Nadir Nadi, Bâb-ı Âli’nin Süleyman Demirel’i gibi oldu: Cumhuriyet Yönetimi’nden iki kere gidip iki kere geldi

Nadir Nadi,  Bâb-ı Âli’nin Süleyman Demirel’i gibi oldu: Cumhuriyet Yönetimi’nden iki kere gidip iki kere geldi

Mehmet AltanCumhuriyet'te artçı deprem*

Hasan Cemal, Cumhuriyet'i Çok Sevmiştim adlı kitabında, gazetenin araştırma servisinin 18 Kasım 1982 tarihli bir raporundan söz eder:

Ülkemizin en eski ve tek fikir gazetesi olan Cumhuriyet 1960'ların sonlarında günde ortalama 130 bin dolayında satıyordu. İçinde bulunduğumuz 1982 yılının ilk on ayında gazetemizin satışı ortalama 93 bin dolayındadır. 1968 yılına göre 45 bin dolayında bir azalma söz konusudur.

 Son on beş yıllık dönemde ortalama satışın 1972'de 51 bine (12 Mart askeri darbesi ve Nadir Nadi yönetiminin Cumhuriyet'ten ayrılma dönemi, H.C.), 1980'de 77 bine kadar indiği de görülmüştür. Son on yıllık dönemde Cumhuriyet'in toplam gazete satışındaki payı yüzde 7.2 ye (1976) kadar yükselebildiği hâlde, geçen yıl yüzde 4.4 kadardı. Bu yıl da bu payda artış olmayacağı anlaşılıyor. 

Hasan Cemal’in daha sonra rapora koyduğu rumuzlu açıklama notu, eski bir depremi ve hemen ardından gelen Cumhuriyet gazetesindeki artçı sarsıntısını vurgulamaktadır.

Önce 12 Mart 1971 depremi yaşanmış, ardından da gazetenin 10 gün kapatılması, bir de Nadir Nadi’nin Cumhuriyet’in yönetiminden ayrılması bu toplumsal depremin Cumhuriyet’teki artçıları oldu.

Tabii ki darbenin basındaki artçıları Cumhuriyet ile sınırlı değildir, ara rejim olarak anılan 1971 ila 1974 dönemi arasında süreli, süresiz 39 kez gazete kapatıldı.

* * *

İlhan Selçuk’un 27 Nisan’da yayımlanan "Hoş Geldin Tanzimat Kafası" ve 28 Nisan’da yayımlanan "İsa Musa ve Cart Curt Üstüne" başlıklı yazılarından ötürü gazetenin Sıkıyönetim Komutanlığınca 10 gün kapatıldığını belirtmiştim. 

İlhan Selçuk’un yazıları nedeniyle gazetenin 10 gün kapatılması ve özel sektörün reklam boykotu üzerine Nadir Nadi’nin yönetim kurulu üyesi kız kardeşleri Leyla Uşaklıgil ve Nilüfer Nun, gazetenin izlediği yolu onaylamadıklarını belirterek şirketi olağanüstü toplantıya çağırdılar.

Nadi’nin siyasal tutumu nedeniyle gazetenin çöküntüye girdiği gerekçesiyle yönetim kurulunda değişikliğe gidilince Nadi, önce izne ayrıldı daha sonra da istifa etti. 

Nadi’nin istifasıyla birlikte tasfiyeler de başladı. 

Cumhuriyet’te yaşanan bu değişimi Oktay Akbal 1 Temmuz tarihli köşe yazısında, "Atatürk devrimlerini savunan, çağdaşlığa, halkçılığa, laikliğe, ilerici görüş ve düşüncelere açık gazetenin 12 Mart’ın getirdiği gerici havayı benimsemesi" olarak yorumlayınca işine son verildi.

Ve yeni yönetim geniş bir tasfiyeye gitti.

İlhan Selçuk’un köşesinin nasıl Cihad Baban’a bırakıldığını ve okur tepkisi nedeniyle gazetenin günden güne eridiğini anımsarım.

İşte Hasan Cemal’in hatırlattığı tiraj erimesi bu döneme rastladı, gazetenin ortalama satışı 51 bine kadar geriledi.

Nadir Bey bir yıl sonra, 1972 yılının Ağustos ayında tasfiye edilen ekip ile birlikte geri döndü.

* * *

Nadir Nadi gene benzer bir depremi 12 Mart 1971 darbesinden sekiz yıl önce 1963 yılında da yaşamıştı.

Şadi Alkılıç, Hikmet Alkılıç takma adıyla Yunus Nadi Yarışması’na katılıp, "Türkiye’nin Tek Kurtuluş Yolu: Sosyalizm" adlı makalesi yarışma çerçevesinde 12 Aralık 1962 tarihinde yayımlanınca, ortalık birbirine girdi.

Masumane bir yazı devlet aygıtı tarafından canavara dönüştürüldü.

Şadi Alkılıç tutuklandı, bu yazı nedeniyle 6 yıl 8 aya mahkûm oldu, o zaman da Nadir Nadi gene kız kardeşleri ve damatların tepkisi nedeniyle yönetimden ayrılmak zorunda kaldı.

Nisan 1963 yılında ayrıldığı gazeteye ancak Aralık 1964’te dönebildi.

Süleyman Demirel’in, "Bu fötr şapkayla altı defa gittim, yedi kere geldim" sözü ünlüdür.

Nadir Nadi, bir anlamda Bâb-ı Âli’nin Süleyman Demirel’i gibi oldu: Cumhuriyet Yönetimi’nden iki kere gidip iki kere geldi.

Bu hikâyeyi 14 Ocak tarihli "Soğuk Savaş ve Bir Yazara 6 yıl" başlıklı yazımda anlatmıştım.

* * *

Basın Tarihi yazısına Hasan Cemal’in kitabındaki bir tiraj raporuyla başladım, "Gazete tirajları" konusuyla bitireyim…

Başlangıcından bugüne kadar Türk basın tarihi üzerinde bir sörf yapıp tirajlar konusunu incelemiş,"Gazete Tirajları Ne Zaman Düşer?" başlıklı yazıda şu sonuca varmıştım:

Gazetelerin tirajları ne zaman düşüyor ya da yükseliyor, tarihsel süreçleri tarayınca çok daha net ortaya çıkıyor.

Faşizm baskıdan medet umuyor ama baskı tiraja çare olmuyor. Özgürlük artınca da tirajlar coşuyor.

Cenaze töreni yapılmakta olan medya canlanmak için tek çarenin özgürlük istemek olduğunu anlamadıkça eriyip yok olmaktan kurtulamayacak

Bu yazı ilk olarak P24'te yayımlanmıştır.