Neden yaşlanırız?

Neden yaşlanırız?

Hayatın mutlak gerçeklerinden biri olan yaşlanmaya karşı koyuyor görünen birkaç kız çocuğu var. Aileleri, açıklayamadıkları bu olağandışı durumla baş etmeye çalışırken bazı bilim insanları da ölümsüzlüğün anahtarının bu çocuklarda olabileceğine inanıyor.

BBC Türkçe'de yer alan habere göre, 74 yaşındaki Richard Walker gençlik yıllarından beri yaşlanmaya çare bulmaya çalışıyor. Bilim adamı olduktan sonra, “yaşlanmanın biyolojik bir sürecin sonucu olduğunu, onu kontrol eden mekanizmayı anlayabileceğimiz” kanısına vardı.

Bilim insanları yaşlanmayla ilgili yüzlerce teoriye imza attı, yaşlanmayı çeşitli biyolojik süreçlere bağladı. Fakat kimse bütün bu farklı bilgileri nasıl bütünlüklü hale getireceğini bilmiyor.

Walker yaşlanmayı durduracak şeyin nadir görülen bir hastalıkta yatıyor olabileceğine inanıyor. Bu hastalığın gerçek bir adı bile yok, “X Sendromu” olarak geçiyor. Walker, bu hastalığa sahip dört kız çocuğu tespit etti. Onların sürekli çocuk olarak kalmasına neden olan şeyin DNA’larında yattığının farkında ve sürekli genç kalmanın sırrını çözmek için onu bulmaya çalışıyor.

 

Gabby’nin hikâyesi

 

2004’te MaryMargret Williams kocası John ile birlikte bebekleri Gabby’yi doğurmak için hastaneye gittiğinde her şey yolunda görünüyordu. Fakat Gabby doğduğunda mosmor ve hamur gibiydi. Doktorlar hemen yoğun bakıma alıp bir dizi teste başladı. Gabby’nin beyni, gözleri, kalbi, elleri, ayakları, yutması sorunluydu. Burundan hortumla besleniyordu. Doktorlar bebeğin ölebileceğini söylüyordu.

Gabby’nin kolları kaskatıydı. Dört aylık olduğunda nöbet geçirmeye başladı. Ama en çok kaygı veren şey hiç büyümemiş olmasıydı. John ve Mary’nin gitmediği doktor kalmamıştı. Her uzmana başvurduklarında bir ümide kapılıyor, ama hepsinden de aynı yanıtı alıyorlardı: Yapılacak bir şey yok.

Zamanla çiftin iki çocuğu daha olmuştu ve artık ümitlerini kesip Gabby’nin durumunu olduğu gibi kabullenmeye karar verdiler.

 

Neden yaşlanırız?

 

Walker bilimsel çalışmalarına başladığında “saf yaşlanma” modeli olarak kadınların üreme sistemi üzerinde yoğunlaştı. Hiçbir hastalık olmadan da kadının yumurtalıkları yavaş ve kaçınılmaz bir şekilde menopoza doğru sürükleniyordu. Besinlerin, ışığın, hormonların ve beyindeki kimyasalların sıçanlarda doğurganlığı nasıl etkilediğini araştırdı. Fakat akademik bilim yavaş işleyen bir süreçti. 40’ına geldiğinde yaşlanmanın çaresini bulamamıştı henüz, 50’sinde de, 60’ında da. İnsanın neden ölümlü olduğu sorusunu yanıtlayamamıştı ve cevap bulmak için fazla zamanı kalmadığından kaygılanıyordu.

Neden Yaşlanırız? adlı kitabında da anlattığı gibi kütüphanesine çekilerek yaşlanma hakkında bildiklerimiz ve bilmediklerimiz üzerinde yeniden düşünmeye başladı.

Yaşlanma genel olarak hücrelerimizde, organ ve dokularımızda yavaş bir hasar birikmesi olarak tanımlanır. Bunların sonucunda yaşlılarda gördüğümüz fiziksel dönüşüm ortaya çıkar: Çene küçülür, damaklar büzülür, deri gevşer, kemikler kırılganlaşır, kıkırdaklar incelip eklemler şişer, damarlar tıkanır ve sertleşir, saçlar ağarır, görme kaybı oluşur, hafıza zayıflar.

Genç hücrelerde de bazen işler yanlış gider; ama hücre onarım mekanizmalarının bunlara karşı geliştirdiği savunmalar devreye girerek durumu kurtarır. Biyologlar bu nedenle şu açmazı çözmeye çalışıyor: Bedenlerimiz böylesine iyi çalışıyor da neden sonunda bu mekanizmaların hepsi işlemez hale geliyor ve yaşlılık baş gösteriyor?

Bir teoriye göre, her şey evrim baskısı yüzünden. İnsanlar üreme işlemlerini erken tamamlıyor, yaşlanma belirtileri henüz ortaya çıkmadan. Tüm hücre onarım mekanizmaları, gençlerin üreme sürecini geçirinceye kadar canlı kalmasını ve bu özellikleri gelecek kuşaklara aktarmasını sağlayacak şekilde düzenlenmiş. Fakat üreme tamamlandığında ortaya çıkan sorunları evrim ortadan kaldıramıyor. Böylece yaşlanma ortaya çıkıyor.

Bilim insanlarının çoğu yaşlanmanın tek nedeni olmadığını, birçok düzeneğin bir anda bozulması sonucu ortaya çıktığını söylüyor. Yaş ilerledikçe dayanıklı DNA mekaniği etkisini yitiriyor ve genetik kodumuzda yavaş yavaş mutasyonlar artıyor. Hücre onarım mekanizmalarının zamanla bozulması hasarların birikmesine yol açıyor. Kromozomlarımızın sonunda koruyucu tıpa işlevi gören ve telomer adı verilen DNA dizilimleri her yıl kısalır. Genleri açıp kapatan epijenetik mesajlar zamanla bozulur. Hassas proteinleri aşırı ısıdan koruyan ısı şok proteinleri zamanla azalarak protein birikmesine neden olur ve hücrenin düzenli çalışmasını engeller. Sonunda hücrelerin bölünerek yenilenmesi ve birbiriyle iletişimi sona eriyor ve yaşlanmanın etkileri ortaya çıkıyor.

Yaşlanma sürecini yavaşlatmaya çalışan bilim insanları birbiriyle bağlantılı bu metabolik yollardan biri üzerinde yoğunlaşma eğilimi gösteriyor. Bazı araştırmacılar örneğin sınırlı kalori diyeti uygulanan farelerin normalden daha uzun yaşadığını gösterdi. Diğer araştırmacılar ise hücre büyüme yollarını hedef alan rapamisin adlı ilacın verilmesiyle farelerin ömrünün uzadığı sonucuna vardı. Farklı gruplar ise telomerlerin, DNA onarım enzimlerinin ve ısı şok proteinlerinin yenilenmesini sağlayacak maddeler üzerinde çalışıyor.

 

Teoriyi sınama olanağı

 

İşte Walker bu düşünme sürecinde, bilim insanlarının belki de yanlış şey üzerinde yoğunlaştığı sonucuna vardı. Bu hücre hasarları yaşlanmanın temel nedeni değil de sonucu olabilir miydi? Ve şu alternatif teoriyi öne sürdü: yaşlanma, gelişimimizin kaçınılmaz bir yan ürünüdür.

2005’te bir televizyon programında gördüklerine inanamadı. 12 yaşındaki Brooke Greenberg sadece 6 kilo ve 69 santimetre boyundaydı. Doktorları daha önce böyle bir vakayla karşılaşmadıklarını, bu durumu nadir bir genetik mutasyona bağladıklarını söylüyordu. Babası kızı için “gençlik kaynağı” benzetmesini kullanıyordu.

Walker daha önce progeria ve Werner sendromu gibi erken yaşlanmaya neden olan genetik hastalıkları duymuştu ama Brooke’un durumu farklıydı; onun genetik hastalığı gelişmesini, Walker’a göre belki de yaşlanma sürecini, engelliyordu ve kendi teorisini sınayabilirdi.

 

Eşitsiz gelişme

 

Brooke birkaç hafta erken ve birçok kusurla doğmuştu. Doktoru onun durumunu ifade edecek bir hastalık teşhisi koyamadığı için X Sendromu olarak adlandırdı.

Walker, Brooke’un ailesiyle irtibata geçmiş ve üzerinde testler yapmak için izin almış.

Walker, Brooke’un organ ve dokularının farklı oranlarda geliştiğini gördü. Zeka yaşı bir ila sekiz aylık bebeklerinkine eşti. Dişleri sekiz yaş, kemikleri 10 yaş düzeyindeydi. Bebeklik dönemindeki yağlarını kaybetmişti, saç ve tırnakları normal uzuyordu. Ama ergenliğe girmemişti. Telomerleri yaşıtlarınkinden daha kısaydı; bu ise hücrelerinin daha hızlı yaşlandığına işaret ediyordu.

Walker, Brooke’un vücudunun koordineli bir bütün olarak değil, birbiriyle bağlantısız çalışan bir parçalar topluluğu olduğu, gelişiminin de düzensiz bir şekilde sürdüğü sonucuna vardı.

Walker, bu gelişim programının, bu sürekli değişimin hiç durmaması nedeniyle yaşlanmanın meydana geldiğini düşünüyor. Doğumdan ergenliğe kadar değişim çok önemlidir; büyümek ve olgunlaşmak için ona ihtiyaç duyarız. Ama olgunluğa erişince vücutlarımızın artık değişime değil, muhafaza edilmeye ihtiyacı vardır.

Brooke ise farklıydı. Büyümesi baştan durmuştu. Fakat buna neden olan genetik etkeni bulması zordu. Brooke’un tüm genom dizilimini harf harf çözmek gerekecekti. Ama ailesinin testlere son vermesi üzerine bu hiç gerçekleşemedi.

 

İkinci şans

 

2009’da MaryMargret Williams, People dergisinin kapağında “Acıklı muamma: 16 yaşındaki bebek” başlığıyla Brooke’un fotoğrafını gördü. Brooke’un durumu kendi kızı Gabby’ninkine benzerlik gösteriyordu. Walker ile irtibata geçti.

Gabby’yi inceledikten sonra Walker, bu çalışmanın yaşlanma sonucu oluşan hastalıklara, hatta yaşlanmanın kendisine son verme misyonunda bir basamak olacağına inanıyordu.

 

Teorik açıklamalar

 

Walker teorisini 2011’de yayımladı; fakat söyledikleri daha önce başka araştırmacıların iddialarıyla benzerlik gösteriyordu.

Örneğin 1932’de İngiliz hayvan bilimci George Parker Bidder memeli hayvanların belli bir boyuta ulaştığında büyümelerini durduran bir tür biyolojik düzenleyiciye sahip olduğunu söylüyordu. Fakat daha sonra bazı deniz organizmalarının büyümeye devam ederken aynı zamanda yaşlandığını da ortaya koyan araştırmalar Bidder’in çok da haklı olmadığını gösterdi, fakat gelişmenin yaşlanmaya neden olduğuna dair düşüncesi geçerliliğini korudu.

Stanford Üniversitesi’nden Stuart Kim ise yaşlanmada etkili olan bazı genlerin aynı zamanda gençlikteki gelişimi sağlayan genler olduğuna dikkat çekerek yaşlanmanın temel nedenini, hücre bazında hasar birikiminden ziyade gelişme aşamasında görülen “sapma” ya da yanlış zamanlamalara bağlıyordu.

Yaşlanma ve gelişimi kontrol eden bazı gen ağlarının aynı olduğu başka bir araştırmada da görülmüştü.

Solucanlar üzerinde yapılan bazı araştırmalarda ise gelişimle ilgili bazı temel genleri iptal etme durumunda yetişkinlerde ömrün uzadığı tespit edilmişti. Benzer bir durumun insanlar açısından da geçerli olup olmadığını kimse bilmiyor.

Diyelim ki geçerli. Mutasyon yoluyla bunlar tümüyle iptal olmuşsa kişi ölecektir; fakat Walker, bunların kısmi olarak iptali durumunda Brooke Greenberg ya da Gabby Williams türünden vakaların ortaya çıkabileceğini düşünüyor. X Sendromu’nun genetik nedenini bulabilirse, yaşlanma sürecini de yavaşlatacak tedavilerin geliştirilebileceğine inanıyor.

 

Yeni hastalar

 

Araştırmalar sırasında Williams ailesi de Greenberg’ler gibi üne kavuştu. Gabby altı yaşında iken bir televizyon kanalı onunla ilgili belgesel yaptı. Japon televizyonuna ve onlarca gazete ve dergi makalesine de konu oldular.

Walker Duke Üniversitesi’nden genetikçilerle ortak çalışarak Gabby’nin ve anne-babasının genom dizilimini inceledi. Gabby’ye herhangi bir mutasyon kalıtım yoluyla anne-babasından geçmemişti. Yani diğer kardeşlerinin çocuklarına aktarılma ihtimali yoktu. Aile açısından bunu öğrenmek büyük bir rahatlama sağladı.

Gabby’nin ekzon diziliminde birçok mutasyon görülüyordu, ama bunların hiçbiri durumunun nedenini açıklamıyordu. Çünkü herkesin genomunda böylesi mutasyonlar bulunuyor. Bu nedenle bir tek bireyde herhangi bir mutasyonun zararlı olup olmadığını bilmek mümkün değil; bunun için aynı hastalığa sahip iki kişinin dizilimlerini kıyaslamak gerekir.

Walker’in şansı yaver gitti. Medyada sürekli yer alması sonucu, X Sendromu olduğundan şüphelenilen iki kız çocuğunun daha ailesi kendisiyle bağlantı kurdu. Bu vakaların tümünün kız olması ilginçti. Bu ya bir tesadüften ibaretti ya da söz konusu mutasyonun X kromozomunda olduğunu gösteriyordu.

Walker, California’daki bir kuruluşta bu üç kızın tüm genom dizilimlerini inceletiyor. Birçok araştırmacı X Sendromu’na neden olan genlerin bulunmasının gelişimle ilgili bilgi açısından önemli bir bilimsel olay olmakla beraber, yaşlanma konusuyla bağlantısından emin olmadıklarını belirtiyor. Bu kızların erişkinliğe ulaşmasına bile şüpheyle bakılıyor.

Brooke Ekim 2013’te 20 yaşında öldü. Gabby ise 10 yaşında ve durumu şimdilik iyi.

Richard Walker, büyükanne-babasının yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik olarak nasıl bir yıkım yaşadıklarına tanık olduğu için yaşlanmaya karşı acı duyduğunu belirtiyor. Yaşlanma konusundaki araştırmalarının ise kendisine bir faydası olmayacağının farkında.