Habertürk yazarı Nihal Bengisu Karaca, Konya İl Milli Eğitim Müdürlüğü'nün derneklerle gerçekleştirdiği çalıştayda "imam hatiplerde deizmin yaygılaştığı" tespitinin yapılmasıyla başlayan 'deizm' tartışmasını değerlendirdi. Çalıştayın MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli tarafından eleştirilmesiyle hızla politize olduğunu ifade eden Karaca, "Normal şartlarda, bir devletin bırakın kızmayı, raporu önüne alıp incelemesi, müstefit olması gereken bir çalışma söz konusuydu. O zaman neden bu denli tedirgin edici bulundu?" dedi.
Nihal Bengisu Karaca, "Deizm' nasıl 'devlet meselesi’ oldu?" başlığıyla (17 Nisan 2018) yayımlanan yazısında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bir grup toplantısında Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ı canlı yayında kürsüye çağırarak çalıştay hakkında izahat istediğini, Erdoğan’ın raporu kastederek, “Olmaz öyle bir şey. Doğru değil” dediğinin duyulduğunu hatırlattı. Karaca, sonrasında şunları kaydetti:
Ardından Konya Milli Eğitim Müdürü Mukadder Gürsoykendisini tartışmaların odağında buldu. Topu çalıştayı düzenleyen derneklere attı: 'Şaşkınım' diyordu. 'Çalıştay İKDAM Eğitim Derneği ve Uluslararası Öncü Eğitimciler Derneği tarafından düzenlendi. Biz sadece Milli Eğitim bünyesindeki öğretmenlerin çalıştaya katılmalarına izin verdik.'
Derneklerin, öğretmenlerin tecrübe paylaşımını mümkün kılan ve genç sosyolojiye dair anlamlı bir data oluşturan çalışması bir anda deizmi olumlayan ya da gençlerimize 'iftira atan' tuhaf bir etkinlik muamelesi görmeye başladı. Oysa -dışarıdan takip edebildiğim kadarıyla- benim anladığım çalıştay felaket tellallığı yapmıyor, sadece sorun teşhisiyle de yetinmiyor; 'öğretmenlerin ve toplumdaki dini önderlerin anlattıkları arasındaki tutarsızlık ve birbiriyle kavgalı olmaları', 'din dersi öğretmenlerinin iyi rol modeli olamadığı', 'sadece ibadet ve sorumluluklar üzerinde yoğunlaşan müfredatın ve öğretmenlerin ‘Yaratıcı’, ‘kötülük’, ‘kader’ gibi konulara tatmin edici cevaplar getirememesi', 'MEB’in ders materyallerinin çocuklar değil yetişkinlere uygun ve yetersiz olduğu' gibi saptamalar da yapıyordu. Normal şartlarda, bir devletin bırakın kızmayı, raporu önüne alıp incelemesi, müstefit olması gereken bir çalışma söz konusuydu. O zaman neden bu denli tedirgin edici bulundu?
İlk nedeni şu: Devlet demek artık AK Parti ve ittifak ettikleri demek ve bu parti milliyetçi, muhafazakâr, dindar ve İslamcıların oluşturduğu bir tabanı temsil ediyor. Dolayısıyla devlet, söz konusu tabanla ontolojik, organik ilişki içinde olanlardan sadır olan ve devletin seçtiği 'ana akım görüş'ten sapma temayülü gösteren her eğilimi ve o eğilim üzerinden muhalefetin ürettiği ithamları 'üzerine alınıyor' ve savuşturulması gereken bir mesele olarak görüyor.
Din bir kere iktidarın seçmen ve sosyoloji tahkim etme imkânlarının arasına girdikten sonra, tahkim edilmiş sosyolojiyi kontrol etmek de iktidarın görevi oluyor çünkü. Dolayısıyla kısa bir süre önce yaşanan 'güncelleme' tartışmasında olduğu gibi, ittifak tabanını ve toplumu ne 14. yüzyıldaki fetvazenleri tekrarlayanlara teslim etmek mümkündür, ne de kabaca 'Yaratıcı var, ama dinler hep sonradan uyduruldu' ile özetlenebilecek deizme savrulmaları kabul edilebilir."
Karaca, 'sonuç' olarak şu dseğerlendirmede bulundu:
"Bundan sonra deizm, tecdit, reform, İslamcılık tartışmaları yapılmayacak diye bir şey yok, yapılır. Ama devletin istediği kapsamda, şartlarda ve zamanda yapılır."