Habertürk gazetesi yazarı Nagehan Alçı, eşi Rasim Ozan Kütahyalı ve kendisi hakkındaki 'FETÖ' soruşturması iddialarının gerçek olmadığını söyledi.
Alçı, "Ben ve eşim Rasim Ozan ile ilgili soruşturma olduğuna dair haberler tamamen yalan ve kurgudur. Bu kara propagandayı tezgâhlayanlar ve yayanlarla yargı önünde hesaplaşacağız" dedi.
Nagehan Alçı'nın Habertürk'teki yazısı şöyle:
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde yürütülen AK Parti ile MHP arasındaki yerli-milli ittifak tam gaz yoluna devam ediyor. Tüm güncel siyasi söylemleri ve tartışmaları bu ittifak belirliyor. Türk siyasi hayatının önümüzdeki 10 yılını da, Erdoğan’ın liderliğindeki aynı ittifak domine edecek gibi görünüyor.
CHP ve diğerleri ise bambaşka bir söylemle bu ittifakın karşısına çıkmak yerine Cumhurbaşkanı Erdoğan ile “milliyetçilik yarışı”na girmeye kalkıyorlar. Ve her seferinde millet nezdinde yeniliyorlar. İşte, ne zamandır hem CHP’nin hem ulusalcıların propagandasını yapmaya kalktığı“Erdoğan döneminde Ege’deki adalarımızı Yunanlılar işgal etti. Nerede milliyetçilik? Hadi o adaları almak için mertsen Yunanistan’a savaş aç Erdoğan!” söylemi tam da böyle bir yenilgi psikozunu ifade eden bir söylem...
Toplumda böyle numaraların hiç karşılığı yok. Bir zerre etki yaratmayan kara propaganda diskurları bunlar. Tamamen söylenmek için söylenmiş ve Erdoğan’a en ufak zarar veremeyen, boş bir hamaset bu.
Üstelik milletin büyük çoğunluğu bu türden kara propagandaları yapanların yazları Yunan adalarına gidip “Ah iyi ki bu adalar Yunanlılarda kaldı, yoksa bizim Türkler buraları mahvederlerdi. Badem bıyıklı adamlar, başı bağlı kadınlar doldururdu adaları” deyip kahkaha attığını çok iyi biliyor.
Ouzo sofralarında toplumla böyle alay edenler, sırf Erdoğandüşmanlığından ötürü, “Adalarımızı AKP işgal ettirdi. Yunan askeri adalarımıza çıktı” söylemiyle akılları sıra ulusalcılık yapmaya kalkıyorlar. Hiç kusura bakmasınlar, kendi milletinin değerlerini ve yaşam tarzını hor gören ama sırf Erdoğan düşmanlığı yapmak gerektiğinde ortaya çıkan “Türk ulusalcılığı” büyük bir çoğunluğun gözünde ne yerli ne de milli... Erdoğan ve AK Parti-MHP ittifakı ile “milliyetçilik” kulvarında girilecek her yarışta yenilmeye mahkûm.
Üstelik bırakın insanların yaşamadığı adacıkları, burnumuzun dibinde bulunan ve insan yerleşimi olan Meis ve Sakız gibi Ege adalarını kaybetmemizin sorumluluğunu da toplum hâlâ CHP’de ve İsmet Paşa’da buluyor. Olgusal olarak doğru ya da değil, toplumdaki egemen algı hâlâ bu. Zaten Türk sağı da Ege adaları konusu geçtiğinde hep bu algıyı yönetmeyi iyi bilmiştir.
Afrin Harekâtı gibi meşru bir askeri operasyonun toplumsal liderliğini başarıyla yürüten ve kısa süre önce Yunanistan’a gidip orada Yunanlılara zılgıt çeken Tayyip Erdoğan’ı bu tür söylemlerle sıkıştırmaya çalışmak sadece komik. Daha geçen hafta Kardak’a Yunan çelengi atmaya kalkan Yunan Savunma Bakanı’nı bizim hücumbotlarımız kovaladı. Savunma Bakanı, Yunanistan medyasına rezil oldu.
Biz Türkiye olarak her bakımdan Yunanistan’dan üstün ve güçlü devletiz. Türk ordusu, Yunan ordusunun 20 katı kapasitede. Elbette Yunanistan “Türk kompleksi”ni aşamamış bir devlet. Aslında hiçbir hakları olmadığı halde Yunan adalarına asker konuşlandırmış durumdalar ama bu son 40 senenin sorunu. Yine keçilerden başka kimsenin yaşamadığı kimi kayalıklara zaman zaman asker çıkarıp bayrak asıp şov yapmayı marifet sayıyorlar. Bu aslında tipik ilkel ve irrasyonel Yunan ulusalcılığından başka bir şey değil!
Bu şekilde güya Kıbrıs’ın yüzde 40’ını haklı olarak almış olmamızın karşılığını vermeye kalkıyorlar, ama o kayalık bölgelerinde Türk hücumbotları göründüğü anda da adacıklarda kimse kalmıyor, hemen gerisin geri kaçıyorlar. Bu, Ege Denizi’nde sürekli olan bir döngü. Burada olgun olan, güçlü olan, akıllı olan ve meseleye hâkim olan Türkiye’dir.
Allah aşkına bir çatışma ihtimalinde Yunanlılar mı bizden korkar biz mi onlardan? Bu soru bile komik! O yüzden Afrin gibi hepimizi birleştiren haklı bir harekât varken böyle boş konuları gündeme getirmenin bir âlemi yok. Erdoğan ile yerlilik ve millilik yarışına girmenin ise hiç âlemi yok...
***********
ZORUNLU ÜYELİK DAYATMASINA SON
TARTIŞMANIN içeriğini beğenin ya da beğenmeyin, Türk Tabipleri Birliği üzerinden kopan fırtına yıllardır atılamayan bir adımın atılmasına kapı araladı. Nihayet bu ülkedeki odalar düzeni değişiyor. Meslek sahiplerinin zorla üye olmaları gereken, projelerini onaylamaları için mecbur kılındıkları, tek tip, hangi görüşten olursa olsun ama tek bir görüşün temsilcilerinin bütün bir mesleği temsil ettiği o totaliter sistem değişiyor.
Yapılacak değişiklikle farklı görüşteki insanların farklı odalar altında toplanması için adımlar atılacak. Böylece herkes kendi düşüncesine göre bir yere kaydolup orayı benimseyebilecek, gönüllülük esasına göre katkı sağlayacak. Fikirleri uymadığı takdirde de ayrılabilecek.
TMMOB’NİN MESLEKTEN MEN CEZASI VERDİĞİ 2 İSİM
Bakın mevcut düzenin nasıl dayatmaları beraberinde getirebildiğini anlatan çarpıcı bir örnek: TMMOB bundan birkaç yıl önce 3. köprü ve Kuzey Marmara otoyolu projesinde yer aldıkları için Ahmet ve Arzu Özdaladlı şehir planlamacılarına 3 ay süreyle meslekten men cezası verdi. Ortaklar yargısız infaz yapıldığını belirterek kararın iptali için Ankara İdare Mahkemesi’ne başvurdular. Mahkeme başvuruyu haklı bularak cezayı iptal etti. Böyle dayatmalara zorunlu üyelik kaldırılarak son verilebilir. Ancak tabii belli bir odaya üye olmanın avantaj sağlama gibi bir yeni korporatist düzeni de beraberinde getirmemesi için dikkatli olunmalı. Hiçbir oda üyesi, diğerlerine göre mesleki açıdan olumlu ya da olumsuz olarak etiketlenmemeli...
***********
NOT: Ben ve eşim Rasim Ozan ile ilgili soruşturma olduğuna dair haberler tamamen yalan ve kurgudur. Bu kara propagandayı tezgâhlayanlar ve yayanlarla yargı önünde hesaplaşacağız.