Nazlı Ilıcak, yolsuzluk iddialarıyla başlatılan 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarımı yürüten emniyet mensuplarının darbe iddiasıyla suçlanmalarını eleştirdi. Ilıcak; “Davutoğlu, dürüst bir insan; inançlı, dindar. “Kul hakkı yiyorum” diye düşünmüyor mu? Pisliğin kendisine de bulaşacağı aklına gelmiyor mu? Neden bu bagajı taşıyor? Başbakanlık koltuğu, adaleti, dürüstlüğü, kul hakkını unutacak kadar önemli mi?” dedi.
Ilıcak’a göre, "Ahmet Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın emanetçisi olduğu düşüncelerini yıkmak için adli yıl açılışına gitmeyerek elindeki fırsatı kaçırdı."
Nazlı Ilıcak’ın Bugün gazetesindeki ( 4 Eylül 2014) ‘Casusluk İddiası’ başlıklı yazısı şöyle ;
Hükümetin tamamen tahakküm edebileceği bir HSYK kurulursa, tıpkı Sulh Ceza Hâkimleri’nin icraatına benzer uygulamalarla karşılaşacağız. Belki de 4. dalga hâkim ve savcılar, 5. dalga medya mensupları…
Almanya, İngiltere ve ABD’nin Türkiye’yi dinlediğinin anlaşılması üzerine Tayyip Erdoğan’ın yaptığı açıklama ilginç: “Dünyada istihbaratı güçlü ülkelerin diğerlerini dinlememe gibi bir şeyi yoktur.”
Öyleyse, burada “casusluk” iddiasıyla niçin Selam Tevhid dosyasını izleyen polisleri tutukluyorsunuz? Madem, büyük ülkeler, her zaman diğerlerini kolayca dinler, demek aracı kullanmak ve Türk Emniyet mensuplarına birilerini dinletmek gibi bir ihtiyaç mevcut değil. Zaten casusluk iddiasıyla tutuklanan polisler, “Hangi gizli belgeyi, yabancı bir devlete satmışız” sorusunu sormuş, bunun delillerini görmek istemişlerdi. Sorgu hâkimi, soruyu bile zapta geçirmeyi reddetmişti.
Erdoğan’ın yabancı ülkelerin dinlemelerini makul gören konuşması, polisi casuslukla itham edenlerin tezlerinin anlamsızlığını da ortaya koyuyor.
Tutuklanma sırası, 17 ve 25 Aralık operasyonunu yapan polislere geldi. Başbakan değişti ama aynı keyfi yöntem. Hukuk rafa kaldırılmış durumda. Adalet tatilde!
Ahmet Davutoğlu, dış politikada yanlış kararlar vermiş olabilir. Belki de, sonunda kendisi haklı çıkar ya da bu tercihini izah edecek gerekçeler bulabilir ama yolsuzluğa “darbe” denilmesi düşüncesini benimseyip, masum insanların cezaevine gönderilmesine seyirci kalmasını anlamakta zorlanıyorum.
Birileri fena halde zor durumda; köşeye sıkışmış kediler gibi, can havliyle ve savunma içgüdüsüyle başkalarını suçluyor. Ahmet Davutoğlu, dürüst bir insan; inançlı, dindar. “Kul hakkı yiyorum” diye düşünmüyor mu? Pisliğin kendisine de bulaşacağı aklına gelmiyor mu? Neden bu bagajı taşıyor? Başbakanlık koltuğu, adaleti, dürüstlüğü, kul hakkını unutacak kadar önemli mi?
Yanlış bilgilerle donatıldığı da ortada. Grup toplantısında diyor ki: “Dönemin Başbakanı diye iddianame yazılmış.”
Oysa savcının iddianame yazmaya fırsatı kalmadı. Dosya Muammer Akkaş’ın elinden alındı. Ortada sadece her sayfasının altı imzalı bir polis fezlekesi var. O polis fezlekesinin içinde “Dönemin Başbakanı” tabiri geçmiyor. Davutoğlu, artık Dışişleri Bakanı değil, Başbakan. Polis fezlekesini savcıdan istetse, kendi okusa ya da bir danışmanına okutsa. Kaldı ki, operasyonun ne zaman yapılacağı belli olmadığı için, dinlemeyi gerçekleştiren polisler, pekâlâ “Dönemin Başbakanı” da yazabilirler. Eski Mali Şube Müdürü Yakup Saygılı’nın savcılığa verdiği ifadede belirttiği gibi, Cumhurbaşkanı seçilen Tayyip Erdoğan, artık “Dönemin Başbakanı” oldu ama ben bu fezlekeyi okudum; içinde “Dönemin Başbakanı” ya da “örgüt lideri” diye bir tanımlamaya rastlamadım.
Davutoğlu, beni hayal kırıklığına uğratıyor. Kredisini düşüncesizce israf ediyor. Oysa Cumhurbaşkanı’ndan bağımsız bir kişilik sergileyeceği kanaatini taşıyordum. Tuttu, Adli Yıl açılışına da katılmadı. “Emanetçi” olmadığını gösterecek bir fırsat eline geçmişti, bunu değerlendiremedi.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) seçimlerinden önce, Yargıtay Başkanı Ali Alkan’ın Adli Yıl açılışında verdiği mesaj önemli. Alkan şöyle diyor: “Başta ilk derece mahkemelerinde görev yapanlar olmak üzere tüm meslektaşlarıma sesleniyorum. Hâkim ve savcı olmak bizim için en büyük onur ve şeref kaynağıdır. Hiçbir makama, unvana ve göreve tamah ve tenezzül etmeyiniz. Yargının hepimizin bildiği iç sorunlarını kendi içinizde kendiniz çözünüz. Görevinize ve temsilinize müdahale ettirmeyiniz. Bağımsızlık ve teminatınıza el uzatan hiçbir çözüme rıza göstermeyiniz başınızı dik tutunuz.”
Malûm, hükümet, Yargıda Birlik Platformu ile HSYK seçimlerine müdahale etmek niyetinde. Bir kere HSYK’da çoğunluğu ele geçirdi mi, keyfi tutuklamalarda polislerden sonra sıra hâkim ve savcılara gelecek. Yeni Türkiye’nin kuralı uygulanacak: “Ya bizdensin ya da düşman… Haşhaşisin, Cemaatçisin, darbecisin…”
Zaten Tayyip Erdoğan havaalanında “4. dalga da gelebilir” dedi. Polisler “adli kolluk” olarak görev yapıyordu; savcı ve hâkimin talimatıyla teknik takibi gerçekleştirdiler. Onlar tutuklandığına göre, yargı mensuplarının da tutuklanması beklenen bir gelişme ama önlerinde HSYK engeli var. HSYK, incelemeye bile izin vermiyor. Vermemesi de lazım. Çünkü hâkim ve savcılar teker teker cezaevine konulursa, vebali onların üzerine kalacaktır. Olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. Şartlar 28 Şubat’tan çok ağır. Hükümetin tamamen tahakküm edebileceği bir HSYK kurulursa, tıpkı Sulh Ceza Hâkimleri’nin icraatına benzer uygulamalarla karşılaşacağız. Belki de 4. dalga hâkim ve savcılar, 5. dalga medya mensupları…
Erdoğan adım adım, muhalif düşüncenin düşmanlık addedilip cezalandırıldığı, yandaşların ise her türlü imkândan yararlandırıldığı yeni Türkiye’ye doğru yol alıyor.
Adli Yıl açılışı sebebiyle TBMM’de verilen resepsiyonda Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç konuştu. Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’in “Delil olmadan kişileri cezalandıramayız” mealindeki sözlerine de atıfta bulundu ve şöyle dedi: “Belge ve bilgi olmadan insanlar itham edilerek çok ciddi yanlışlar yapılıyor. Bakın bugün hem kendi kurumum için söylüyorum hem diğer kurumlar için söylüyorum, imzasız bir yığın dilekçeler geliyor. Şu şucu, bu bucu diye fişlemeler yapılıyor. Ve bu fişlemelerle, kurum amirinin bunu çözmesi isteniyor. Bu fevkalade yanlış ve kabul edilemez bir durum. Eğer böyle bir şey varsa, bunun bilgisi ve belgesi ortaya konur. Gerekli yerlere söylenir ve gerekli yer de gereğini yerine getirir. Bana da böyle fişleme usulü bir liste geldi, ben o listeyi kaldırdım attım.”
Haşim Kılıç’ın düşüncesi böyle olduğuna göre, polislerin tutukluluğa itirazlarına Anayasa Mahkemesi’nin vereceği cevap konusunda da ipuçları elde etmiş oluyoruz. Tabii hâkim ilkesi çiğnenerek ihdas edilen Sulh Ceza Hâkimlikleri, tutukluluğa itirazda bir üst mahkemeye müracaat imkânının ortadan kaldırılması, muhtemelen Yüksek Yargı’da Anayasa’ya aykırı olarak değerlendirilecektir. Tutukluluğa etkin itiraz yolları kapatılmış, Tayyip Erdoğan’ın önceden de anons ettiği gibi, açılacak davaların altyapısı yasalaştırılmıştır. Sanırım önümüzdeki günlerde Anayasa Mahkemesi’nden tutuklu polislere dair bir karar çıkar.