İsrailli-ABD'li Akademi Ödüllü aktris Natalie Portman, son filmi 'Jackie'de, uğradığı suikast sonucu yaşamını yitiren 35. ABD Başkanı John F. Kennedy'nin eşi, eski ABD First Lady’si Jacqueline Kennedy’yi canlandırdı.
Başarılı performansıyla hem Altın Küre’ye hem de Oscar’a aday gösterilen Portman, Kennedy cinayetinin işlendiği sahnenin en zor ve korkutucu olan olsuğunu belirterek, "Bundan daha ağır bir travma olabilir mi? Kocanın beyni parçalanıyor ve bedeni kucağına düşüyor! O anda yüzünde oluşan ifadeden ne tarafa baktığına, nasıl döndüğüne kadar her şeyi detaylı çalıştım. Yaşadığı acı, şok çok netti. Çok çok ağır bir histi. yansıtmak çok zordu" dedi.
"Kadın olmak gün geçtikçe daha da zorlaşıyor" diyen Portman, "Kadınlarla bir takım olmak ve birlikte bir şeyler başarmak da zorlaşıyor. Biz kadınlar birbirimizin kuyusunu kazıyoruz, diğer kadınları sadece rakip olarak görüyoruz ve birbirimizin ayağını kaydırmak istiyoruz içten içe" ifadesini kullandı.
Natalie Portman’ın Hürriyet'ten Barbaros Tapan'a Beverly Hills’te verdiği söyleşi şöyle:
“Jackie” ile ‘en iyi kadın oyuncu’ dalında Oscar’a aday oldunuz, tebrikler öncelikle. Böylesine ikonik bir karakteri canlandırmak için çalışmalarınıza nereden başladınız?
- Önceliği işin bilinen kısmına verdim, yani artistik kısmıyla başladım. Bu kadar çok tanınan biriyse, önce nasıl konuştuğuna, nasıl yürüdüğüne, nasıl baktığına çalışmalıyım dedim. Sonra da duygu kısmına geçtim.
Neler yaptınız hazırlık sürecinde?
- Önce aksan için diyalog koçumla çalışmaya başladım. Sonra Beyaz Saray turları yaptık. Nerede ne konuşmuş, konuşurken hata yapmış mı, duraklamış mı, Beyaz Saray’ın hangi noktalarında hangi diyaloglar geçmiş, onlara çalıştım. Jackie Kennedy’ye ait 12-13 tane çok kapsamlı biyografi kitabı okudum.
"Cinayetin işlendiği sahne en korkuncu"
Jackie Kennedy’nin suikast sırasında ve sonrasında yaşadığı acıyı anlamak, yansıtmak nasıl bir deneyimdi?
- Oldukça ağır bir duygu... Başına gelen olay korkunç. Cinayetten sonra çok derin bir üzüntü yaşamanın yanı sıra kendi kimliği ve inandığı şeyler için psikolojik savaş veriyor. Konu çok ağır ve karanlık olsa da sete her gün koşarak gittim. Çünkü yönetmenimiz oldukça güzel bir set yarattı. Sizi en çok zorlayan sahne hangisiydi?
- Cinayetin işlendiği sahne en zor ve korkutucu olandı. Bundan daha ağır bir travma olabilir mi? Kocanın beyni parçalanıyor ve bedeni kucağına düşüyor! O anda yüzünde oluşan ifadeden ne tarafa baktığına, nasıl döndüğüne kadar her şeyi detaylı çalıştım. Yaşadığı acı, şok çok netti. Çok çok ağır bir histi.
Jackie Kennedy aynı zamanda bir moda ikonuydu. Nasıl hissettiniz onun kıyafetleri içindeyken?
- Jackie modaya, güzelliğe, estetiğe çok önem veriyordu. Dış görünüşün gücüne inanıyordu. Kendisi ve kocası için başarıyla estetik bir görüntü yarattı. Ayrıca ülkesi için de bu elegan görüntünün çok önemli olduğunu düşünüyordu. Sanata, kültüre çok önem veriyordu, ki bu, günümüzün şartlarında artık yok oldu diyebiliriz. Biz çok düşük bir kültürel seviyede yaşıyoruz, hem politik hem normal hayatta. Film, cinayetle başlayıp Jackie’nin Beyaz Saray’daki son gününe kadar uzanıyor. O yüzden ben onun tarihe kazınan giysilerini değil, yas kıyafetlerini giydim. Ama cinayet günü giydiği pembe takımı korkunç bir günün sembolü olsa da çok güzeldi... Jackie Kennedy, Amerika’nın first lady’si olarak üzüntüsünü nasıl yaşadı?
- Jackie, Amerikan tarihinin en ikonik first lady’siydi ama aynı zamanda bir kadın, anne ve eşti. Kim olduğunu ve sorumluluklarını çok iyi biliyordu. Cinayetten sonra bile Amerikan halkının gözünün önünde nasıl görünmesi gerektiğini, kocasının nasıl hatırlanması gerektiğini düşünüyordu. O yüzden cinayet sonrası kan içinde kalan elbisesini bile değiştirmedi ve bir süre kanlı elbisesiyle durdu... Filmin yönetmeni Pablo Larrain, Şilili bir yönetmen ve bu onun ilk Amerikan filmi. Nasıldı onunla çalışmak?
- Pablo çok farklı bir yönetmen. Bizi hep beklemediğimiz taraflara yönlendiriyordu filmi çekerken, anlam veremiyordum... Ne gibi?
- Mesela rahip rolünü oynayan John Hurt ile bir sahne çekiyorduk. Rahibin Jackie’yi rahatlattığı bir sahneydi. Pablo, John’a “Aslında orada olmak istemiyormuşsun gibi oyna” dedi. Ben “Deli misin!” diye Pablo’ya döndüm ama sahneyi izlediğimde inanılmaz göründüğünü fark ettim. Çünkü o sahnede herkes Jackie’nin elini tutuyor ve iyi niyetlerini söylüyor. Rahibin çok da merhametli olmayan hali, sahneye daha fazla gerilim yaratıyor. Pablo çok zeki bir yönetmen ve çok farklı bir bakış açısı var. Çalıştığım en iyi yönetmenlerden biri. Artık “Jackie”yi bir kenara bırakıp size geçmek istiyorum. Siz de “A Tale of Love and Darkness” adlı filmi yönettiniz. Yönetmen koltuğunda nasıl hissettiniz? Bir özeleştiri yapmak ister misiniz?
- Film yönetmeyi çok sevdim ve filmimle gurur duydum. Sinema piyasasında yönetmenlik, kendini en kişisel ifade etme şekli. Ben oyuncu olarak kendimi role ne kadar verirsem vereyim, teşekkür edebileceğim ya da suçlayabileceğim bir yönetmen var. Çünkü film, onun vizyonu. Özeleştiri konusuna gelince... Bunu yapabilir miyim bilmiyorum. Ama tekrar yönetmek istiyorum ve yöneteceğim.
Yıllar önce “Saturday Night Live”da söylediğiniz rap şarkıyı dinlediğimde kulaklarıma inanamamıştım. Şimdi nasıl müzikle aranız?
- Rap söylemek çok zevkliydi. O yönümü çok kimse bilmez, hatırladığın için teşekkürler. O şarkıdan sonra çok teklif aldım. Oldukça kötü sözler vardı, benim ‘iyi kız’ imajımla alakasız sözler! (Gülüyor) Müziğin hayatımdaki yeri büyük. Role hazırlanırken ve senaryo yazarken moda girmek için kullandığım tek şey müzik...
İkinci çocuğunuza hamilesiniz, annelik sizi nasıl etkiledi?
- Neden hep biz kadınlara sorulur bu soru? Mesela Tom Hanks’e sorar mısın “Babalık seni nasıl değiştirdi?” diye? Sorarım...
- Gerçekten mi! Bunu duyduğuma sevindim. Ben hâlâ aynıyım, beni çok derinden değiştirmedi anne olmak. Ama iş açısından artık daha seçiciyim, çünkü ailemden uzakta olacaksam gerçekten değecek bir iş olmalı diye düşünüyorum.
Jackie gibi siz de birçok kadının örnek aldığı birisiniz. Sizi bir kadın olarak iş ya da özel hayatınızda en çok zorlayan ya da etkileyen neler oldu?
- Offf, kadın olmak gün geçtikçe daha da zorlaşıyor. Kadınlarla bir takım olmak ve birlikte bir şeyler başarmak da zorlaşıyor. Biz kadınlar birbirimizin kuyusunu kazıyoruz, diğer kadınları sadece rakip olarak görüyoruz ve birbirimizin ayağını kaydırmak istiyoruz içten içe. Diğer taraftan Spielberg, Coppola ve Scorsese’nin birlikte oturup film montajladığını biliyorum. Artık kadınlar da egolarını bir tarafa bırakıp erkekler gibi bir takım olmalı ve birbirini desteklemeli. Bir first lady’yi oynamanızdan yola çıkarak soruyorum; bugünkü siyasi durumu nasıl görüyorsunuz?
- Enerjimizi toplayıp yanlış gördüğümüz adaletsiz kararları protesto etmeliyiz. Şimdiye kadar ülke olarak başımıza böyle bir şey gelmedi. Tabii ki daha önce de olumsuzluklar yaşadık ama bu çok farklı bir dönem. Eğer bu devrim zamanıysa, biz de hazır olup sesimizi çıkarmalıyız.