Cumhuriyet yazarı Sungu Çapan, dün Türkiye’de vizyona giren, Fransa’nın Oscar’a aday gösterdiği film Mustang’ın “birbirlerini bütünleyen isyankâr 5 kız kardeş rolündeki oyuncuların genel başarısı ve kadına ikinci sınıf gözüyle bakılan, erkek egemen ülkemizdeki her daim mevcut o kadın sorunsalına da değinişiyle seçkinleştiğini” yazdı.
Çapan, yönetmenliğini Deniz Gamze Ergüven’in üstlendiği film için “Saraybosna’da büyük ödülü kazanmış bu Fransa, Türkiye, Almanya ortak yapımı filme ilgisiz kalmak ne mümkün?” dedi.
Sungu Çapan’ın Cumhuriyet’te “Mustang görücüye çıktı” başlığıyla yayımlanan (24 Ekim 2015) yazısı şöyle:
5 kız kardeş rolündeki oyuncuların genel başarısı ve kadına ikinci sınıf gözüyle bakılan, erkek egemen ülkemizdeki her daim mevcut o kadın sorunsalına da değinişiyle seçkinleşen “Mustang”, bir anlamda genç kızların kazandığı, coşkulu bir finale bağlanıyor.
Trabzon’un ücra bir kıyı kasabasında, babaannelerinin (Nihal G.Koldaş) bakıp büyüttüğü, gelgitli yeniyetme dönemindeki 5 öksüz-yetim kız kardeşin (Güneş Nezihe Şensoy, Doğa Zeynep Doğuşlu, Elit İşcan, Tuğba Sunguroğlu, İlayda Akdoğan) yaz tatili başlamasının sevinciyle okuldaki erkek arkadaşlarıyla denizde bağrış çağrış içinde, deve güreşi oynamalarının çevrede çok tepki çekmesi üzerine ahlak polisi kesilen amcaları (Ayberk Pekcan), tüm pencerelerini demir parmaklıklarla kapattırdığı evi nerdeyse hapishaneye çeviriyor.
Erkeklerle ilişki hepten yasaklanıyor. Ufak ufak cinselliğe adım atan, bir an önce bu bağnaz ev hapishanesinden ve erkek egemen toplum dayatmalarından kurtulup İstanbul’a kaçmayı düşünen kız kardeşler, maruz kaldıkları yoğun çevre baskısına karşı direniyorlar kendi yöntemlerince.
Israrla sürdürdükleri mücadeleleri ekseninde gelişen filmde kızlara dolma sarmak, yemek yapmak, vb. gibi geleneksel ev kadınlığı öğretiliyor, dünyayla iletişimlerini sağlayacak telefon, bilgisayar, vb. gibi dijital çağ nimetleri kilit altına alınıyor büyüklerince.
Derken 2 büyük kızı başgöz edip evlendiriyor babaanneyle sert oğlu Erol amca.
Çeyiz sandığı, gelinlik, kına gecesi, kız isteme ziyaretleri, vb. gibi alışılmış evlilik ritüelleri gırla giderken, hükümet sözcüsü Bülent Arınç’ın TV’lerde yayımlanan o ahlaklı Müslüman kadın nasıl olmalı konusunda malum incilerini saçtığı konuşması da evcek ekrandan izlenirken, görücü usulü evlendirilmeyi hiç istemeyen Ece’nin intihar edişiyle ‘kız evi naz evi’ne ölüm acısı düşüyor.
Özgürlüklerine düşkün kızlarımızın mücadelesi sürüyor yine de. Uzun saçlı Yasin’den araba kullanmasını da öğrenip sonunda Nur’la evden kaçarak İstanbul’daki öğretmenlerini bulan, futbol meraklısı, en küçük ama en cesur kardeş Lale giderek öne çıkıyor filmde.
Vahşi, özgür ve çok süratli koşan, soylu bir at cinsini anıştırıp vaktiyle bir Amerikan arabasına da marka seçilmiş o Mustang sözcüğünü çağrıştıran, acar ve atak kızkardeş kahramanlarımızdan ötürü “Mustang” adı verilmiş filmdeki muhafazakâr Karadeniz yöresi (ya da tutucu kasabalı zihniyeti) eleştirisi doğrusu biraz sığ kaçmış olsa da, birbirlerini bütünleyen isyankâr 5 kız kardeş rolündeki oyuncuların genel başarısı ve kadına ikinci sınıf gözüyle bakılan, erkek egemen ülkemizdeki her daim mevcut o kadın sorunsalına da değinişiyle seçkinleşen “Mustang”, bir anlamda genç kızların kazandığı, coşkulu bir finale bağlanıyor.
Ankara doğumlu, Fransa’da yetişip Paris’teki en önemli sinema okulundan mezun olmuş ve bundan böyle kesinlikle izlenmesi gereken bir yönetmen olan Deniz Gamze Ergüven’in senaryosunu Fransız meslektaşı Alice Winocour’la yazarak yönettiği, son Cannes festivalinde ilk kez gösterildiği Yönetmenlerin 15 Günü bölümünde epeyce alkışlanmış, Saraybosna’da büyük ödülü kazanmış bu Fransa, Türkiye, Almanya ortak yapımı filme ilgisiz kalmak ne mümkün?