Netanyahu, anlaşma kalıplarına dökülme aşamasına gelinen nükleer uzlaşmanın İsrail devletinin varlığını doğrudan tehdit ettiğini söylüyor ve anlaşmayı önlemeye çalışıyor. İsrail Başbakanı Amerikan televizyonlarına verdiği demeçlerde ‘kötü bir anlaşmayı bertaraf etmek istediğini' söyledi. Gergin, öfkeli ve saldırgan görünen Netanyahu yaptırımlar kaldırıldığı ve İran'ın nükleer kapasitesinin bir bölümünü kullanmasına izin verildiği takdirde bölgede silahlanma yarışı başlayacağını ve nükleer tuzaklarla örülmüş bir Ortadoğu'nun bütün dünyanın kâbusu haline geleceğini belirtti.
Ortadoğu'da nükleer silahlanma yarışı
Gerçekten de atom silahlarıyla donanmış bir Ortadoğu sadece İsrail değil ama bütün dünya için son derece büyük bir tehlike olur. Şiddet ve baskıyla iktidarını koruyan diktatörlerin atom bombasıyla neler yapabileceklerini düşünmek bile yeter. Hele korkunç terör örgütlerinin nükleer malzeme ya da devrik bir diktatörün nükleer üslerini ele geçirdiklerini tahayyül edebiliyor musunuz? Kendini Batı'nın düşmanlarla dolu ve acımasız bir bölgedeki demokratik ileri karakolu olarak gören küçük İsrail açısından bu senaryo gerçekten uykuları kaçıran bir kâbus olur.
Ancak İran ile varılan temel mutabakatın böyle bir senaryoyu önlemeyi amaçladığı unutulmamalı. İran'ın nükleer enerjiden sadece sivil amaçlarla yararlanmasına izin verilecek. Ama bu İsrail hükümetine yetmiyor. Kudüs yönetimi İsrail devletinin var olma hakkının İran tarafından resmen tanınmasını talep ediyor. ABD Başkanı Barack Obama bu talebi ret etmişti. Ortadoğu'nun tek nükleer gücü olan ve üç yüz dolayında nükleer başlık bulundurduğu söylenen İsrail'in tezleri inandırıcı gelmiyor. İsrail atom silahlarının yayılmasını önleme anlaşmasını imzalamamıştı ve nükleer tesislerinin denetlenmesine de izin vermiyor. Böylece İsrail, şimdi önlemeye çalıştığı nükleer silahlanma yarışını başlatan taraf olmuştu.
Siyasi rota değişikliği şart
Bu nedenle siyasi rotayı değiştirip komşularla uzlaşma ve işbirliği arayışı başlatma zamanı gelmiştir. Çünkü İran'ın nükleer silah edinmesinden endişe duyan tek bölge ülkesi İsrail değildir. Kudüs yönetimi o ülkelerle anlaşıp ittifaklar kurmalıdır. İsrail tek başına hepsine kafa tutmakla varlığını tehlikeye atmış olur. Evin kilerine sıkış tıkış doldurulmuş ve baskı altında tutulan Filistinlilerin evin efendisine karşı ayaklandıkları gerçeğini de görüp bir an önce bu soruna çözüm bulmalıdır. Ülkenin artan diplomatik izolasyonuna son vermenin şartı budur. Netanyahu ayrıca ABD yönetimine karşı çıkmaktan vazgeçip daha önceki hükümetler gibi Washington ile uyum içinde olmalıdır. İran ile varılan uzlaşma bunun için mükemmel bir vesiledir. İsrail müzakereci devletlere mani çıkarmak yerine onların İran'dan kaynaklanabilecek tehdidi aynı zamanda İsrail'in güvenliği açısından da ne kadar ciddiye aldıklarını takdir etmelidir. Telaşla uzlaşmayı engellemeye çalışması ABD'yi ve görüşmelere katılan diğer dostlarını gücendirir. Netanyahu'nun tutumu her şeyden önce kendi ülkesine zarar verir.