'Musul Başkonsolosu'nun tahliye talimatını yerine getirmemesi düşünülemez bile'

'Musul Başkonsolosu'nun tahliye talimatını yerine getirmemesi düşünülemez bile'

CHP İstanbul Milletvekili ve emekli Büyükelçi Osman Korutürk, Musul Başkonsolosluğu’ndaki 49 personelin IŞİD tarafından kaçırılmasının nedeninin bizzat Başkonsolos olduğunu iddia eden Yeni Şafak Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi’nin bu sözlerinin gerçeği yansıtmadığını söyleyerek, “Temsilciliğin bulunduğu kentin işgale uğradığı ve başkonsolosluğun tahliyesinin gündeme geldiği durumlarda hiçbir misyon şefinin, bakanlık talimatının aksine davranmak şeklinde bir tutum içine girmesi düşünülemez dahi” dedi.

Korutürk, açıklamasında “Bu talihsiz olayda rehin alınan başkonsolosun, Dışişleri Bakanlığı kendisine tahliye emri verdiğinde bu emri yerine getirmemesi hiçbir koşulda olabilecek bir şey değildir” görüşünü dile getirdi.

Osman Korutürk’ün yaptığı açıklamanın tam metni şöyle:

Hürriyet gazetesinin 17 Eylül 2014 tarihli sayısında Sayın Ahmet Hakan’ın Yeni Şafak gazetesi Ankara temsilcisi Sayın Abdülkadir Selvi ile yapmış olduğu söyleşide, Sayın Selvi T.C. Musul Başkonsolosluğu mensupları ve ailelerinden oluşan 49 vatandaşımızın IŞİD tarafından teslim alınarak rehin tutulmalarının sorumlusunun dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu’nun tahliye talimatlarını dinlemeyen Musul Başkonsolosu olduğunu, söyleşi sırasında Hakan’ın “Musul’daki rehine olayı Davutoğlu’nun başarısızlığı değil mi?” şeklindeki sorusuna “Ben bunun Davutoğlu’ndan ya da Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu’ndan kaynaklanmadığı bilgisine ulaştım. Şu anda rehine pozisyonunda olduğu için çok ileri bir şey söyleyemem ama olay büyük ölçüde oradaki Başkonsolosumuzdan kaynaklanıyor… Defalarca uyarıldığı, THY tahliye için uçak gönderdiği hâlde tehlikeyi görmedi” şeklinde yanıt vermiştir. Abdülkadir Selvi, Ahmet Hakan’ın “Ama nasıl olur? Dışişleri kendisine boşalt diyecek, o boşaltmayacak. Olacak iş mi?” şeklindeki sorusunu da “Bence kendisini aşırı güvende hissetti. Keşke Müsteşar Sinirlioğlu yaptığı konuşmaları ve verdiği talimatları kamuoyuyla paylaşsa... Ama o da bu aşamada, yani ortada rehinelerimiz varken bunu paylaşmak istemiyor” şeklinde yanıtlamıştır.

Yukarıdaki söyleşide Sayın Hakan’ın “Ama nasıl olur? Dışişleri kendisine boşalt diyecek, o boşaltmayacak. Olacak iş mi?” şeklindeki sorusu, Dışişleri Bakanlığının çalışma yöntemlerini bilenler için son derece yerinde bir sorudur. Dışişleri Bakanlığında yurtdışı temsilcilikleri, görevleriyle ilgili rutin faaliyetler dışındaki tüm kararları merkezin talimatıyla alırlar. Temsilciliğin bulunduğu kentin işgale uğradığı ve başkonsolosluğun tahliyesinin gündeme geldiği durumlarda hiçbir misyon şefinin, bakanlık talimatının aksine davranmak şeklinde bir tutum içine girmesi düşünülemez dahi. Bu talihsiz olayda rehin alınan başkonsolosun, Dışişleri Bakanlığı kendisine tahliye emri verdiğinde bu emri yerine getirmemesi hiçbir koşulda olabilecek bir şey değildir. Kaldı ki bir an için, böyle olamayacak bir durumun vuku bulduğunu düşünsek dahi bu, emri verip de uygulatamayanların sorumluluğunu ortadan kaldırmaz bilakis misliyle arttırır.

Basiretsiz tutumları, hayalci değerlendirmeleri ve isabetsiz kararlarıyla Musul Başkonsolosluğumuz personeli ve ailelerinin korkunç bir terör örgütünün eline esir düşmesine yol açmış bulunan dönemin Başbakanı ve Dışişleri Bakanının, kendi hatalı tutum ve kararları yüzünden şu anda IŞİD’in elinde rehin olan ve hayati tehlike altında bulunan genç ve savunmasız bir başkonsolosun Sayın Selvi tarafından adeta günah keçisi ilan edilmesine, söz konusu iddiayı yalanlamayarak onay vermeleri, devlet adamlığına yakışmayan utanç verici bir tutumdur. Bu tutum Sayın Erdoğan ve Sayın Davutoğlu’nun kendilerine yakın basın mensupları aracılığıyla, Musul’daki rehine krizinin sorumluluğunu üstlerinden atmak için yanıltıcı bir algı yönetimine giriştiklerini düşündürmektedir.

AKP iktidarında devlet yönetiminin içine düşmüş olduğu perişan durumu açıklıkla ortaya koyan bir başka husus da, Sayın Selvi’nin söyleşi sırasında Dışişleri Bakanlığı Müsteşarının Musul Başkonsolosluğu ile yapmış olduğunu öne sürdüğü, Hükümetin TBMM ile bir kapalı oturumda dahi paylaşmakta sakınca gördüğü gizli konuşma ve yazışmalara vakıf olduğunu ikrar etmesidir.