Nihal Bengisu Karaca: Erdoğan'ı yok etmek için, İslamcıları tasfiye etmek istiyorlar!

Nihal Bengisu Karaca: Erdoğan'ı yok etmek için, İslamcıları tasfiye etmek istiyorlar!

Habertürk yazarı Nihal Bengisu Karaca, gazeteci Cem Küçük'ün “Artık AK Parti’nin bu radikal İslamcılarla da, yani bu Mavi Marmara’daki manyak tipler, yani kafadan İsrail düşmanı, kafadan Batı düşmanı, kafadan her şeye düşman tipler var, bunlarla da yolların ayrılması lazım" ifadesinin ardından başlayan tartışmalarla ilgili olarak “Erdoğan’ı yok etmek ve Türkiye’yi müstemleke haline getirmek isteyenler ilk hamlede İslamcıları tasfiye etmek istiyorlar" dedi. 

Küçük'ün tartışma yaratan sözlerinin ardından kimi köşe yazarlarınca "İslamcıları AK Parti'den tasfiye etmek istiyorlar" iddiası ileri sürülmüştü. 

Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan,  "İslamcıları AK Parti'den tasfiye etmek istiyor olabilirsiniz. Ama bu sizin güç yetirebileceğiniz bir mesele değildir", "Manyağız lan biz! Siz kuruluş devrinde yaşasaydınız 'kafadan Bizans düşmanı, kafadan Moğol düşmanı bunlar' dediğinizde hangi manyakları kastediyorsanız o kadar manyağız hem de" ifadelerini kullanmıştı.

Kılıçarslan'ın köşe komşusu Yusuf Kaplan da, İslami oluşumların önde gelen isimlerinin, yazarlarının, fikir adamlarının hedef tahtasına yatırılmak istendiğini savunarak "Öncelikle, önümüzdeki bu çakıl taşlarını temizlemeliyiz: Ülkeyi kaosa sürüklemek isteyen fitne-fesat şebekelerini, tetikçi tipleri kaale almamalı, gerekli uyarıları yapmalı, önlemleri almalıyız" demişti.

Star yazarı Ahmet Taşgetiren, tartışmaya "Ak Parti öncelikle bu çeteleşmiş medyatörlerin kendi imajına el koymasını bertaraf etmeli. İçeriye dönük bu yaftalamaların içerde nifak oluşturacağını, sürekli içerde bir azalma meydana getireceğini, dışardan hiçbir yeni katılım olmayacağını, üstelik iktidar adınaymış gibi kesilen raconların farklı toplum kesimlerinin korkuya kapılmasına yol açacağını unutmamak lazım" ifadesiyle girerken, yine Star yazarı Sibel Eraslan da söz konusu kişilerin yeni dönemde AKP'de olmaması gerektiğini savunmuştu. 

Karar yazarı Mehmet Ocaktan da, gazeteci Cem Küçük'ün ilgili ifadesine tepki göstermiş; "AK Parti’nin kendi iç mekanizması nasıl işler bilemem ama, durumdan vazife çıkararak AK Parti adına temizlik işine soyunanların genlerindeki ‘FETÖ yazılımı’yla hareket ettikleri muhakkak" ifadesini kullanmıştı.

Türkiye yazarı Fuat Uğur ise, Cem Küçük'ün "Mavi Marmara’daki manyak tipler" ifadesinin "insanlık hâli" olduğunu savunarak "O sözcüğe cankurtaran simidi gibi sarıldılar. Buradan bir haklılık devşirme çabasıyla konuyu kavga zeminine çekmeye, yaygarayla kendilerini üçüncü kez affettirmeye çalışıyorlar"

Nihal Bengisu Karaca'nın "İslamcılar ile Erdoğan’ın arasını açmak isteyenler kim?" başlığıyla yayımlanan (25 Nisan 2017) yazısı şöyle:

Mavi Marmara neydi, hatırlayalım: 2010 yılında ambargo nedeniyle temel ihtiyaç malzemelerinden yoksun kalan Gazzelilere yardım için yola çıkan “Free Gazza” filosuna katılmak üzere Türkiye’den hareket eden geminin adıydı. Bir dayanışma ve yardımlaşma derneği olarak İslamcı kimliğiyle öne çıkan İHH tarafından organize edilen seyahat, temel ihtiyaç maddelerini Gazzelilere ulaştırmayı hedefliyordu. Dernek Başkanı BülentYıldırım’ın da dahil olduğu gemi müktesebatında Batılı aktivistler de vardı ve Gazzelilere yardım etmeyi Batılılıklarıyla tezat içinde görmüyorlardı, vicdan sahibi olmak yeterliydi.

Seyyid Kutub değil, Milli Görüş

Ancak gemi uluslararası karasularında İsrailli askerler tarafından kuşatıldı ve vahşi bir baskınla 10 vatandaşımız şehit oldu. O gün bugündür, Mavi Marmara yola çıkmalı mıydı çıkmamalı mıydı tartışması yapacak olanlar bile önce şehitlere saygıyla başlıyor, sonra konuşuyor... Konuşurduk...

Birkaç gün önce bir TV yorumcusunun cümleleriyle bu tabu yıkıldı. Ama “tabu yıkıcılık” hemen her zaman doğru, faydalı, anlamlı bir sonuca hizmet etmeyebilir. Daha da önemli olan, bunun gibi yorumların İslamcıları Batı’yla aramızdaki tek ve son engel gibi göstermeleridir. Tartışmanın salt bir TV yayınıyla sınırlı olmadığı da bilenlerin malumu. Çünkü daha önce de benzer yorumlar yapılmış, İslamcılar PKK ve FETÖ ile aynı cümlede Türkiye’yi tehdit eden yeni şer ekseni gibi bile telaffuz edilmişti. Ancak ne denmek istendiğinin algılanmasına tam fırsat kalmadan araya 15 Temmuz girdi.

15 Temmuz gecesi sahaya ve tankların üzerine ilk çıkanların İslamcılar ve Ülkücüler olması ise söz konusu tartışmayı ilerletmek isteyenlerin tutumunu sadece bir süre erteleyebildi.

Oysa doğru tasnif insanlık görevidir. Bu yüzden, önce Türkiye ölçeğinde “İslamcı” derken, aslında sadece “Ben Müslüman’ım” demekle “ümmet” kavramının anlamlı bir parçası olduğuna dair farkındalık taşımayı birbiriyle bağlantılı gören Anadolu insanından bahsediyor olduğumuzu anlamalıyız. Türkiye İslamcılığında Seyyid Kutub’dan çok Milli Görüş hareketi belirleyicidir. İslamcı dendiğinde, Selefi silahlı akımlardan değil namazı sünnetiyle birlikte kılan, Filistin, Afganistan, Suriye için endişelenen ve maaşının bir kısmıyla düzenli bağış yapan insanları anlarız.

17-25 Aralık vesayet girişiminde de, son 3 yıldır ülkemize damga vurmuş sokak hareketlerinde de, 15 Temmuz’da da Erdoğan’ı koruma dürtüsüyle saldırıların önüne bent olmaya çalışanlar da genellikle bu “İslamcı” denilen ama özünde Kuran referanslı aidiyet farkındalığı taşıyan “dindarlar” yani “İslamcılar” olmuştu. Erdoğan ve AK Parti’nin tabandaki en konsolide taraftarlarının da aynı kitle olduğu gerçeğini unutamayız. 

Hal bu iken, nasıl oluyor da şimdi İslamcılar, Erdoğan’ı savunduğunu iddia eden bazı kimseler tarafından dışlayıcı bir dilin nesnesi haline getirilebiliyorlar? Eski tespitler, başka konjonktürler yerlerinden sökülüyor ve “İslamcılar Gezi benzeri bir hareketlilik içinde” türünden söylentiler yayılarak, sanki devlet dindar insanların olası eleştirelliklerine karşı teyakkuza sokulmak isteniyor?

Samimi sevenleri koparma

İslamcılar, yani farkındalık sahibi Müslümanlar devreden çıkınca; mesela, “Erdoğan öldürülmeli” diye öfke kusup gündemimize oturan Fransız Profesör Philippe Moreau Defarges gibi tipler Erdoğan’a hayranlık duymaya mı başlayacak? Bu yanılgıyı Erdoğan’ı savunduğunu zannedenlerin akıllarına kim/kimler kakalamakta?

Erdoğan adına savunma hattı kuralım derken Erdoğan’ı eski dostlarından ve samimi sevenlerinden koparma işine hizmet edenlerin malum bir savunması, “Erdoğan’a saldıramadıkları için bize saldırıyorlar” şeklindeydi.

Yanlış. Bu tür önermelerle yürünecekse eğer, doğrusu şu olabilir: “Erdoğan’ı yok etmek ve Türkiye’yi müstemleke haline getirmek isteyenler ilk hamlede İslamcıları tasfiye etmek istiyorlar.”