Gazeteci yazar Nazlı Ilıcak yolsuzluk operasyonu sonrası AKP ve Fethullah Gülen cemaati arasındaki gerilime dönüşen, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Siyasi Başdanışmanı Yalçın Akdoğan'ın "orduya kumpas kuruldu" sözleri sonrası başlayan Ergenekon ve Balyoz sanıklarının yeniden yargılanması tartışmalarına ilişkin, "Eğer böyle bir şüpheleri varsa, neden askerler yargılanırken ortaya çıkarmadılar da şimdi öne sürüyorlar? Ben bu delillerin üretilmiş sahte delil olduğuna inanmıyorum, hiçbir zaman inanmadım. Dün o davaların savcısıymış gibi konuşanlar bugün, “Yanılmışız, aldanmışız, ne kadar safmışız” diyorlar!" dedi.
Ilıcak, Hürriyet'ten Ayşe Arman'a verdiği söyleşinin bugün yayımlanan ikinci bölümünde, kendisine yönelik "cemaatçi" iddialarına ilişkin ise, "Ben Cemaat’i, bu noktada haklı olduğuna inandığım için savunuyorum. Ama Cemaatçi değilim. Peki neden? Çünkü Cemaatçi olmanın belli bir adabı, edebi, terbiyesi var. Benim yaşantım öyle değil. Fakat Fethullah Hoca’ya ve yapılan hizmete tabii ki sempatim var" ifadelerini kullandı.
Nazlı Ilıcak'ın Ayşe Arman'a verdiği söyleşi şöyle:
Başbakan’ın dediği gibi bir “darbe” girişimiyse, neden “İçimizdeki kötüleri ayıkladık” dedi? Yolsuzluğu kabul etmek değil mi böyle bir beyanda bulunmak...
- Bence de son derece çelişkili. Hem “Halk Bankası’nı denetimden geçirdik pırıl pırıl çıktı” hem de “İçimizdeki çürükleri temizledik...”
Bu olaylar seçim sonuçlarına yansır mı sizce?
- Mutlaka. Ben her zaman halkın sağduyusuna inanıyorum. Farkındaysanız, CHP de Ankara ve İstanbul’da muhafazakârlara yakın gelecek isimleri seçti. İstanbul’da Kadir Topbaş’ın çok büyük bir hizmeti var. Bir takım insanlar vefa olarak hâlâ ona oy verebilirler. Topbaş olmasaydı İstanbul’da Mustafa Sarıgül’e kesin gözüyle bakabilirdim. Genel olarak AK Parti’nin oylarının gerileyeceğini düşünüyorum.
Askerler için hukuk gözden kaçırılırken ses çıkarılmadı da, aynı hukuk, hükümete yönelince, onu suçlayınca mı tu kaka oldu?
- Kafa karışıklığı yaratmak için, Ergenekoncuların ve Balyozcuların öne sürdüğü gerekçelere sığınıyorlar. Bunu çok acı buluyorum. Eğer böyle bir şüpheleri varsa, neden askerler yargılanırken ortaya çıkarmadılar da şimdi öne sürüyorlar? Ben bu delillerin üretilmiş sahte delil olduğuna inanmıyorum, hiçbir zaman inanmadım. Dün o davaların savcısıymış gibi konuşanlar bugün, “Yanılmışız, aldanmışız, ne kadar safmışız” diyorlar! Böyle bir şey olabilir mi? Bütün bu hâkimler, kararı onayan Yargıtay üyeleri ve HSYK’nın hepsi Cemaat üyesi olabilir mi?
Ya öyleyse peki...
- Olamaz! Öyle olduğunu düşünüyorsanız, ispat edeceksiniz! Belki içlerinde Cemaat’e sempatisi olan insanlar vardır. Bana da “Cemaatçi!” diyorlar, “Nazlı, bu cuntanın medya kolu” diyebiliyorlar. Oysa ben kendimden eminim. Hiçbir zaman Cemaat’ten direktif almadım, almam. Bana kimse “Nazlı, şöyle konuşacaksın, şöyle yazacaksın!” demedi. Ben, kendi aklım ve vicdanım doğrultusunda yazıyorum. Savcılar arasında da, askeri vesayetin bitmesi gerektiğini düşünenler olabilir, benim gibi. Ama bir sürü solcu da böyle düşünüyor. Ha Ergenekon ve Balyoz davalarında yapılan hatalar yok mudur? Muhakkak olmuştur. Ama KCK davalarında da yapılıyor.
Siz Türkiye’de adil yargılama olduğuna inanıyor musunuz?
- İnanmak, istiyorum. Yargıya bu kadar yüklenmeyi doğru bulmuyorum...
Şamil Tayyar, “Erge-nekon’un ve Balyoz’un yeniden yargılanması girişimlerine itiraz etti. Hükümetin de Cemaat’in tasfiyesine yol açar” dedi...
- Bence doğru değil. Cemaat tasfiye olamaz. AK Parti de, biraz zayıflasa da gücünü korur. Cemaat dediğiniz hadise, gönüllerde yer eden bir bağlılık. Ama Fethullah Gülen’in karizmasına bağlı bir sevgi halesi. Gülen sonrası ne olur, ben bunu değerlendirecek durumda değilim. Fakat Gülen hayattayken, Cemaat’in tasfiye edilmesi, ortadan kalkması diye bir şey yok. Çünkü elle tutulun bir örgüt yok.
“Ben Cemaatçi değilim” diyorsunuz, ama bu anlattıklarınızı okuyan, “Hadi canım, basbayağı Cemaatçi” der! Cemaatçi olsaydınız ne anlatacaktınız?
- Ben Cemaat’i, bu noktada haklı olduğuna inandığım için savunuyorum. Ama Cemaatçi değilim. Peki neden? Çünkü Cemaatçi olmanın belli bir adabı, edebi, terbiyesi var. Benim yaşantım öyle değil. Fakat Fethullah Hoca’ya ve yapılan hizmete tabii ki sempatim var...
Geçtiğimiz günlerde işten çıkarıldınız...
- Aslında insan belli bir yaşa gelince, çalıştığı gazeteden kolay kolay ayrılmak istemiyor. “İdare edeyim” diyor. Ben de öyle düşünüyordum, ama idare etmek pek becerebildiğim bir şey değil, Allah’tan onlar beni işten çıkardılar...
Niye?
- E çünkü militanca bir mücadele başladı. Herkesin aynı istikamette yazması, değerlendirmesi isteniyordu. Bense onlarınkine aykırı bir fikri savunuyordum...
Ne dediler size...
- Kimse benimle görüşmedi. Oradan biri açtı, “Yazılarınıza son veriyoruz, fikir ihtilafı var” dedi. “Peki” dedim.
Üzdü mü sizi kovulmuş olmak?
- Bir insan işten çıkarılacaksa, en azından genel yayın müdürü söylemeli. Bu kadar yıldan sonra, bu kadar hatırım olmalı. Üslup yanlış geldi. Bu yaşımda böyle bir muamele üzüyor tabii. Ama ne kadar üzüyor? İki gün üzüyor! “Rüzgâr gibi geçti”de Scarlett O’Hara vardı, çiftliği çöküyor, aşkını kaybediyor, her şey başına geliyor ama ayağa kalkıp diyor ki, “Şimdi geriye bakmak değil, ileriye bakmak zamanı!” Benimki de o hesap. Parlamentodan da atıldım. 2007’de milletvekili adayı olmak istediğimde, Tayyip Erdoğan beni “kontrol edilemeyen insan” olarak gördü. Böyle bir ünüm var. Niye insanlar üzerime bu kadar geliyor diye düşündüğüm oldu ama hayat bu...Aşacaksın, geçeceksin...