Naipaul daha gelmeden tartışma konusu oldu

Naipaul daha gelmeden tartışma konusu oldu
T24 - Avrupa Yazarlar Birliği’nin onur konuğu olarak İstanbul’a İngiliz edebiyatçı V.S. Naipaul, daha Türkiye'ye gelmeden kamuoyunda 'Müslümanlığa hakaret aden adam' olarak öne çıkarılması tartışma yarattı. Bazı yazarlar Naipaul'ün gelmesine karşı tepkilerini düzenlencek toplantıya katılmayarak gösterceklerini açıkladılar. Milliyet gazetesi yazarı Mehveş Evin'in bugün (23 kasım 2010) yayımlanan yazısı şöyle:  Müslümanlığa hakaret! Müjdeler olsun, nur topu gibi bir “Müslümanlığa hakaret” eksenli tartışmamız daha oldu. Trinidadlı İngiliz edebiyatçı V.S. Naipaul, daha vatanımıza ayak basmadan Emir Kusturica gibi Türk ve Müslüman topraklardan aforoz edilmeye aday.   Bu noktaya nasıl geldik? 2001 Nobel Edebiyat ödüllü yazar Naipaul, Avrupa Yazarlar Birliği’nin onur konuğu olarak İstanbul’a çağrıldı. Hilmi Yavuz, Naipaul’ün Müslümanlara hakaret ettiğini hatırlatıp “Müslüman aydınlar niye sesini çıkarmıyor” dedi. Bunun üzerine Cihan Aktaş ve Beşir Ayvazoğlu toplantıdan çekildiklerini açıkladı. Müslüman aydınlardan İskender Pala, koroya katılmadı.  İSLAM DÜŞMANI MI?  Bülent Somay, Radikal Pazar’daki yazısında tartışmayı öyle zarif bir şekilde yorumladı ki aslında noktayı koydu. Ancak Türkiye’de pek az aydının entelektüel kapasitesi, Somay’a cevap verecek seviyede.  Ne demişti Somay? “İslamofobinin bir parçası değil Naipaul. Onunki daha ziyade Garplı-züppe bir İslam-sevmezlik. Kendisiyle aynı görüşü paylaşmıyorum. Ama buradan hareketle ‘onunla aynı çatı altında bulunmayı’ reddedersem, onda eleştirdiğim şeyin aynısını, ters taraftan hareket ederek yapmış olurum.”  İşte benim takıldığım nokta tam da bu: Sırf sevmiyoruz, görüşlerine katılmıyoruz diye bir edebiyatçıyı “İslam düşmanı” diye damgalamaya hakkımız var mı? Bu kafayla hareket edersek İslam’a eleştiri yönelten kimsenin bu ülkeye ayak basmaması gerekir! Mesela Salman Rüşdi gelecek olsa ne yaparlar, insan düşünmek bile istemiyor.   ONUR MESELESİ -İtirazlar, Naipaul’ün “onur konuğu” olarak davet edilmesineymiş... Sanki sıradan bir yazar gibi çağrılsa aynı tepkileri vermeyecekler! Nedir bu onur konuğu hassasiyeti? Altı üstü 100 yazarın bir araya geleceği bir edebiyat platformundan bahsediyoruz... -Eleştiri kültürümüz o kadar zayıf ki... Fikirlerimizi ifade etmeyi bilmediğimiz gibi yetinmiyoruz. İlla tepki büyük olacak, illa o tepki boykot sınırına varacak... Otur dinle, bakalım adam ne diyor? Eğer savunduğun şeye inancın güçlüyse, fikirlerini Naipaul’ün yüzüne karşı dile getir. Tepkini göster, becerebiliyorsan köşeye sıkıştır! Yok...  -Tepkiye referans, Edward Said üzerinden. Efendim Naipaul, sömürge aydınıymış. Mağdurların, ezilmişlerin diliyle yazmıyormuş... İnsanları ezenlerin, yani sömürgeci efendilerinin diliyle yazıyormuş.    O zaman Elif Şafak hatta Edward Said’in bile “sömürgecilerin dili” olan İngilizce yazmalarını nereye koyacağız? Kaldı ki ezilmişlerin dili, sadece Müslüman toplumlara mı ait? Bir yazar hangi dili seçeceğine sizin paşa gönül kriterlerinize göre mi karar verecek? FIRSATI AFOROZA ÇEVİRMEK  “Sir” lakaplı Naipaul’ün Türkiye’ye gelişi, sadece edebiyat dünyası için değil, düşünce özgürlüğü adına da önemli. Batı’da ve memlekette çok tartışılan Müslüman hoşgörüsüyle ilgili verilebilecek en şık cevap, onunla aynı masada oturup “Peki güzel kardeşim, sen neden bunu dedin?” diye sormak.     Bizim mütedeyyin aydınlarsa bu fırsatı kullanmak yerine üzerinde tepinmeyi tercih ediyor. Korkarım bu gidişle iş büyüyecek, kitleler kışkırtılacak, protestolar yapılacak. Biz de Kusturica’dan sonra Naipaul’ü polis nezaretinde ülkeyi terk ettirmekle gurur duyacağız.   İlginç. Müslümanlığa hakaret konusunda bu kadar hassas olan kişiler, fikirleriyle değil, alenen soykırımla suçlanan bir lider Türkiye’ye geldiğinde hiç seslerini çıkarmamıştı. Bakınız  El-Beşir!  SABAHATTİN ALİ FİLMİ 1. Milliyet’in dünkü manşetiydi: “Midnight Express” filminin kötü imajını silmek için Başbakanlık kolları sıvamış... Peki kötü imajın devlet eliyle düzeltilmeye çalışılması garip değil mi? Eğer sinema yoluyla imaj değişecekse, Nuri Bilge Ceylan, Semih Kaplanoğlu, Zeki Demirkubuz gibi başarılı yönetmenler bunu zaten işleriyle yapıyor.     2. Film için “Kürk Mantolu Madonna”nın senaryosu seçilmiş... Sabahattin Ali’nin bu güzel romanının filmleştirilmesi, kulağa hoş gelebilir. Ancak Ali cinayetiyle ilgili devletin hâlâ cevaplamadığı sorular var. Acaba enerjimizi bu cinayetin aydınlatılması için versek daha güzel bir “imaj çalışması” olmaz mı?  3. “Hollywood yapımlarını aratmayacak film” denince benim aklıma nedense tek bir şey geliyor: Yine birileri şişkin bütçelerden nasiplenecek, deli gibi para harcanacak ve ortaya çıkan film de bir şeye benzemeyecek. Önyargı işte...