Nebahat Çehre'nin Yılmaz Güney'i malzeme olarak kullandığını düşündüğünü söyleyen Fatoş Güney, "Yılmaz Güney’in ne filmleri üzerine, ne düşüncesi üzerine, ne mücadelesi üzerine, ne demin anlattığım şeylerden ötürü karşılaştığı baskılar, sansürler, yasaklar bir yanda diğer yanda patırtılı gürültülü kavgalı dövüşlü bir ilişki hep gündemde. Ben malzeme olarak kullanıldığını düşünüyorum" dedi.
Maddi sıkıntılar nedeniyle kapanan Yılmaz Güney Vakfı'nın kurucusu ve Yılmaz Güney’in eşi Fatoş Güney, A Haber’de yayınlanan "Jurnal Programı"na konuk oldu. Güney üzerinde zımni bir ambargo bulunduğunu söyleyen Fatoş Güney, “filmleri hiçbir yerde gösterilmediği için telif geliri elde edemedik” dedi. Sıkıntılarını Kültür Bakanı, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve TRT Şeş Genel Müdürü ile de paylaştığını söyleyen Güney, olumlu bir dönüşüm alamadığını ifade etti. Güney programda, oyuncu Nebahat Çehre’nin Yılmaz Güney sineması, mücadelesi adına hiçbir şey yapmayıp her röportajında Yılmaz Güney adını zikrederek onun adını kullanmasından rahatsızlığını da dile getirdi.
Yılmaz Güney’in 47 yıllık kısacık ömründe üç darbeden ağır mağduriyet yaşadı; "1960 darbesinde küçücük bir hikâyesinden dolayı komünizm propagandasından dolayı ceza aldı. Bir buçuk yıl Nevşehir’de cezaevinde kaldı. Konya’da sürgün yaşadı. Sinema hayatının ilk bölünmesiydi bu. İkincisi 12 Mart Darbesiydi. Bu da devrimci öğrencilere yardım etmekten iki yıl Selimiye’de geçen bir süreçti. Üçüncüsü 12 Eylül mağduriyeti idi. Bu onun için çok ağırdı. Bu dönemde yazılarından dolayı, hapishanedeyken dışarıdaki arkadaşları vasıtasıyla çıkarttığı Güney adlı dergide yazdığı yazılardan dolayı 100 yıl cezaya çarptırılmasından dolayı yurtdışında sürgün dönemi yaşadı. 104 filminin negatifi yok edildi. Adından bahsedilmesi yasaklandı, filmlerinin gösterimine yasak kondu.
Bir kuşak ondan mahrum yetişti. Bugüne geldiğimizde, bugün gündemde olan konuları yazmasından, onları gün ışığına açmasından dolayı 100 yıl ceza aldı. Bugün Türkiye’de ne konuşuluyorsa, hangi açılım yapılıyorsa bunlar Yılmaz Güney’in öngördüğü, o dönemde dile getirdiği ve muhalefet gösterdiği şeylerdi. Ben 1992’de Türkiye’ye döndüğümde bir vakıf kurarak onun geride kalan eserlerini toparlamak istedim. Bu şahıs vakfıydı. Kendimden yola çıkarak kurdum bu vakfı. O dönemde henüz filmleri gösterilmiyordu. Yol ve Duvar filmlerini yıllar sonra kendi çabalarımla vizyona soktum. Ondan sonra Yılmaz Güney üzerinde bir ambargo sürdüğünü söyleyebiliriz" dedi.
Yol filmi, Duvar filmi, Sürü filmini TRT’de herhangi bir kanalda görebiliyor musunuz? TRT Şeş Genel Müdürü ile görüştüm, bana Yılmaz Güney üzerinde hukuksal engel olmadığını söyledi. Kültür Bakanı Ertuğrul Güney ile görüştüm, Vakıflar Genel Müdürü ile görüştüm. Onlar da bu zihniyeti aşamadı ne yazık ki. Yılmaz Güney filmleri önünde bir hukuksal engel yok.
11 tane film var, bunlar Güney Filmciliğe ait filmlerdi. Yılmaz Güney, benim arkamdan toparlamaya, yok etmeye girişebilirler, filmlerimizi alalım demişti. Maddi gücümüz elvermedi. Kendi şirketimize ait filmleri alabildik. Birkaç özel kanal dışında bugüne kadar gösteren olamadı. Vakfın hayatta kalmasını sağlayacak hiçbir şey kalmadı. Ben 20 sene boyunca çaba ve emek sarf ettim, artık her şeyin tıkandığı noktaya geldik. Vakıf olarak bugüne kadar önemli şeyler yaptık. İyi bir misyon sergiledik. Geride kalan 35 yıllık filmlerin negatifini restore ettirdik, geride kalan kitaplarını bir araya topladık, siyasal yazılarını bir araya topladık, senaryolarını bir araya topladık. VCD ve DVD’lerini çıkarttık. Maalesef herhangi bir tatmin edici gelir elde edemedik. Ancak giderlerimizi karşıladık. Vakfın da gideri var, sonuçta bir yükümlülük. Şu anda resmi olarak kapattık. Vakıf hem misyonunu tamamlamıştı, hem de maddi olarak büyük bir yük haline gelmeye başlamıştı. Kapattıktan sonra da beni arayan hiç kimse olmadı. Çabalarım sürecek. Bundan sonraki hedefimiz Yılmaz Güney filmlerini dijital ortama aktarmak.
En büyük isteklerimden biri Yılmaz Güney müzesi oluşturulması. Buna Türkiye borçlu. Türkiye Yılmaz Güney borçlu ve bunu yapmak zorunda. Kültür Bakanlığı bunu yerine getirmek zorunda. Yılmaz Güney Türkiye sinemasına damga vurmuş bir isim. Ulusaldan evrensele ulaşmış bir isim.
İnci Aral ile bir senaryo çalışmasına başlamıştık sonra Yılmaz Erdoğan, Fatih Akın ve Mahsun Kırmızıgül devreye girdi ne yazık ki bir sonuç alınamadı. Ben ümidimi kesmedim. Dizi projesi üzerine çalışıyoruz, birkaç bölüm yazıldı. Çok iyi sonuçlar aldık, önümüzdeki sezon bir şeyler olacağını umut ediyorum.
Ben kadın olarak rahatsız olmuyorum ama şundan rahatsız oluyorum; Yılmaz Güney’in ne filmleri üzerine, ne düşüncesi üzerine, ne mücadelesi üzerine, ne demin anlattığım şeylerden ötürü karşılaştığı baskılar, sansürler, yasaklar bir yanda diğer yanda patırtılı gürültülü kavgalı dövüşlü bir ilişki hep gündemde. Ben malzeme olarak kullanıldığını düşünüyorum.