Değer Akal
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Finlandiya ve İsveç'in NATO'ya üyeliklerine yönelik itirazını sürdürmesi, Türkiye ile NATO müttefikleri arasındaki gerilimi artırdı.
Erdoğan'ın ittifakın kuzeye genişlemesine itirazındaki ısrarını, Batılı müttefiklerin "konsensüs bulunacağına güvenimiz tam" açıklamalarıyla tansiyonu düşürme çabaları ve Ankara'nın çekincelerini gidermek için yürütülen diplomasi trafiğini yedi soruda derledik:
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliği için cuma günü yaptığı "olumlu bakmamız mümkün değil" açıklaması ve söz konusu iki ülkeye yönelttiği "teröre destek" suçlamaları, uluslararası basın kuruluşları tarafından "Ankara'dan veto sinyali" başlığıyla son dakika haberi olarak duyuruldu.
Erdoğan'ın bu açıklamaları Batılı başkentlerde soğuk duş etkisi yarattı. Ancak Türkiye ile medya üzerinden tartışmak istemeyen Amerika Birleşik Devletleri (ABD) başta olmak üzere Batılı müttefikler, diplomatik kanallar yoluyla Ankara'nın tutumuna açıklık getirmesini talep etti.
Bunun üzerine "yumuşama adımı" olarak algılanan ilk açıklama, Erdoğan'ın dış politika başdanışmanı İbrahim Kalın'dan geldi. Kalın'ın Reuters'a verdiği demeçte, "Finlandiya ve İsveç'e kapıyı kapatmıyoruz" vurgusu yapması, tansiyonu bir nebze de olsa düşürdü.
Kalın bu açıklamasında, Türkiye'nin hedefinin ulusal güvenliği ile ilgili konuları gündeme getirmek olduğunu ve terörle mücadele konusunda üye olmak isteyen ülkelerden talepleri bulunduğunu aktardı. İbrahim Kalın ayrıca Avrupa Birliği'nin (AB) de terör örgütler listesinde bulunan PKK'ya, Suriye'nin kuzeyindeki YPG'ye ve ayrıca Gülen yapılanmasına karşı adımlar talep ettiklerine dikkat çekerek ilgili ülkelerle, özellikle de İsveç ile müzakereler yürütmek istediklerini kaydetti.
Ankara'nın bu mesajları, hafta sonunda Berlin'de yapılan ve Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun da katıldığı gayrı resmi NATO dışişleri toplantısında gerilim düşürmeyi sağladı. Türkiye'nin Finlandiya ve İsveç ile yürüttüğü görüşmelerin sürdürülmesi, konunun hızlıca yürütülecek temaslar yoluyla sonuçlandırılması konuşuldu. Hatta İsveç ile Finlandiya'dan bir heyetin bu hafta Türkiye'de bu görüşmeleri sürdürmesi kararlaştırıldı.
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg de Türkiye'nin pozisyonuna açıklık getirdiğini, Ankara'nın hedefinin Finlandiya ve İsveç'in üyeliğini engellemek olmadığını açıkça beyan ettiğini duyurdu.
Ancak Erdoğan'ın pazartesi akşamı, itirazını çok daha keskin ifadelerle yinelemesi, Türkiye'nin tutumu konusundaki soru işaretlerini daha da arttırdı. Erdoğan'ın, İsveç ve Finlandiya'dan heyetlerin görüş ayrılıklarının müzakere yoluyla çözümlenmesi çabaları kapsamında Türkiye gidecek olması hakkındaki, "Bizi ikna etmeye mi gelecekler? Kusura bakmasınlar, hiç yorulmasınlar" sözleri, diplomasiye de kapıları kapattığı şeklinde yorumlandı.
Erdoğan'ın açıklamalarından kısa bir süre sonra NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, Twitter üzerinden paylaşım yaparak, Çavuşoğlu ile telefon görüşmesi gerçekleştirdiğini duyurdu. Stoltenberg, "Çavuşoğlu ile en yakın ortaklarımız Finlandiya ve İsveç'in NATO'ya üyelik başvurusu ile ilgili kararları hakkında konuştum. Türkiye değerli bir müttefik ve her güvenlik kaygısı ele alınmalı. Bu tarihi anda bir arada durmalıyız" ifadeleriyle diplomatik bir formül için çabalarını sürdüreceği mesajını verdi.
Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısından itibaren NATO üyeleri, ittifak içinde güçlü bir birlik sergileme, görüş ayrılıklarını ise arka planda çözüme kavuşturmaya çalışma prensibi üzerinde mutabık kalmışlardı.
Bu nedenle Erdoğan'ın, NATO ittifakı için büyük önem taşıyan genişleme konusundaki itirazlarını basın yoluyla, kritik bir anda gündeme getirmesi Washington'da ve NATO'nun ana karargahının bulunduğu Brüksel'de olduğu gibi pek çok Batılı başkentte şaşkınlık ve rahatsızlıkla karşılandı.
Erdoğan'ın "veto tehdidi" olarak da yorumlanan açıklamaları hafta sonunda Berlin'de yapılan gayrı resmi NATO dışişleri bakanları toplantısına da damgasını vurdu.
ABD başta olmak üzere Batılı müttefikler, gazetecilerin konuyla ilgili ısrarlı sorularına verdikleri yanıtlarda, Erdoğan açıklamalarına doğrudan atıf yapmamaya özen gösterdi. Batılı siyasiler diplomatik ifadeler kullanırken, gerilimi tırmandırmaktan ve Erdoğan ile bir söz düellosuna yol açabilecek açıklamalardan kaçındılar.
İsveç ve Finlandiya'nın üyeliği konusunda ittifak içinde "geniş konsensüs" bulunduğu vurgulanırken, Ankara'ya dolaylı ifadelerle de olsa genişlemenin bloke edilmesi, hatta geciktirilmesinin kabul edilebilir bulunmadığı mesajı verildi.
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Finlandiya ve İsveç'in üyelikleri konusundaki hedefini, "Amacım süreci hızlı ve seri bir şekilde tamamlamak" sözleriyle duyurdu. Stoltenberg, "Tüm müttefikler bunun büyük tarihsel öneminin farkında" vurgusunu yaptı. NATO genel sekreteri ayrıca, "Türkiye'nin dile getirdiği kaygıları, üyeliklerde gecikmeye yol açmayacak şekilde ele alabileceğimize güvenim tam" sözleriyle de Ankara'ya üstü kapalı ifadelerle "gecikme istenmediği" mesajını da vermiş oldu.
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken da benzer ifadeler kullandı. Israrlı sorular üzerine Blinken, Berlin'de Türk mevkidaşı Mevlüt Çavuşoğlu ile konuşma fırsatı bulduğunu ve ayrıntılara girmek istemediğini vurgulayarak, "Ancak şu kadarını söyleyebilirim: Hemen hemen tüm müttefiklerden, Finlandiya ve İsveç'in ittifaka üyeliğine çok güçlü bir destek var. Bir konsensüse ulaşacağımıza güvenim tam" dedi.
NATO üyeleri, ittifakta çatlak görüntüsü vermemek için tansiyonu düşürmeye ve Türkiye ile perde gerisinde diplomatik bir çözüm bulmaya çabalıyor. Erdoğan'ın daha sert ifadelerle gerilimi artırmaya devam etmesi ise soru işaretlerine yol açıyor.
Çavuşoğlu, Erdoğan'ın geçen Cuma günü konu hakkında yaptığı ilk açıklamasından hemen sonra, hafta sonunda gayrı resim NATO dışişleri bakanları toplantısı için geldiği Berlin'de, İsveç ve Finlandiya dışişleri bakanları ile üçlü görüşmede bir araya geldi, Türkiye'nin pozisyonuna açıklık getirerek, taleplerini iletti.
Berlin'den ayrılmadan önce yaptığı basın toplantısında Çavuşoğlu, bu beklentileri gazetecilerle de paylaştı ve görüşmelerin süreceği sinyalini verdi.
Çavuşoğlu, Türkiye'nin NATO'nun açık kapı politikasını desteklediğini ancak "terörü destekleyen ülkelerin NATO müttefiki olmaması gerektiğini" söylerken, Finlandiya ve İsveç'in PKK ve YPG'ye destek verdiği iddiasını yineledi. Bu ülkelerden güvenlik garantileri istediklerini söyleyen Çavuşoğlu, ayrıca, Türkiye'ye silah satışlarına getirilen kısıtlamaların kaldırılması gerektiğini savundu.
Çavuşoğlu, "Türkiye gibi bir müttefike yönelik savunma sanayileri kısıtlaması ya da ihracat izinleriyle ilgili yasakların da kesinlikle kalkması lazım" ifadelerini kullandı.
Batılı diplomatik kaynaklar, İttifak içinde Finlandiya ve İsveç'in üyeliği konusunda "çok geniş ve çok güçlü mutabakat" olduğu, Ankara'nın da yürütülecek görüşmeler yoluyla ikna edilebileceği görüşünde.
2009 yılında Erdoğan'ın, Danimarka'nın eski başbakanı Anders Fogh Rasmussen'ın NATO Genel Sekreteri olmasına sert tepki gösterdiğini, hatta ağır ithamlar yönelttiğini hatırlatan Batılı diplomatlar, yürütülen görüşmeler sonucunda bu konuda da uzlaşı sağlandığını ve Erdoğan'ın geri adım attığını hatırlattı.
Türkiye'nin İsveç konusunda duyduğu rahatsızlıkların başında Suriye'nin kuzeyindeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile iş birliği yer alıyor.
Ankara, PKK'nın Suriye uzantısı olarak gördüğü YPG'yi bünyesinde barındıran SDG ile İsveç'in yakın iş birliği içerisinde bulunmasından rahatsız ve bu bölgedeki altyapı çalışmalarına sağlanan maddi desteğin durdurulmasını istiyor. Ancak SDG yalnızca İsveç tarafından değil ABD tarafından da destekleniyor ve Türkiye'nin de üyesi olduğu IŞİD'le mücadele koalisyonunun önemli bir partneri olarak görülüyor. Hatta bir önceki ABD başkanı Donald Trump, Erdoğan'a yazdığı bir mektupta, SDG komutanı Mazlum Kobani kod adlı Ferhat Abdi Şahin için "harika bir adam" ifadelerini kullanmış, Erdoğan'ın onunla görüşmesini istemişti.
Öte yandan Türkiye yapılan silah satışlarındaki kısıtlama da sadece Finlandiya ve İsveç tarafından değil, Almanya gibi pek çok AB üyesi ülke tarafından uygulanıyor. Almanya, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında uygulamaya başladığı kısıtlamaları Türkiye'nin, Suriye'nin kuzeyine yönelik askeri harekatları sonrasında daha da sertleştirmişti.
Ayrıca Rus S-400'leri satın alması sebebiyle Türkiye halihazırda ABD'nin hasımlarına yönelik uyguladığı CAATSA yaptırımlarının da hedefinde.
Dolayısıyla Erdoğan'ın İsveç ve Finlandiya için dile getirdiği, "Türkiye'ye yaptırım uygulayan ülkelerin bir güvenlik örgütü olan NATO'ya girmelerine biz 'evet' demeyiz" sitemi aslında ittifakın diğer üyelerini de hedef alıyor. Çünkü NATO üyelerinin büyük bir bölümü, Erdoğan'ın dış politika hamleleri nedeniyle, Türkiye'ye yaptırım uyguluyor. Bu nedenle Çavuşoğlu'nun "kısıtlamalar kalkmalı" mesajı aslında diğer pek çok NATO müttefikini de yakından ilgilendiriyor.
Çavuşoğlu'nun bu hafta Washington'da ABD'li mevkidaşı Blinken ile yapacağı görüşmelerin büyük önem taşıdığı belirtiliyordu. Ankara'nın ABD'den beklentilerinin önem taşıdığına dikkat çekilirken, F-16'lar ve diğer savunma alımları konusunda ilerleme sağlanması durumunda, bunun NATO'da da olumlu yansımaları olabileceği yorumları yapılıyordu.
Ayrıca İsveç ve Finlandiya heyetlerinin öngörülen Türkiye'deki temaslarına da büyük önem atfediliyordu. Ancak Erdoğan'ın son açıklamalarının neden olduğu açmaz, yeniden "yaratıcı diplomatik çözümler" bulunması ihtiyacını gündeme getiriyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sergilediği tutuma kaynaklık eden nedenlere ilişkin farklı analiz, değerlendirmeler ve iddialar gündeme getiriliyor.
Ekonomisi zorda olan Türkiye'nin Batılı müttefiklerinden kimi kredi beklentilerinin olduğu aynı zamanda bu veto tehdidi ile F-16 beklentisine Washington'un yeşil ışık yakmasını sağlamayı hedeflediği belirtiliyor.
Erdoğan'ın, yakın diyalog içinde bulunduğu Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'i daha fazla kızdırmak istemediği, Rusya'nın İdlib'den Türkiye'ye yeni bir göçmen dalgasına yol açabilecek hamlelere girişmesinden endişe duyduğu da vurgulanıyor. Erdoğan'ın NATO genişlemesinde frene basma hamlesinin, Türkiye'nin Batı ile Rusya arasında izlediği denge politikasının bir parçası olduğunu deli getiren uzmanlar da var.
Kimi uzmanlar ise İsveç'in PKK'ya ilişkin yaklaşımını eleştiriyor, Türkiye'nin güvenlik endişelerine karşılık verecek adımların atılmaması durumunda bunun Erdoğan'ı daha da güçlendireceği yorumunu yapıyorlar.
Erdoğan'ın sert duruş gösteren bir cumhurbaşkanı imajı sergileyerek, geçmişte olduğu gibi iç politikada daha fazla puan toplamaya çalıştığı, krizin büyümesinin Erdoğan'ın işine yarayabileceği görüşü dile getiriliyor.
Hafta sonunda NATO'nun gayrı resmi dışişleri bakanları toplantısına ev sahipliği yapan Almanya da, diğer NATO müttefikleri gibi İsveç ve Finlandiya'nın çok hızlı bir şekilde üyeliğe kabul edilmesini istiyor.
Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, Türkiye'nin gündeme damgasını vuran itirazlarına rağmen, "Finlandiya ve İsveç, siz hazırsanız biz de hazırız" açıklamasını yaptı. "NATO'nun kapıları onlara açık, bu kapıdan içeri girmek isterlerse onları açık kollarla karşılayacağız" diyen Baerbock, "Söz konusu ülkeler için tarihi nitelikteki bu özel anda bir kördüğüm yaşamamalıyız" ifadelerini de kullandı.
Baerbock, her iki ülkenin üyeliğe kabulünü sağlayacak "hızlı onay süreci" için Federal Meclis'te de gereken hazırlıkları da yaptıklarını duyurdu.
İsveç ve Finlandiya'nın olası üyelikleri, Avrupa'nın güvenlik mimarisinde tarihi değişim olarak görülüyor. Türkiye'nin çekincelerinin giderilmesi durumunda İsveç ve Finlandiya'nın üyelik süreçlerinin, bundan önceki genişlemelerden farklı olarak, bir kaç ay içerisinde tamamlanabileceği belirtiliyor.
İlgili ülkelerin öncelikle resmi üyelik başvurusunda bulunmaları gerekiyor. Ardından bu başvurular, NATO'da, 30 üye ülkenin ittifak nezdindeki daimi temsilcilerinin katılımıyla yapılacak oturumunda, değerlendirilecek.
Fiilen her üyenin veto yetkisi var. Hiç bir üyenin itiraz etmemesi durumunda bu, başvurulara yeşil ışık yakılması anlamına gelecek ve üyelik müzakereleri başlayacak. Bunun da çok hızlı bir şekilde tamamlanabileceği belirtiliyor.
Uzmanlar her iki ülkenin üyelik kriterlerini karşıladığını, güçlü demokrasilere, iyi komşuluk ilişkilerine sahip olduklarını, ayrıca askeri unsurlarının da NATO'yla uyumlu olduğunu ve gerekli askeri yetkinliğe sahip olduklarını kaydediyor.
Ayrıca Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısından bu yana da NATO'nun birçok toplantısına her iki ülkenin de davet edildiğine dikkat çekiliyor.
Müzakere sürecinde adaylardan, NATO anlaşmasının "ittifak üyesi bir veya birçok üyeye karşı yapılan saldırının tüm üyelere karşı yapılmış sayılacağını" düzenleyen 5. maddesine bağlılık taahhüdünden bulunması istenecek. Ayrıca İttifak üyesi olmanın getirdiği sorumluluk ve yükümlülükler hakkında görüşmeler yapılacak.
Müzakerelerin tamamlanmasının ardından, aday ülke hükümetleri tarafından imzalanan, sorumluluk ve yükümlülüklere uyulacağına dair taahhütlerin yer aldığı mektuplar, bir kez daha NATO'da 30 ülkeye sunulacak ve burada katılım protokolünün imzalanması konusunda nihai kararın alınması istenecek. İtiraz olmaması halinde genişlemenin sürecinin son aşamasına, onay aşamasına geçilecek.
Buraya kadar olan süreçlerin çok hızlı bir şekilde tamamlanabileceğine dikkat çeken NATO yetkilileri, kimi üye ülkelerde yeni üyelerin kabulü için protokollerin parlamentolarda onaylanmasının şart koşulduğunu, bu nedenle onay aşamasının bir kaç ay zaman alabileceğine dikkat çekiyor.
Onay süreçlerinin tamamlanması durumunda, ittifakın iki yeni üyesinin bayrakları Brüksel'deki NATO karargahında, diğer üye ülkelerin bayraklarının arasında yerini alacak.