Habertürk yazarı Nihal Bengisu Karaca, "cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi"nin yüzde 48.6 "hayır" oyuna karşılık yüzde 51.4 "evet" oyuyla kabul edildiğini hatırlatarak "Evet' cephesinin bazı taraftarları az gelen oranın hıncını AK Partili siyasetçilerden, AK Parti’ye yakın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı pek çok zaman desteklemiş, hatta son 3 yıl boyunca boynunu giyotinin önüne ilk uzatan kişilerden olmuş kimselerden çıkarma peşine düştüler" dedi. "Sırtını iktidara dayayan grubun durumu zor" ifadesini kullanan Karaca, "Mazeret üretip günah keçisi imal edeceklerine ve kendi sorunlarını başkalarına ihraç edeceklerine, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a zarar verme pahasına ürettikleri çamuru sorgulasalar ve tövbe etseler daha hayırlı olur" diye yazdı.
Nihal Bengisu Karaca'nın "Referandumun kazananı: Muhafazakârlar" başlığıyla yayımlanan (20 Nisan 2017) yazısı şöyle:
Geçenlerde bir internet sitesinde gördüm. Sola hâkim ama ağırlıklı olarak Kemalist kimliğiyle bilinen bir köşe yazarı, “Türkiye’de sağ yüzde 70, sol yüzde 30’dur deniyordu. Bu anlayış, tarihin çöp sepetini boyladı” şeklinde bir analiz yapmış.
Referandumda “Hayır” veren cepheyi böyle okumak siyaseten yapılan en yanlış şey. Çünkü yüzde 48.6 solun potansiyeli değil, muhafazakâr seçmeni “dikkate almanın” sonucudur. Hem CHP’nin belli başlı kurmaylarının, hem de kendi çapında “Hayır” kampanyası yapan sol, sosyal demokrat çevrelerin tarihleri boyunca belki de ilk kez muhafazakâr-dindar seçmeni dışlamayan, bu değerlerle temas kuran referandum politikasının sonucudur.
Nitekim artık apaçık ortadadır ki, bundan sonra Türkiye’de siyaset yapacak hiç kimse, muhafazakârların ibadetlerini engelleyerek, yaşam tarzlarına dil uzatarak siyaset yapamaz. Hatta yeni sistemle beraber 2019 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’ın karşısına tecrübeli ve işinin ehli olmanın yanı sıra muhafazakâr bir profil çıkarmayan hiçbir blok kendisini şanslı sayamaz.
Tam da bu nedenle bu referandumun sonuçlarından en çok mutlu olması gerekenler, muhafazakârlar ve dindarlardır. Çünkü artık, Türkiye’nin yakın ve uzak geleceğinde yarışacak olan Cumhurbaşkanı adaylarının her ikisi de bu ülkenin değerlerine, inançlarına dil uzatamayacak, hak ve özgürlüklerinin gereğini teminat altına alacak adaylar olmak zorundadır.
Hiçbir kampa görkemli zafer temin etmeyen referandumun en başarılı sonucu budur ve muhafazakârlar lehine çok önemli bir başarıdır.
Referandum sonuçları, “Evet” ve “Hayır” oranlarının yakınlığı bağlamında tartışılıyor haliyle. Ancak “Hayır” cephesinin bazı taraftarları yüzde 48.6’nın tadını çıkaracakları yerde, “Vay efendim bu referandum meşru değildir” tavası, zili çalmaya başladılar, hatta Kemal Kılıçdaroğlu’nu tavır alması, referandum sonuçlarını tanımamaya doğru itmek için yoğun gayret sarf ettiler. En son, “15 Temmuz kontrollü darbedir” çıkışı yaparak daha kendi partisinin seçtiği stratejide sabit kalamadığını ispat etmiş olan Kılıçdaroğlu için şaşırtıcı bir savrulma değil.
“Evet” cephesinin bazı taraftarları da az gelen oranın hıncını AK Partili siyasetçilerden, teşkilatlardan, AK Parti’ye yakın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı pek çok zaman desteklemiş, hatta son 3 yıl boyunca boynunu giyotinin önüne ilk uzatan kişilerden olmuş kimselerden çıkarma peşine düştüler. Güç sarhoşluğu içinde, epeydir sorunlu bir akıl yürüten, insanlar tankların altına yatarken milyonluk yalılardan çoluk çocuğa tweet attıranlar için de şaşırtıcı bir saçmalama değil.
“Evet” ve “Hayır” cephelerinin bu iki “marjinal” grubu arasındaki fark, birinin iktidarın habitatında, diğerinin muhalefette olması.
“Hayır”ın marjinalleri “iktidardan uzak kalma”, cezaevindeki gazeteciler, KHK ihraçları, OHAL şartları gibi sebepleri, karşıtlarını düşmanlaştırmak için kullanıyor. “Evet”in marjinalleri ise iktidarın yakın ve verimli olanaklarından alabildiğine yararlanıyorlar, ama onlar da sadece düşman imal etme dinamiği üzerinden var olabiliyor. Benzerlikler çok. En önemlisi şu: Her ikisi de “Karar milletin” demekle beraber, söyledikleri söze hiç inanmadılar ve bu kadar hayati bir konuda yalan yanlış verilere ve temennilere dayanarak, hatta verileri çarpıtarak taraftarlarına görkemli bir zafer vaat ettiler. Halk zaferi iki kampa “neredeyse” eşit oranda bölüştürünce, söz konusu gruplar açıkta kaldı.
Tabii sırtını iktidara dayayan grubun durumu daha zor. Çünkü verdikleri vaatler ve teminatlar sadece millete ve taraftarlarına karşı değil. Aynı zamanda beslendikleri iktidara karşı da borçlular. Samimi ideolojik, fikri, dünya görüşü merkezli bir minnettarlıktan bahsetmediğimi de belirteyim. Mazeret üretip günah keçisi imal edeceklerine ve kendi sorunlarını başkalarına ihraç edeceklerine, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a zarar verme pahasına ürettikleri çamuru sorgulasalar ve tövbe etseler daha hayırlı olur.