Rasim Ozan Kütahyalı'nın 27 Mart 2016'daki yazısını hatırlatan Habertürk yazarı Nagehan Alçı, eşi Kütahyalı'yla Londra yolculuğu sırasında karşılaştıkları bir durumu yazdı. Alçı, 1 Aralık 2015'teki uçak yolculukları sırasında yanlarına oturan bir işadamının kendilerine, " F-16 pilotlarının yüzde 70’i Fethullahçı" dediğini söyledi.
Nagehan Alçı'nın Habertürk'te "‘Kontrollü darbe’ tezinin yanlışlığının kanıtları" başlığıyla yayımlanan (5 Temmuz 2017) yazısı şöyle:
Habertürk’ün geçen perşembe yaptığımız Kılıçdaroğlu özel yayınından sonra Kemal Bey ile gazeteciler olarak bir süre sohbete devam ettik. 15 Temmuz’da FETÖ’cü subayların darbe yapacağının biliniyor olduğu iddiası konuşuluyordu.
Meslektaşım Deniz Zeyrek, “Zaten Nagehan’ın eşi de F-16 pilotlarının FETÖ’cü olduğunu ve bir darbeye kalkışacaklarını önceden yazdı”dedi. Evet, Rasim Ozan 27 Mart 2016’daki meşhur yazısında bunu aynen kaleme almıştı. Ama zaten o yazının öncesi ve sonrasındaki olaylar“kontrollü darbe” tezinin tamamen yanlış olduğunu ispatlar nitelikte. Bu vesileyle o dönem yaşadıklarımızı ilk kez bütün çıplaklığıyla anlatacağım...
Tarih 1 Aralık 2015. Rus uçağının düşürülmesinden 1 hafta sonra Londra’ya gidiyorduk. Uçakta yanımıza askeriyeyle içli dışlı olan tanıdığımız bir işadamı geldi. TSK’da durumun hiç iyi olmadığını, F-16 pilotlarının yüzde 70’inin Fethullahçı olduğunu ve Rus uçağını onların düşürdüğünü söyledi.
Açıkçası ben şoke oldum ve bu iddiaya inanmadım. Rasim ise bazı isimler ve olaylar üzerinden teknik sorular sordu ve cevaplar aldı, sonra da “Araştıralım” dedi.
Londra dönüşünde ilk olarak bunu sorumlu mevkide bazı askeri yetkililere sorduk. Deli saçması buldular. Emniyet istihbarat ve MİT resmi yetkilileri de bu bilgiyi net bir dille onaylamıyordu. F-16 pilotları içinde Fethullahçılar olabileceği doğruydu ama rakamlar abartılı bulunuyordu.
Rasim konuştuğu kişilere ısrarla, “Eğer F-16 pilotları içinde 1 tane bile Fethullahçı varsa bu büyük tehdittir. Tek bir emirle en kritik yerleri bombalar o subay. Mehdi örgütü bu. Muhakkak Fethullahçılar bir askeri kalkışma yapacaklar” diyordu ama devletin hiçbir kurumu darbe ihtimalini mantıklı bulmuyordu.
NE ironik ki o sıralar A-330 uçağında, sonradan 15 Temmuz’un kilit isimlerinden biri olacak Cumhurbaşkanı’nın yaveri Ali Yazıcı, “ROK iyice uçuyor, ne darbesi yahu, söyle ona komediyi sadece futbol programında yapsın” diye bana takılıyordu. Sonradan anlıyorum, meğer rahatsızlığını işi şakaya vurarak örtbas etmeye çalışıyormuş...
Kısacası o dönem, askeri darbe ihtimali konusunda Genelkurmay ve devletin önemli unsurları resmen uyuyorlardı.
Evet, devlet içinde büyük bir gaflet ve ihmalkârlık var denebilir ama zaten bu durum bile kontrollü darbe tezinin yanlışlığını ortaya koyuyor... Devletin içinde 15 Temmuz öncesi kontrollü olan ne vardı ki, darbe kontrollü olsun?
PEKİ devlet bu haldeydi de CHP ve muhalif medya ne haldeydi?
Rasim’in, “Fethullahçı subaylar muhakkak darbeye teşebbüs edecek”iddiasına en sert karşı çıkan, CHP Milletvekili Albay Dursun Çiçek değil miydi?
Çiçek, Hürriyet’e verdiği röportajda, “Fethullahçıların darbe yapma ihtimali sıfır” diyordu. CHP yönetimi de bu çizgideydi. TSK içinde Gülenistlerin çok az olduğunu söylüyorlardı.
CHP’ye yakın kalemler, Rasim’in saçmaladığını ve “kahraman F-16 pilotlarımıza” kasten iftira attığını yazdılar, söylediler. Genelkurmay’ın bildirisini ve açtığı ceza davasını desteklediler.
Tüm bu gerçeklere rağmen CHP de, Mehmet Yılmaz ve Ertuğrul Özkökgibi isimler de “kontrollü darbe” iddiasında ısrar etmeye devam ediyorlar. İhmaller olduğu kesin ama Gülen’in ekmeğine yağ sürmekten başka hiçbir işe yaramayan şu saçma iddiadan bir an önce vazgeçilmeli.
Bence Özkök ve Yılmaz bu konuda öncü olmalı...
GENELKURMAY zaten bu iddialara hiç inanmıyor ve önemsemiyordu. Rasim’in görüşüne katılan devlet içinde değerli isimler de vardı ama onlar dikkate alınmıyordu. Ancak buna rağmen araştırmasını derinleştirdikçe bu bilginin doğru olduğuna kanaat getirdi ve yazmaya karar verdi. 27 Mart’ta o yazı yayınlandı. Bu büyük bir riskti tabii...
Ertesinde kıyamet koptu zaten. 3 gün sonra 30 Mart’ta Genelkurmay doğrudan Rasim’i hedef alan zehir zemberek bir bildiri yayınladı. Bir yazı yüzünden ciddi bir devlet krizi çıkmıştı. Açık açık eşimin kellesi isteniyordu. Sabah Grubu ve Serhat Albayrak’ın kararlı ve tavizsiz duruşu olmasaydı kesinlikle tasfiye olacaktı.
Kısa bir süre sonra Genelkurmay, “acil” koduyla Rasim’i Ankara’ya çağırdı. 1 gün bile gecikme istenmiyordu. Cem Küçük, Genelkurmay’ın bu tuhaf tavrına karşı çıkan bir yazı yazdığı için Star Gazetesi’nden anında kovuldu. Yani o dönem bırakın devletin darbeyi bildiğini, bir askeri darbe ihtimalinden bahsedilmesi bile gazetecilerin işlerini kaybetmelerine kadar gidiyordu.