Cumhuriyet yazarı Kemal Can, 2019 Cumhurbaşkanlığı seçimleri için ittifak kuran Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli arasında şimdiye kadar çok sert sözler söylendiğini hatırlatarak, "Fakat 2015 seçimlerinden bu yana fiilen uygulamada olan ittifak göz önüne alındığında, bunları konuşmak için fazla geç olduğu da ortada" dedi. "Erdoğan’ın ilham kaynağı Necip Fazıl Kısakürek’in zihin dünyasından bakınca, arada fazla mesafe de yok aslında" diyen Can, "Bu milliyetçi - maneviyatçı sentezin peşini süren de, müjdesini veren de hiç az olmadı" ifadesini kullandı.
Can'ın, "Bozkurt’ selamının kerameti" başlığıyla (12 Mart 2018) yayımlanan yazısı şöyle:
-Erdoğan’ın bozkurt işareti yapmasının seçime dönük gerekçeleri neler?
Son yıldır oy tabanı en hareketli parti MHP. Milliyetçi seçmenin genelinde de “istikrarlı” bir hareketlilik var. Geleneksel ülkücü taban dışında kalan yüzde 10 - 15 civarında potansiyel oy, partiler arasında gezinip duruyor. İkna olamamış, net karar oluşturamamış, konjonktürel hamlelere açık kalabalık bir kitle var. Bu hareketlilik, oy iştahı yarattığı gibi, taban erimesi için de risk oluşturuyor.
Seçim aritmetiği açısından bakıldığında, Erdoğan’ın, milliyetçi oy tabanının güçlü olduğu Mersin’de “bozkurt” selamı vermesi, ittifak dolayısıyla tabanında sıkıntılarla boğuşan Bahçeli’ye destek verme ihtiyacından kaynaklanıyor denebilir. Böylece ittifaktan dışarıya doğru bir milliyetçi sızmanın önü kesilmek isteniyor. Aynı zamanda MHP tabanına ve AKP teşkilatlarına ittifaka verilen önem konusunda da bir mesaj veriliyor.
-Bozkurt işareti, milliyetçiliğe dayalı blok siyasetinde nereye oturuyor?
Tankın üzerinde bir eliyle Rabia, bir eliyle bozkurt işareti yapan asker fotoğrafı çok konuşulmuştu. Cumhurbaşkanı iki sembolü kullanarak resmi tamamlıyor. (Zaten “Rabia” da sonradan oluşturulan içeriğiyle açık bir milliyetçi sembol) İttifak, bir “devlet” politikası olarak işaret ediliyor. Üstelik bu, “ideolojik karışmaya” dindar - muhafazakâr çevrelerin itirazı Saadet Partisi’yle önemli bir risk haline gelmişken yapılıyor.
Kaybedilen Kürt oyları için “yeni çözüm süreci” arayışı olduğu, seçimden sonra MHP ile yolların ayrılacağı gibi fazla gerçekçi olmayan son söylentiler de biraz erken boşa düşmüş oluyor. Neyin daha önemsendiği, anlamayanlar için açıkça anlatılıyor. “Yerli - milli” cephenin belirleyici kimliği olarak milliyetçiliğin öne çıktığı, dindarları memnun etmek için geçmiş “mağduriyetler” ve “hayat tarzı” zorlamalarıyla yetinileceği anlaşılıyor.
-Neden “bozkurt işareti” taşıyıcı ideoloji sembol olarak tercih ediliyor?
Seçmenin yaklaşık üçte biri kendisini milliyetçi olarak tanımlıyor olsa da, bu kimliğin “meşruiyet” ve kabul görme alanı çok daha geniş. Milliyetçiliğin bir eleştiri cümlesinin içine yerleştirilmesi sık görülen bir şey değil. Örneğin askeri ve sivil bürokraside siyasi kimliğin açıklanması kınanırken, milliyetçi olduğunu söylemek doğal karşılanabilir. Bu açıdan milliyetçilik, “dokunulmaz” ideoloji olarak siyasi alanın dışına taşan bir ittifak için daha uygun.
Milliyetçilik aynı zamanda kolay edinilen bir siyasi kimlik. Neredeyse sadece öyle olduğunuzu söylemeniz yeterli. Bu yüzden, cihatçılarla yan yana durmayı açıklamakta zorlanacak asker de, “cumhur ittifakı” kuran Cumhurbaşkanı da, tabanını genişletmeyi düşünen ana muhalefet lideri de elini kaldırıp “bozkurt” yapıveriyor. Küçük hedefleri sloganların, sorunlu hamleleri sembollerin arkasına saklamaya uygun bu kimlik, cephe siyaseti için de aşırı kullanışlı.
-“Rabia ve bozkurt”un birlikte kullanılması nasıl bir ideolojik iş bölümü?
İktidara “siyasal İslamcı” demenin, sert (cesur) muhalefet olduğunu düşünmek yanlış değil belki ama İslamcılık etiketi, bir yönüyle iktidarı “dindar” olma, bunu gösterme sıkıntısından da kurtarıyor. Dindarlığı bir ahlak ve dünya tasarımı olarak kendisine referans almak yerine daha çok karşısındakilere “İslamcılık” yapıyor. Cephenin, hayat tarzı eksenindeki kültürel ayrışmaya dayalı kutuplaştırma siyasetini ve varılmak istenen hedefi, “rabia” temsil ediyor.
“Beka davası” üzerinden yükselen “bozkurt” selamı ise, “dış ve iç düşmanlara” karşı cephe hattını işaret ediyor. Yani, ötekileri, “endişe” edileni. “Bozkurt”, ismiyle müsemma bir savunma rolünü, bir toplanma gerekçesini sembolize ediyor. Erdoğan, seçmeni iktidarını savunmaya çağırırken “Rabia”nın değil “bozkurt”un daha etkili olacağını düşünüyor. Önceden “ayaklar altına aldığını” şimdi basacağı sağlam zemin olarak kullanmak istiyor.
-Peki, karşılıklı olarak o kadar söylenmiş söz, aşağılama ne olacak?
Bu sorunun aslında çok kısa bir cevabı var: Hiç. Çünkü, sağ politikada güçlü kimlik özelliklerinin, güçlü kişilik sınırları yaratmadığı çok örnek var. En yakası açılmadık sözler, iddialar “dün dündür, bugün bugün” kuralına uyduruluyor. Mersin’de “bozkurt” selamı veren Erdoğan’ın, 2011 yılındaki “Ben bozkurtla dolaşmıyorum eşrefi mahlukat olan insanla dolaşıyorum” sözleri hatırlatılıyor. Karşılıklı olarak söylenmiş benzer sözlerden kapsamlı bir antoloji çıkar.
Erdoğan ve Bahçeli, AKP ve MHP, İslamcılar ve milliyetçiler arasında karşılıklı olarak söylenmiş çok sert sözler, suçlamalar var. Fakat 2015 seçimlerinden bu yana fiilen uygulamada olan ittifak göz önüne alındığında, bunları konuşmak için fazla geç olduğu da ortada. Ayrıca, Erdoğan’ın ilham kaynağı Necip Fazıl Kısakürek’in zihin dünyasından bakınca, arada fazla mesafe de yok aslında. Bu milliyetçi - maneviyatçı sentezin peşini süren de, müjdesini veren de hiç az olmadı.