Nagehan Alçı: Hükümetin "Ergenekon ve Balyoz özünde haklıydı" söylemi yanlış!

Nagehan Alçı: Hükümetin "Ergenekon ve Balyoz özünde haklıydı" söylemi yanlış!

Milliyet yazarı Nagehan Alçı, "askeri vesayet rejimini devirmenin verdiyi heyecanla usul ve yönteme dikkat etmediklerini" savunarak "Sadece esasa, yani askeri vesayet rejimini sona erdirmeye odaklandık. Oysa bugün hepimiz anladık ki usul kesinlikte esastan üstündür" dedi. "FETÖ’nün açtığı hiçbir dava haklı olamaz" diyen Alçı, "Hükümet tarafından zaman zaman ifade edilen ‘Ergenekon ve Balyoz özünde haklı davalardı’ söylemi de doğru değildir. FETÖ’nün açtığı hiçbir dava haklı olamaz çünkü hepsi usulsüz açılmıştır. Katil ve darbeci olduğunu bildiğimiz birini bile FETÖ yargılamışsa o kişi mağdur edilmiş demektir" ifadesini kullandı.

Erdoğan, 2016'nın Nisan ayında söz konusu davalarla ilgili olarak şunları söylemişti. 

"Sayın Başbuğ konusundaki itirazımda, kendisinin mesai arkadaşım olduğunu ifade etmiş; yargılanacaksa Yüce Divan’da yargılanması gerektiğini daha o zaman söylemiştim. Ergenekon’da da Balyoz’da da, kimileri haklı olarak yargılandıysa da, elbette haksızlığa uğrayanlar da oldu. ('Ergenekon veya Balyoz gibi örgütler yoktur denemez mi demek istiyorsunuz?' sorusuna) Adı tam öyle midir değil midir ayrı konu. Ama ortada hiçbir şey yoktu fikrine de katılmıyorum. Zaten ortada bir şeyler de olduğu için yaşandı tüm bu sıkıntılar.. Aslolan ve de önemli olan, hakkın er ya da geç tecelli etmesidir. Zulme olmayan olmamalı. Zulmetmiş olanlar varsa, onlar da layıkları ne ise onu bulmalı"

Nagehan Alçı'nın "Bitmeyen hastalığımız: Darbecilik" başlığıyla yayımlanan (12 Şubat 2017) yazısı şöyle:

Geçtiğimiz çarşamba günü Balyoz mağduru Tümgeneral Ahmet Yavuz ile Balçiçek İlter’in programında karşı karşıya geldik ve ister istemez geçmişin muhasebesine girildi. Ahmet Paşa bana yönelik bazı eleştirilerde bulundu ve haklıydı. Askeri vesayet rejimini devirmenin verdiği heyecanla usul ve yönteme dikkat etmedik. Sadece esasa, yani askeri vesayet rejimini sona erdirmeye odaklandık. Oysa bugün hepimiz anladık ki usul kesinlikte esastan üstündür. 

Toplumun çok büyük çoğunluğu askeri vesayetten öyle bıkmıştı ki bu davalara o dönem dört bir elle sarıldı. Karşı çıkanlar sadece Kemalistlerdi. Geri kalan tüm kesimler bir şekilde kerhen ya da alenen davaları destekliyorlardı. Hesap sorulamayan 27 Mayıs’ların, 12 Mart’ların, 12 Eylül’lerin, 28 Şubat’ların hesabını milletin önemli bir kesimi Ergenekon ve Balyoz davalarıyla görmek istedi. FETÖ işte bu, geç kalmış adalet arayışlarını sömürdü.  FETÖ’nün açtığı hiçbir dava haklı olamaz Hükümet tarafından zaman zaman ifade edilen ‘Ergenekon ve Balyoz özünde haklı davalardı’ söylemi de doğru değildir. FETÖ’nün açtığı hiçbir dava haklı olamaz çünkü hepsi usulsüz açılmıştır. Katil ve darbeci olduğunu bildiğimiz birini bile FETÖ yargılamışsa o kişi mağdur edilmiş demektir. Hukuk bunu gerektirir... Öte yandan, Ergenekon ve Balyoz mağduru generaller başta olmak üzere tüm subaylar da artık bu ülkede yapılmış askeri darbelerin hepsinin hukuksuz ve zalim olduğunu ifade etmek zorundalar. Bazı darbeler hâlâ kayırılmaya devam edilirse, toplumun çoğunluğunun kanayan yaraları kapanmaz. Maalesef hâlâ bu üslubu TSK mensupları benimseyemedi. O darbeci geçmişten kopulamıyor. İlker Başbuğ bile hâlâ başarılı olmuş darbelere askeri müdahale diyor ama başarısız olmuş 21 Şubat, 22 Mayıs, 9 Mart gibi olaylara darbe teşebbüsü diyor. Başarılı darbeyi meşru görüp askeri müdahale diyen dil ve üslup şu an TSK’nın da en büyük düşmanıdır. Tüm darbeler 15 Temmuz ihanetinden farksızdır.  TSK’nın subayları ve generalleri kimi solcu aydınların ağzıyla 27 Mayıs ve 28 Şubat darbelerini hala haklı göstermeye çalışırlarsa kendi zeminlerini yok ederler. Ya da kimi sağcı aydınların yaptığı gibi 12 Mart ve 12 Eylül darbelerini haklı göstermeye çalışırlarsa da aynı şekilde.  Türk aydınlarının darbe yoluyla siyasal devrim yapma sapkınlığı subayları da çok kötü etkilemiş ve TSK’yı mahvetmiş feci bir hastalık. Üstelik çoğu zaman darbeler arası bağlantı sol ve sağ aydınların kurguladığı gibi de değil. Tüm darbeler arası lineer bir ilişki var. İşte sol düşünceye yakın diye bilinen Orgeneral Çetin Doğan 1971-73 döneminde nerdeyse tüm solcuları işkenceden geçirmiş darbeci Orgeneral Faik Türün’ü cenaze töreninde şu sözlerle övmüş ve yaptığı işkenceleri de inkâr etmişti: ‘Ben Ziverbey Köşkü’nün yolunu bilmiyorum. Çok eminim ki Orgeneral Faik Türün de Ziverbey Köşkü’nün yolunu ve kendisini bilmez. Biz halk çocuklarıyız. Faik Türün gibi bir insanın halkına silah çekmesi olabilir mi?’  Peki, nasıl oluyor da bu gün Erol Mütercimler gibi eski subaylar Faik Türün’den nefret ederken, Çetin Doğan’a çok değer veriyorlar? Ben katıldığım programlarda Faik Türün ve Memduh Tağmaç sebebiyle birçok kez tartışmışımdır. Çünkü genel olarak Türk sağ geleneği, 9 Mart’taki sol darbeyi engelledi diye bu iki generali demokrat bulurdu. Türün AP’nin milletvekili bile yapıldı. Oysa bu generaller de darbeciydi. Celil Gürkan ve Muhsin Batur da darbeciydi. Cumhurbaşkanı olmak için her darbeye evet diyecek olan Faruk Gürler de darbeciydi. Hele Cumhuriyet tarihinde TSK’ya ve Türkiye’ye en çok zarar vermiş isim olan ve neredeyse her askeri kalkışma olayının içinde yer alan General Cemal Madanoğlu katmerli darbeciydi! Tarihi kayıtlar açıktır: Madanoğlu olmasa 27 Mayıs darbesi başarılı olamazdı ve bu berbat darbeci gelenek hiç başlamadan bitebilirdi. O zaman bugün çok daha güçlü ve itibarlı bir ordumuz ve devletimiz olurdu. İlker Başbuğ başta olmak üzere Ahmet Yavuz gibi Semih Çetin gibi subaylarımız kendilerini mağdur etmeye götürecek süreci Madanoğlu gibi darbecilerin başlattığını iyi teşhis etmeliler…