Müzik, edebiyat, sinema ve sosyal bilimler alanlarında eğitim verecek akademi sonbaharda açılıyor. Erkan Oğur, Tahsin Yücel ve Yeşim Ustaoğlu gibi isimler öğrencilerle buluşacak. Nâzım Hikmet Akademisi, halen Nâzım Hikmet Kültür Merkezi olarak hizmet veren Kadıköy-Bahariye'deki bu binada açılacak. Nâzım Hikmet Kültür Merkezi binası eski bir Ermeni okulu... Anarad Hıgutyun Ermeni okulu, 1909’dan 1980’e dek önce rahibe okulu, daha sonra anaokulu ve ilkokul olarak hizmet vermiş. Kapandığında yaklaşık 80 öğrencisi varmış. Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nin açacağı Nâzım Hikmet Akademisi, "Paylaşmanın, birlikte düşünmenin, üretmenin keyfini sürebilecek bir düşünsel ortam yaratmayı hedefliyor…" 5 Ekim'de derslere başlayacak Akademi'ye Erkan Oğur, Yeşim Ustaoğlu, Tahsin Yücel, Kemal Özer, Semir Aslanyürek gibi isimler destek veriyor. Nâzım Akademisi kurucularından Yönetmen Çağrı Kınıkoğlu, NTV’nin "Neden Nâzım Hikmet" sorusunu "Nâzım, hülyaları, hasretleri, umutları olan bu ülke insanı için de, Avrupalısı, Asyalısı, Latin Amerikalısı için de, bir yaratıcılık, bir entelektüel gelişkinlik, bir özgürlük simgesi. Bir inat, bir kararlılık, bir direnç simgesi. Bu toprakların yetiştirdiği en güzel yüzlerden biri..." diye cevaplıyor. İşte o söyleşi: Neden Nâzım Hikmet? Önce şunu söylemeliyim, Nâzım Hikmet, bizim için sadece “Nâzım”. Bizler ona hep ön adıyla hitap ediyoruz, Ritsos’un “Bir Ad Müzik ve Evrene Dönüşünce” şiirinde dile getirdiği gibi aynı. Bu yanıtta kendisinden “Nâzım” olarak bahsetmem yadırganmasın diye bunu söylemek gereğini hissettim… Sorunuza dönersem, Nâzım, hülyaları, hasretleri, umutları olan bu ülke insanı için de, Avrupalısı, Asyalısı, Latin Amerikalısı için de, bir yaratıcılık, bir entelektüel gelişkinlik, bir özgürlük simgesi. Bir inat, bir kararlılık, bir direnç simgesi. Bu toprakların yetiştirdiği en güzel yüzlerden biri, aynı Yılmaz Güney gibi, Aziz Nesin, Ruhi Su, Behice Boran gibi… Daha onlarca aydınlık yüzün tamamını temsil edebilen bir kimliği var Nâzım’ın. Akademi çalışmasıyla kurulmasına katkı koymayı hedeflediğimiz aydın kimliğinin en güzel ve değerli sembolik ifadesi… Nâzım’ın memleketiyle başlayıp bütün insanlığı kucaklayabilen sevdası, inatçı, kararlı, yaratıcı yaşamı; bütün sanat yaşamına da damgasını vuran titiz, hassas, derinlikli emeği, akademi çalışmamızda bizim için tüm hedeflerimizin özeti gibi. Bu kimlikten devralınacak o kadar çok şey var ki… Bu nedenle onun adını bu çalışmanın başına yazmakta bir an bile tereddüt etmedik. Akademi fikri ne zaman ve nasıl oluştu? Nâzım Hikmet Akademisi fikri, yepyeni bir fikir değil aslında bizler için.2001 yılında Nâzım Üniversitesi adıyla bir adım atmıştık bu alana. O dönem niyetimiz, hayatla bağı giderek kopan ve apolitikleşen, giderek içi boşalan, iş bulma kaygıları ve kariyer hesaplarına konu olan üniversite ortamında aradıklarını bulamayan öğrencilerle ve çalışma koşulları nedeniyle kendilerini geliştirme olanağı ellerinden alınmış emekçilerle buluşabilmekti. 2001’den bu yana bu tabloda olumlu anlamda bir değişim olmadı; tam tersine bilimsel faaliyet giderek ticari getirisi olan alanlara doğru sıkışmaya, araştırma faaliyetlerinin kendisi giderek “piyasa”ya daha fazla tabi olmaya başladı. Pozitif bilimlerden sosyal bilimlere kadar “bilim” alanında, araştırma başlıklarından araştırma yöntemlerine kadar, “fonlanabilecek proje” denen şey kendini dayatmaya başladı. Benzer bir süreç sanat eğitimi alanında da yaşanıyor. Sponsorluk ilişkileri ekseninde şekillenen ve gişeye, satışa, tiraja endekslenen bir sanatsal üretim biçimi ortaya çıktı. Hızla tüketilen, soru sormayı unutmuş, emekçi halka karşı sorumluluk, bu ülkenin geleceğinde pay sahibi olma gibi bir gündemi olmayan bir sanatsal üretim alanı oluştu. Aslında bu iki betimleme, yani bilim ve sanatın bugünkü durumu ve geleceğe dönük bir umut ışığının giderek cılızlaşması, Nâzım Hikmet Akademisi’nin arkasındaki temel fikirdir. Biz, bu toprakların bereketine ve gelecek güzel günlere inananlar olarak, bu gidişata 'dur' demenin yolunun, bu topraklarda yeni bir aydın hareketi yaratmaktan da geçtiğini düşündüğümüz için bu adımı atmaya karar verdik. Verili ortamın dışladığı, ittiği, arayan, sorgulayan, umut besleyen genç dostlarımızla yol arkadaşlığı etmektir asıl niyetimiz. Akademi alanında, sanat alanında birikimlerini gençlerle paylaşmak isteyen piyasanın yalnızlaştırdığı çok sayıda dostumuz, bu yol arkadaşlığı için heyecanla kolları sıvadı. Neden bir akademi kurma ihtiyacı duydunuz? Bu sorunun yanıtını vermeye şuradan başlayabiliriz: Örnek olsun, bugün, bu ülkeyi yöneten siyasi iktidarın başındakiler, Türkiye’nin her ilini bir üniversiteye kavuşturduklarını ifade ediyorlar büyük bir gururla… Bugün bu ülkede, yüz binlere varan bir üniversite öğrencisi rakamı ve yine binlerce öğretim görevlisi rakamı var kağıt üzerinde. Peki bu yapı, bu ülkenin temel / yapısal sorunlarına dair, bu sorunların birebir muhatabı olan emekçi halkın yaşam koşullarına dair, herhangi bir çözüm ve ilerleme ortaya konmasına imkan veriyor mu? Biz bu sorunun yanıtının olumsuz olduğunu düşünüyoruz. Çünkü üniversite yapısı, aynı bu ülkenin kültür-sanat yaşamı gibi, aynı uluslararası ilişkiler, iktisadi süreçler gibi, eşitliğe, özgürlüğe, kardeşliğe uzanan bir yönelim içermiyor. Bu koşullarda, böyle bir yönelim içermesi de mümkün değil. Özellikle 1960 ve 1970’li yıllardaki tabloya baktığımızda ise, ne kadar büyük yetersizliklerle damgalanmış olursa olsun, üniversite ve üniversitelilik, kendi halkına karşı sorumluluklar taşıyan, memleketinin sorunlarını çözme misyonu ile yüklenebilen, toplumsal eşitsizlikleri, gericilik ve bağnazlığı, halkın sıkıntılarını aşma yolunun bilimin, sanatın yol arkadaşlığına da ihtiyaç duyduğunu bilen bir kimlik ifade ediyordu. O zamanların daha umutlu ve özgüvenli insanlarıyla, bugünün “ne yapsak boş ve anlamsız” diyen insanlarını karşılaştırmak bile yeter bu kimliğin değerini anlamak için… Bu umudu güncellemek ve güçlendirmek istiyoruz. Geçmişte kalarak değil, geleceğe uzanarak. Nâzım Hikmet Akademisi’ni tasarlarken en önemli hedeflerimizden biri, işte bu kimliğin yeniden ve daha ileri bir düzlemde şekillenmesine katkı koyabilmektir. Kişisel çıkarlarını toplumun çıkarlarının üstünde gören, kariyer ve şöhret cenderesinde boğulan bir kimliğin karşısında, eşit, özgür, kardeşçe yaşanan bir ülke ve insanlık için kolları sıvayan bir aydın kimliğinin yeniden bu topraklarda boy göstermesi gerekiyor. “Akademi” fikrinin ifade ettiği bir boyut daha var bizim için: Sosyalleşme arayışı ile karakterize olan ve tüketim kültürünün bir parçası haline gelen bir boş zaman değerlendirme faaliyeti değil tasarladığımız. İnsanların, zamanlarını anlamlı bir şekilde değerlendirme arayışları ile bir derdimiz olmamakla birlikte, biz, belirli bir yöntemsel disiplini talep eden, belirli bir entelektüel derinleşmeyi talep eden, yaşamı ve insanlığı belirli bir bütünlük duygusu ve bilinciyle kavramayı ve içten ve yürekli sorular sormayı, yanıtlar aramayı hedefleyen bir eğitim süreci tarif etmeye çalışıyoruz.