yani bu görüşmelerin örgütsel bir faaliyet kapsamında gerçekleştirildiğine dair bir delilden bahsedilmemiştir." diyen Yeneroğlu şu ifadeleri kullandı: 

"Hakan’ın annesi silahlı terör örgütü üyeliğinden hapis cezasına mahkûm edilmiştir. Ancak dini amaç ve niyetlerle mi yoksa suç işleme kastı ile mi hareket ettiği sorgulanmamıştır. Yani suçun manevi unsuru yürütülen davaların büyük ekseriyetinde olduğu gibi bu davada da göz ardı edilmiştir.

Yargıtay örgüt üyeliği suçu ile alakalı kararlarında; suçun manevi unsurunun doğrudan kast olduğunu ifade ederken, bir aşama daha ileriye giderek örgüt üyeliği suçunun işlenmesi için genel kastın değil, suç işlemek amacı güden özel kastın varlığını aramıştır. Yargıtay’ın içtihatlarında “örgüt üyesinin örgüte bilerek ve isteyerek katılması, katıldığı örgütün niteliğini ve amaçlarını bilmesi, onun bir parçası olmayı istemesi, katılma iradesinin devamlı olması gerektiği, hatta örgüt üyesi olan kimsenin bir örgüte girerken örgütün kanunun suç saydığı fiilleri işlemek için kurulan bir örgüt olduğunu bilerek üye olma kastı ve iradesiyle hareket etmesi, bundan da öte suç işleme amacıyla kurulmuş örgüte üye olmak için de failde saikin ‘suç işleme amacı’ olmasının aranması gerektiği” ifade edilmiştir.

Yani kişi dâhil olduğu örgütün silahlı bir örgüt olduğunu bilerek ve isteyerek örgütün hiyerarşik yapısına dâhil olmalı, bunun yanında da kişide “suç işleme amacı” bulunmalıdır.

Özetle, mevzuata uygun bir yargılama yapılsaydı beraat etmesi gereken Hakan’ın annesi için bırakın silahlı terör örgütü üyeliğini, TCK 220. maddede düzenlenen suç örgütüne üye olmak suçunun dahi uygulama alanı yoktur. Bu kapsamda hukuka uygun bir yargılama yapılsaydı Hakan kanserle tek başına mücadele etmek zorunda kalmayacaktı.

Bu örneğe benzer bir biçimde siyasi kin, ihtiras ve intikam duygularıyla korku dolu büyük alkışlar arasında hukuku katleden anlayışla yüzbinlerce dava yürütülmekte, haksız ve hukuksuz hükümler sonucu aileleri ile birlikte milyonlarca insan acı çekmektedir. 

Son söz, adalet zulmetmemek ve kişinin hukuksuzca bir dakika dahi özgürlüğünden mahrum bırakılmamasıdır. Her şartta ve koşulda hukuku savunup, adalet için mücadele etmedikçe adaletten söz etmek mümkün olamaz. Bu yüzden büyük mağduriyetler doğuran terör örgütü yargılamaları üzerine düşünmek, tartışmak ve hataları telafi etmek zorundayız. Çünkü bu yükümlülük, ülkenin hukukçuları olarak hukuksuzluklara karşı susan bizlere aittir. Mesele merhamet değil, sadece ve sadece adalettir."