Habertürk yazarı Nagehan Alçı, haklarında Fethullahçı Terör Örgütü'ne (FETÖ) yardım ve yataklıktan tutuklanması talep edilen Sözcü yazarları Necati Doğru ve Uğur Dündar'ın tutuklanmasının bi "hukuk skandalı" oalcağını ifade etti. "Bir liberal-demokrat olarak buna çok açık tavır koyuyorum!" diyen Alçı, "Yargımıza buradan sağduyu çağrısında bulunuyorum" dedi.
"Bugün Türkiye’de liberalizmin bu kadar güç kaybetmesinde şüphesiz 'liberaller' denen yazarlar grubunun çok büyük sorumluluğu var" şeklinde konuşan Alçı, "Kendine liberal diyenlerin de önemli bir kısmı Türkiye’nin post-Kemalist sürecini okuyamadı ve Gülenizmin tuzağına düştü ya da Gülenizm tehlikesini algılayamadı, Türkiye’yi analiz edemedi" sözlerini sarf etti.
Nagehan Alçı'nın "Türkiye’nin esas şimdi liberalizme ihtiyacı var" başlığıyla (15 Kasım 2017) yayımlanan yazısı şöyle:
Son günlerde liberal değerlere saldırmak moda. Ama ortada tuhaf bir durum var: Somuta indiğinizde herkes bu ülkede kendisi ve ailesi için liberal değerleri talep ediyor. Herkes kendisi için haklar istiyor, bireysel özgürlük istiyor, hukuk istiyor.
Öte yandan başkası söz konusu olduğunda baskı istiyor, dayak istiyor ya da başkasının başına ne geldiğini umursamıyor.
İşte Türkiye’nin geleceği için en büyük tehdit bu anti-liberal zihinsel ortamdır...
İnsanların kendisi için istediği hakları ve özgürlükleri her yurttaş için aynı şevkle istemesinin ve ülkeyi yönetecek hükümetin de demokratik seçimlerle belirlenmesinin adıdır liberalizm.
Demokratik yolla iktidara gelmiş bir hükümetin her türlü gayri meşru darbeye karşı hukukunun savunulmasıdır liberalizm.
İslamcıların, Kemalistlerin, Sünnilerin, Alevilerin, Türklerin, Kürtlerin, gayrimüslimlerin, LGBT’lerin, yani bu ülkedeki herkesin huzur ve güven içinde yaşayacağı tek düzen liberal demokrasidir. Ancak maalesef görüyorum ki bugün özgürlüğe en çok muhtaç olan kesimler bile liberal değerleri yerden yere vurup otoriter ve totaliter ideolojileri göklere çıkarıyorlar.
O zaman da bugünkü düzendeki yanlışlara itiraz edecek meşruiyetleri kalmıyor.
Türkiye muhakkak liberal demokratik rejim zemininde uzlaşmak zorunda. Aksi halde bir gün bu ülkenin bölünmesi kaçınılmaz olacak.
Herkes kendi cemaatinin ve mahallesinin devlete tek başına egemen olup diğerlerini dövmesini savunduğu için mütemadiyen patinaj yapıyoruz. O yüzden liberalizmin “sınırlı ve küçük devlet” fikri Türkiye için hayati derecede önemli.
“Devlet” kavramı kutsal, gücü ve büyüklüğü sınırsız olursa o ülkede herkes tedirginlik içinde yaşar. İşte şu an ülkemizin durumu bu. Devlet bu nedenle küçülmeli, gücü hukukla sınırlandırılmalı.
Hepimizin ihtiyaç duyduğu “hukukun üstünlüğüne dayalı devlet” fikri insanlık tarihine liberalizmin armağanıdır.
Diğer yandan herkes hem kendisi için özgürlük ister, hem de liberalizme vurursa o ülkeye huzur gelmez ve siyasal düzen, devleti ele geçirme ve birbirini dövme yarışı olarak sürer gider...
Bugün Türkiye’de liberalizmin bu kadar güç kaybetmesinde şüphesiz “liberaller” denen yazarlar grubunun çok büyük sorumluluğu var. Bu konuda muhakkak özeleştiri yapılması gerekir.
Aslında bu isimlerin önemli bir kısmı kendilerine hiçbir zaman liberal demediler, tam aksine kendilerini sosyalist olarak tanımladılar ama “liberaller” diye kodlandılar.
Öte yandan kendine liberal diyenlerin de önemli bir kısmı Türkiye’nin post-Kemalist sürecini okuyamadı ve Gülenizmin tuzağına düştü ya da Gülenizm tehlikesini algılayamadı, Türkiye’yi analiz edemedi.
Türk liberallerinin neredeyse tamamı totaliter ideolojilerin kökeninden geliyorlardı. Hepsi “sonradan liberal”di.
Biraz da bu yüzden liberalizmi hiç içselleştiremediler ve kriz anında hep radikal kökenlerine döndüler. Hatta açıkça gençliklerindeki gibi darbeciliği savunanlar oldu. Az sayıda gerçek liberal-demokrat aydın bu zor imtihan süreçlerini geçebildi.
Fakat bu sözde liberallerin yanlışları birçok iyi, doğru ve güzel kavramı insanlık gündemine getirmiş liberal düşünce geleneğine asla leke getirmez.
Büyük liberal filozof John Stuart Mill’in “Özgürlük Üzerine” adlı başyapıtındaki fikirler hem Türkiye için, hem dünya için hâlâ güncelliğini ve canlılığını koruyor.
Maalesef Batı ülkeleri de bu değerlerden her geçen gün daha çok koparak aşırı uçlara doğru gidiyor...
Liberalizmin Türkiye’deki en büyük düşmanlarından biri Emin Çölaşan’dı. “Liboş” lafını o uydurdu. Özgürlüklere hep karşı çıktı.
Bakın, şimdi Çölaşan’ın da özgürlük ve hukuka ihtiyacı oldu. Hem onun, hem Necati Doğru’nun, hem de Uğur Dündar’ın FETÖ’ye yardım ve yataklıktan tutuklanması talep ediliyor.
Bir liberal-demokrat olarak buna çok açık tavır koyuyorum! Eğer böyle bir şey gerçekleşirse bu, büyük bir hukuk skandalı olur.
Yargımıza buradan sağduyu çağrısında bulunuyorum...