'Ne olacak bu fizik bölümlerinin hali?'

'Ne olacak bu fizik bölümlerinin hali?'

İstanbul Teknik Üniversitesi Fizik Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Cem Güçlü Cumhuriyet Gazetesi'nin Bilim Teknik ekinde yayımlanan yazısında kurumlara eleman alımlarının bilim ve teknoloji üretmek ve geliştirme odaklı olduğunu söyleyen Güçlü, "Üniversitelerimizdeki en büyük problemlerden biri öğretim üyelerimizin büyük bir bölümünün tüm akademik derecelerini aynı kurumdan almaları ve başka hiçbir kurumda tecrübe kazanmadan öğretim üyeliğine başlamalarıdır" dedi.

İşte Mehmet Cem Güçlü'nün Cumhuriyet Gazetesi'nde (22 Mart 2013) yayımlanan yazısı şöyle:

Üniversitelerimizin fizik bölümleri üniversite sınavlarında öğrenciler tarafından öncelikli olarak tercih edilen bölümler değil. Daha çok düşük puanlı öğrenciler açıkta kalmamak için fiziği tercih ediyor. Üniversite sayısının artması, özel üniversitelerin çoğalması ile öğrencilerin tercih sayısında çeşitlilik ve sayı arttı. Bundan çok sayıda fizik bölümü etkilendi ve öğrenci sayısı yetersizliği nedeni ile kapatıldılar.

Gelişmiş ülkelerde de temel bilimlere iyi öğrenciler pek rağbet etmiyor. Fakat bu ülkeler bu açığı az gelişmiş ülkelerden en iyi öğrencileri çekerek, eğitim öğretim ve araştırma kalitesinden taviz vermeden yollarına devam etmekteler. Benzer şekilde ülkemizde de temel bilimler alanında kaliteyi düşürmek istemiyorsak bu bölümlere pozitif ayrımcılık yapılabilir. YÖK-TÜBİTAK-DPT işbirliği ile temel bilimler alanını (Fizik, Kimya, Matematik, Biyoloji) tercih eden yüksek puanlı öğrencilere belirli miktar burs verilebilir veya nitelikli yurtlarda ücretsiz kalabilir ve hatta bu alanlarda kamu ve özel sektörde iş alanlarının arttırılması teşvik edilebilir. Böylece bu gibi tedbirlerle idealist ve başarılı öğrenciler temel bilimler alanına çekilebilir.

Bilim ve teknoloji üreten kurumlarda, kurumun işleyişi ve hiyerarşisi bilim ve teknolojinin kuralları yönündedir. Kuruma eleman alımı ve mevcut çalışanlarının yükselmeleri daima bilimin ve teknolojinin daha ileri gitmesi ve daha zenginleşmesi doğrultusunda oluyor. Çünkü bu kurumlar bilim ve teknoloji üretmek ve geliştirmek zorundalar ve varlık sebepleri de buna bağlıdır.

Üniversitelerimizdeki en büyük problemlerden biri öğretim üyelerimizin büyük bir bölümünün tüm akademik derecelerini aynı kurumdan almaları ve başka hiçbir kurumda tecrübe kazanmadan öğretim üyeliğine başlamalarıdır. Akademik atama ve yükseltmelerde bu duruma dikkat edilmeli ve doktorasını kendi üniversitesinden alan bir kişinin başka bir saygın kurumda çalıştıktan ve iyi çalışmalar yaptıktan sonra öğretim üyesi olması sağlanmalıdır. Altı aylık veya bir yıllık süreler yetersiz olup en az üç yıl başka bir kurumda (özellikle gelişmiş ülkelerdeki kurumlarda) çalışması uygundur. Bunun bir yılı için TÜBİTAK’dan destekli ve eğer başarılı çalışmalar yaptığı takdirde ise iki yıl içinde yurtdışında çalıştığı kurumdan destek alabilir. Bu ise adayın başarılı olduğunun bir göstergesidir.

Burada diğer bir sorun ise üniversitelerimizden doktoralı iyi yetişmiş kişilerin başka bilim kurumlarında iş bulamamalarıdır. Çünkü tüm kurumlar kendi mezunlarını tercih etme eğilimi gösteriyor.

Bu problem ise, Türkiye’deki seçkin üniversitelerin bir araya gelerek bir protokol oluşturması, öğretim üye ihtiyaçlarını birbirlerinin mezunları ile giderebilmesi ile aşılabilir. YÖK ise yönetmeliklerle bu sorunun çözümüne yardımcı olabilir. Son yıllarda İTÜ Fizik bölümü kendi iradesi ile bu yönde adım atarak Bilkent Üniversitesinden ve Boğaziçi Üniversitesinden çok sayıda doktoralı öğretim üyesini bünyesine kattı. Gerçek anlamda araştırma ve eğitim yapan gelişmiş üniversiteler öğretim üyesi çeşitliliğine büyük önem vermektedir.

Öğretim üyesi atama ve yükseltme, bir bölümün en önemli kararlarından biridir ve tüm öğretim üyelerinin bunlardan bilgilendirilmeleri gerekir. Bir komisyon, atama ve yükseltilmesi yapılacak adayın ayrıntılı raporunu hazırlamalı ve tüm öğretim üyelerinin görüşüne sunmalı. Böyle çok katılımlı ve tartışmalı oturumlardan sağlıklı kararların çıkma olasılığı daha yüksektir.

FİZİKTE EKOL SIFIR

Fizik Bölümü öğretim üye alımında en önemli stratejilerden biri fiziğin bazı konularında lider olmayı hedeflemeli ve grup çalışmayı kuvvetlendirme yönünde olmalıdır. Fizik bölümü, ileriye dönük kalkınma planlarını yapmalı ve hedeflediği amaç doğrultusunda öğretim üyesi ihtiyacını temin etmeli. Ülkemizde hiçbir fizik bölümü fiziğin bazı dallarında dünyada bir ekol oluşturamadı. Oysa bizden daha geri olan Bulgaristan, Romanya, Macaristan ve Polanya gibi ülkeler fiziğin bazı dallarında dünyada söz sahibi ülkelerdir.

Üniversitelerimizde öğretim üyesi alım aşamasının en önemli kısmını Yardımcı Doçent kadrosu oluşturmalı. Yardımcı Doçent adaylarının yayınları, eğitime olan katkıları, yöneticilik vasıfları, proje alma potansiyelleri ayrıntılı ve analitik olarak incelenmeli ve buna göre karar verilmeli. Yardımcı Doçent adaylarının doktora tez hocalarından bağımsız çalışabilecek kapasitede olmalarına özellikle dikkat edilmeli.

Doçentlik ve profesörlük kadro atama ve yükseltmelerde ise atanacak öğretim üyesinden çok yönlü özellikler istenmeli. Üniversitedeki idari görevler tüm öğretim üyelerine açık olmalı ve bu görevi en iyi şekilde yapabilecek kişiler bu görevlere atanmalı. Eş-dost, hemşericilik, hoca-öğrenci, akraba ilişkileri ile birtakım kilit noktalara getirilmenin önü kapatılmalı ve bu görevlere en iyi kişilerin getirilmeleri yönünde tedbirler alınmalı.

MAKALE ENFLASYONU

Bir öğretim üyesinin performans kriterlerinden en önemli ayağını yayınları oluşturuyor. Son yıllarda dünyada ve ülkemizde bir makale enflasyonu yaşanıyor. Çok sayıda dergi ve çok sayıda bilim adamı olunca hiçbir anlamı olmayan makale sayısı da artıyor. Atama yükseltme kriterlerinde anlamlı makale yayınlayan adaylar seçilmeli. Bunun içinde makalenin almış olduğu atıflar, derginin saygınlığı ve impact faktörleri gibi kriterler göz önüne alınmalı. Ayrıca adayın bu yayınlardaki katkısı dikkatlice araştırılmalı.

Ülkemiz bugün hala yerli araba üretemeyen, İstanbul boğazı üzerine bir asma köprü yapamayan, en basit bir parçacık hızlandırıcısı olmayan bir ülkedir. Oysa bu bilgi birikimi ve teknolojileri daha 20. yüzyılın başından itibaren insanlığın hizmetine sunulmuştu.

Şu soruları kendimize sorup cevap arayabiliriz:

Ülke olarak bu teknolojilerin neden gerisinde kaldık?

Ülkemizde yetişmiş mühendis ve bilim adamları gelişmiş ülkelerde başarılı çalışmalar yaptıkları halde niçin ülkemizde bu çalışmaları yapamıyorlar?

DPT, TÜBITAK ve diğer bazı kurumlar bazı projelere cömertçe maddi destek verdikleri halde neden başarılı sonuçlar alınamıyor?

Bu sorulara önyargılardan, kişisel kaygılardan ve duygusallıktan uzak, gerçekçi bir şekilde cevap aramalıyız. Bilimin ön plana çıkması ve gelişmesi için ne gerekiyorsa onu yapmak zorundayız. Dünyada fizik bilimi sayesinde artık tüm gezegenlere insansız uzay araçları gidebilmekte ve dünyaya o gezegen hakkında bilgi göndermektedir.

Yaklaşık 5 milyar Euro değerinde ve 27 km uzunluğundaki hızlandırıcılarla maddenin en temel özellikleri incelenebilmekte. Okyanusların en derin yerlerine inilebilmekde ve araştırma yapılabilmekte. Görüntüleme teknikleri ile insan vücudu ayrıntılı olarak incelenebilmekte. Tüm bunlar dünyada bilimin geldiği uç noktalardır. Peki biz bu bilim yarışında neredeyiz? Bu bilim yarışında nerede olmak istiyoruz?

Bu soruların cevapları bizi daha iyi bir üniversite ve daha iyi bir fizik bölümü olmaya götürebilir.