Cumhuriyet yazarı Özgür Mumcu, Türkiye'deki gelişmeleri değerlendirdiği yazısında "Tarihsel olarak çoktan yenilmiş, geleceği değil on sene sonra hatırlanmayacak bir geçmişi temsil eden bir anlayış başkanlığı talep etmekte" dedi. 24 Haziran'da yapılacak seçimlerin sonuçlarını bilemeyeceğini söyleyen Mumcu, "Nasıl Trump gidecekse, Brexit’in ardındaki siyasi güçler tasfiye olacaksa bugünkü iktidar da eninde sonunda yerini geleceğin Türkiye’sine bırakmak zorunda" diye yazdı.
Mumcu'nun "Bütün baskı ortamına rağmen bu haziranda olursa ne âlâ" dediği "Geçmişin Türkiye’sinin erken seçimi" başlığıyla (21 Nisan 2018) yayımlanan yazısı şöyle:
Dünyada birçok toplumun keskin bir kutuplaşma yaşadığı bir dönemdeyiz. Memleketimiz de bundan istisna değil. Hatta bizde kutuplaşmanın son derece derin bir şekilde tecrübe edildiği söylenebilir. Konda Genel Müdürü Bekir Ağırdır’ın erken seçimden önce kaleme aldığı analizi destekleyen veriler, toplum kesimlerinin birbiriyle temasının neredeyse kalmadığını gösteriyor. Viyana İnsani Bilimler Entitüsü rektörü Shalini Rhandaira’nın tespitiyle “Günümüzün sosyal ve siyasi çatışmalarının fay hatları milli sınırlardan değilher toplumun kendi içinden geçiyor”. Brexit, Trump’ın başkan seçilmesi, Orban’ın zaferi ya da geçen seneki referandumun demografik özellikleri birbirine yakın. Elbette her memleketin kendine özgü koşulları var ancak ana fay hattının genç, eğitimli ve şehirli kesimlerle küçük yerlerde yaşayan, yaşlı ve düşük eğitimli kesimler arasından geçtiği söylenebilir. 16 Nisan 2017 referandumunda İstanbul, Ankara ve İzmir hayır demişti. Ipsos’un verilerine göre ilk defa oy kullanan genç seçmenin yüzde 58’i oyunu hayırdan yana kullanırken 65 yaş üstü seçmenin yüzde 59’u mührü evet’e basmıştı. Kırsal kesim ve ilkokul mezunları arasındaysa evet oyunun yüzde 70’lere vardığı tespit edilmişti. AKP ve MHP’nin kasım genel seçiminden referanduma kadar yaklaşık yüzde 10 oy kaybına uğradığı da not edilmeli. İttifak beklenen sonucu vermediği gibi referandumdan bu yana geçen sürede İyi Parti’nin örgütlenmeye başlaması ve MHP’nin daha da eriyeceği hesaba katılmalı. AKP’nin Kürt seçmenden eskisi gibi oy alamadığı ortada. MHP’nin desteğinin bu kaybı karşılamama ihtimali giderek artmakta. Her halükârda dünyanın diğer yerlerinde de Türkiye’de de toplumsal ve siyasi fay hatları büyük oranda geleceğin dünyasıyla geçmişinki arasından geçiyor. Bir memleketin geleceğini eğitimli, genç ve şehirli kesimlerin belirleyeceği açık. Türkiye’de şehircilikteki bütün aksaklıklara rağmen metropolleşmenin son sürat arttığı da unutulmamalı. Türkiye’de kırsal nüfus yüzde 16’ya kadar düşmüş halde. Bütün dünyada 2007 krizinin etkileri sürüyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulmuş ve özellikle Batı’da hep istikrar ve refah vaat eden sistem sarsılmakta. Yeni teknolojik gelişmelere üretim ilişkilerini radikal bir şekilde değiştirirken özellikle kimlik politikalarıyla ilişkili talepler toplumsal gerginliklere yol açmakta. Özetle, artık her seçimden önce söylendiği için bıktırmış olsa da önümüzdeki seçim çok hayati öneme sahip. İktidar bloku, devletin bütün imkânlarından, medya üzerindeki neredeyse tekelleşmiş konumundan ve OHAL’in sağladığı fırsatlardan sonuna kadar faydalanacak. YSK’nin “mühürsüz pusula” kararı ve yeni getirilen düzenlemeler seçim güvenliği konusunda ciddi sorunlar barındırıyor. Bu şartlarda seçim kazanamamak için iktidar blokunun hakikaten bitik olması gerekir. Tarihsel olarak çoktan yenilmiş, geleceği değil on sene sonra hatırlanmayacak bir geçmişi temsil eden bir anlayış başkanlığı talep etmekte. Hazirandaki sonuçları bilemem. Ancak nasıl Trump gidecekse, Brexit’in ardındaki siyasi güçler tasfiye olacaksa bugünkü iktidar da eninde sonunda yerini geleceğin Türkiye’sine bırakmak zorunda. Bütün baskı ortamına rağmen bu haziranda olursa ne âlâ.