Habertürk yazarı Nihal Bengisu Karaca, anayasa değişikliği referandumunda AKP'nin evet kampanyasında kullandığı "Güçlü bir Türkiye için Evet" sloganıyla ilgili olarak "Bu sadece temennidir" diye yazdı. "Agresif ‘Evet’çiler ‘Evet’e zarar verecek" diyen Karaca, "'Hız ve etkinlik' için 'Evet' tamam. Ama 'hız ve etkinlik', vaktiyle iyi tartılıp ince elenip sık dokunarak düşünülmemiş şeylerin sil baştan ele alınmasına neden olursa, Türkiye’ye yönelik saldırılara direnirken bunun 'nasıl' yapılacağı 'ortak aklı' öne çıkaran mekanizmalar, kurumlar ihmal edildiği için yanlış tasarlanırsa söz konusu modelden 'güçlü Türkiye' çıkacağı garanti değildir" görüşünü savundu.
Nihal Bengisu Karaca'nın Habertürk gazetesinin bugünkü (9 Şubat 2017) nüshasında yayımlanan 'Agresif ‘Evet’çiler ‘Evet’e zarar verecek' başlıklı yazısı şöyle:
Bir haftaya yakın gastoentirit ve benzeri sıkıntılardan dolayı hasta yattım. Serumlar ve ilaçlar arasında gözümü açtığımda gördüklerim “Ben mi enfekte oldum, yoksa ülke mi?” sorusunu sormama neden oldu.
CHP’nin sistem değişikliğine rejim değişikliği muamelesi yapmasındaki çiğliği nicedir idrak ediyoruz. “Cumhuriyet yıkılıyor, uyanın” yollu bir kampanya izleyecekleri, meseleyi bağlamında tartışmama ısrarından ödün vermeyecekleri belli.
Öte yanda ise “Hayır”cılar sokağa çıkacak olursa ellerinde sopayla bekleyeceklerini ima eden adamlar var. “Evet” kampanyasını vaktinden evvel acul bir hırsla başlatanların anormalliği, salt bu örneğe sığacak gibi de değil.
Normal olan sandık gününe kadar beklemek, düşünüp taşınmak değilmiş; bu sanki abesle iştigalmiş gibi yapan medya trollerini esefle izliyoruz. Normal olan halka götürülecek teknik bir soru değilmiş gibi yapanları... Sistem değişikliği hayati bir konu değilmiş gibi, mevzuyu “Güçlü Türkiye istiyorsan ‘Evet’ dersin, demiyorsan demek ki güçsüz Türkiye istiyorsun, yani hainsin” mugalatasına vardıranları... İşleri güçleri zekâmıza hakaret. Zira, hâlâ söz konusu Anayasa değişikliğiyle, yani “güçlü yürütme” ile “güçlü Türkiye” arasında anlamlı bir bağ kuran ikna edici bir argüman duymuş değiliz. “Direnebilmek” için “Evet”, tamam.
“Hız ve etkinlik” için “Evet” tamam. Ama “hız ve etkinlik”, vaktiyle iyi tartılıp ince elenip sık dokunarak düşünülmemiş şeylerin sil baştan ele alınmasına neden olursa, Türkiye’ye yönelik saldırılara direnirken bunun “nasıl” yapılacağı “ortak aklı” öne çıkaran mekanizmalar, kurumlar ihmal edildiği için yanlış tasarlanırsa söz konusu modelden “güçlü Türkiye” çıkacağı garanti değildir. Bu sadece temennidir.
Referandumun kaderini belirleyecek olanın AK Parti ve MHP oyları olması muhafazakâr, dindar, milliyetçi tabanı konsolide etme gayretini teşvik ediyor. Kampanyanın bu gayret üzerinden şekilleneceği az çok belli. Ancak kampanyanın erken ve aceleci figürlerinde farklılıkları şeytanlaştıran, AK Parti’ye gönül vermiş, Erdoğan’ı daha yıllarca Cumhurbaşkanı görmek isteyen ama sunulan modeli zamansız, yetersiz, istismara açık bulanları “hain”leştirme çabası içeren bir gayret gözlemliyoruz. Böyle şiddet ve itham dili içeren bir gayret “Evet”e teşvik etmeye mukadder midir? Mukadder dahi olsa, bu yolla gidilen bir “Evet”ten nasıl bir sosyolojik siyasi uzlaşma çıkar, koskoca bir soru işareti.
Kaymakamlar, rektörler, milletvekilleri birbirlerini isimleriyle davet edip “Evet” dedirtti örneğin. Aralarında “Evet” demesi haber değeri teşkil eden tek bir Allah kulu olmadığı gibi, ünlülerin, sporcuların işin içine çekilmesi için de daha çok erkendi. Dolayısıyla rasyonel değildi. Hoş daha beterleri de oldu. Köşe yazarlarının tweet’lerinin altına “Şimdi evet diyorsun da bakalım yarın sandığa gidince de evet diyecek misin? Şüphemiz var” yollu taciz tweet’leri yazan eski Maocu yeni “yandaş” medya danışmanının markajı, daha geniş bir tehdit yelpazesinden de bahsedilebileceğini hissettirdi. Gözümüzün içine baka baka şebeke uydurup başına da Davutoğlu’nu kondurdukları “gizli hayırcı” cepheleri vehmedildi ki saflar sıklaşsın; hiçbir gerçek vatan evladının hayır diyemeyeceği, hayır demek için ya CHP’li, ya PKK’lı, ya FETÖ’cü, ya hain, ya gizli hain, ya klikçi, örgütçü ya da işte bir zamanlar Mümtaz’er Türköne’nin takdir ve tescil ettiği gibi(!) olsa olsa hayırsız bir “İslamcı” olabileceği duygusu yayılsın. Peki bu duygu ve komiklikler sahiden “Evet”e mi yarar, şimdilik yarasa bile bunun sonu nereye varır, AK Parti tabanı gibi şu an topluma hatta neredeyse devlete hükümet etmeyi mümkün kılan en nitelikli mutabakatın çözülmesinden hayır gelir mi, pek dert ediyor gibi görünmüyorlar.
Oysa doğru tutum bu değil. Doğru tutum “Evet diyen de ‘Hayır’ diyen de vatanını seviyor” diyen Özlem Zengin’in tutumudur. Bu referandumda ipi göğüsleyen; şirretleşmeyen, agresifleşmeyen hatta handiyse kampanya yapmayan taraf olacak.