Titanic gemisinin batması, Leonardo Di Caprio ve Kate Winslet'in başrolünü paylaştığı, 1997'de vizyona giren ve çok sayıda Oscar ödülü alan bir sinema filmine konu olmuştu. Ancak 80 yıl önce yaşanan bu trajedi, daha az kişinin izlediği, pahalı bir Nazi propaganda filminin de ilham kaynağıydı. Bu filmde de Titanic kadar talihsiz bir gemi vardı.
1942'nin başlarında takma adı "Güney Atlantik'in Kraliçesi" olan, bir zamanların lüks okyanus gemisi SS Cap Arcona, Baltık Denizi'ndeki bir Alman donanma üssünde paslanıyordu. Gösterişli donanımları çıkarılan gemi iki yıl önce Adolph Hitler'in donanması tarafından komuta edilmiş, denizciler için kışlaya dönüştürülmüştü.
Ancak aynı yıl, Cap Arcona karanlıktan kurtarılacak ve ilgi odağı olacaktı. Tasarımı RMS Titanic ile benzediği için, ona bu trajediyi konu alan bir Nazi yapımında başrol verildi.
Titanic'in batışı o zamanlar bile popüler bir konuydu. Trajedinin ilk filmleri, geminin Kuzey Atlantik sularına battığı 1912 gibi erken bir tarihte ekrana gelmişti.
Ancak Hitler'in kötü şöhretli propaganda bakanı Joseph Goebbels, olayları çok farklı bir şekilde ele alan, kazayı İngiliz-Amerikan açgözlülüğünün bir sonucu olarak tasvir eden bir senaryoyla karşılaştı.
ABD'li tarihçi ve Cap Arcona hakkında The Nazi Titanic isimli kitabın yazarı Profesör Robert Watson, BBC'ye "Goebbels ve Naziler o zamana kadar yüzlerce propaganda filmi çekmişti, ancak bu sefer farklı bir şey istediler" diyor.
"1942 yılında Almanya savaşta ciddi başarısızlıklarla karşı karşıyaydı. Goebbels propaganda cephesinde başarılı olmanın önemli olduğunu düşünüyordu."
Goebbels, Cazablanca filminin başarısı karşısında şaşkın kalmıştı. Aynı yıl vizyona giren bu Hollywood draması, güçlü bir anti-faşist anlatıyı popüler hale getirmişti. Bu, Alman propagandacıyı harekete geçirdi. Titanic trajedisinin "Nazileştirilmiş" versiyonuyla Müttefiklere kendi araçlarıyla cevap verecekti.
Prof. Watson, "Cazablanca'ya 'yanıt' vermek için hiçbir masraftan kaçınmak istemedi ve buna kendi Titanic'leri olan Cap Arcona'yı kullanmak da dahildi" diyor.
"Gemiler temelde aynıydı, Cap Arcona'nın bacaları Titanic'ten bir eksikti. Ama çekimler için sahte bir baca eklendi."
Savaşın ortasında, bu sıkıntılı zamanda, Goebbels yapım için büyük bütçeler ayırdı. Prof. Watson, kitabında Titanic'in dört milyon reichsmark (1924-1948 arasında kullanılan Almanya para birimi) bütçesi olduğunu belirtiyor ki bugün yaklaşık 180 milyon dolara denk geliyor. Bu da onu şimdiye kadar yapılmış en pahalı filmlerden biri yapıyor.
Yüzlerce asker cepheden alınarak figüran olarak kullanıldı ve Sybila Schmidt gibi Almanya'nın en ünlü film yıldızlarından bazıları oynadı.
Ancak yapım biraz kaotikti. Askerler kadın oyuncuları taciz ediyor, aydınlatılılan film setlerinin müttefik bombalamaları için bir hedef olacağından şüpheleniliyordu.
Daha ciddi meseleler de vardı: Projeye atanan yönetmen Herbert Selpin, Nazi yetkililerinin çekim programına müdahalelerini eleştirmiş, bu nedenle tutuklanmış ve bizzat Goebbels tarafından sorguya çekilmişti.
Daha sonra hapishane hücresinde asılmış halde bulundu.
Film bir şekilde çekildi, merkezinde sert bir propaganda vardı: Kaza, Titanic'in tek bir Alman mürettebat üyesinin gemiyi buzla dolu Kuzey Atlantik sularında yavaşlatma çabalarına rağmen, İngiliz sahiplerinin açgözlülüğünden kaynaklanmış şekilde anlatılıyordu.
Almanca sonsözde, bin 500'den fazla yolcunun ölümünün "İngiltere'nin bitmeyen kar arayışının ebedi bir kınanması" olduğu yazar.
Alman tarihçi Alex Von Lunen, "Bu Titanic filmi, bazı Nazilerin, propagandanın neler yapabileceğine dair yanılgılarını gösteriyor. Gerçekten 'insanları bir araya getirirsek bu savaşı hala kazanabiliriz' gibi bir şey hissettiler. Filmle ilgi daha sonra olanlar onu daha da ilginç kılıyor" diyor.
Von Lunen, Goebbels'in filmi izledikten sonra, sahnelerin fazla gerçekçi olduğunu ve sivillerin hava saldırılarından korkup paniğe yol açacağını düşünerek Alman sinemalarında gösterilmesini nasıl yasakladığını anlatıyor:
"Filmde Titanic'teki kurgusal Alman subayının, ahlaki açıdan hatalı olduğuna inandığı için üstlerine itaatsizlik etmesi de bir sorun haline geldi. Bu, Nazilerin gerçek hayattaki Alman subaylarda göndermek istediği bir mesaj değildi".
Prof.Watson kitabında, filmin başlangıçta yalnızca Alman işgali altındaki bölgelerde gösterime girdiğini ve Nazi arşivlerinde yeniden keşfedildiği 1949 yılına kadar Almanya'da gösterilmediğini belirtiyor ve ekliyor:
"Ancak siyasi mesajına rağmen, film teknolojik açıdan etkileyici. Buna bir örnek de Titanic hakkındaki 1958 yapımı İngiliz filmi A Night to Remember'da, kalitesi ve gerçekçiliği nedeniyle Nazi yapımından sahneler kullanmasıdır."
Nazi filminin başarısız olması, Cap Arcona'nın tekrar unutulacağı anlamına geliyordu. Ancak gemiyi daha kötü günler bekliyordu.
Cap Arcona, 25 binden fazla Alman askeri ve sivilin doğu cephesinde ilerleyen Rus birliklerinden tahliyesinde kullanıldıktan sonra 1945'te, Nazi suçlarının kanıtlarını gizlemek için toplama kamplarından taşınan mahkumlar için bir hapishane gemisi haline geldi.
Prof.Watson, 3 Mayıs'ta gemi İngiliz Hava Kuvvetlerinin bombaları tarafından vurulduğunda, içinde en az 5 bin kişinin bulunduğunu tahmin ettiğini söylüyor. İngilizler içinde yakalanmaktan kaçmaya çalışan SS subaylarının olabileceğini düşünüyordu. 300'den az kişinin hayatta kalmış olabileceğini belirtiyor.
Aynı amaçla kullanılan iki başka gemi daha vurulmuştu. Bunun da sayıyı 7 bine çıkardığı tahmin ediliyor.
Cap Arcona ve diğer gemilerin Almanya'nın teslim olmasından ve Avrupa'daki savaşın sona ermesinden sadece dört gün önce saldırıya uğraması olayı daha da trajik hale getiriyor.