Dosyamızın bugünkü konuğu 1980’de öldürülen DİSK kurucu Genel Başkanı Kemal Türkler’in kızı Nilgün Türkler Soydan. 12 Eylüle giden süreçte önemli kilometre taşlarından olan Türkler cinayetinin, yani babasının öldürülmesinin, aynı zamanda canlı tanığı da Nilgün Soydan. 12 Eylül haberlerinde, dosyalarında rakamlarla ifade edilen cinayetlerin, katliamların hayatına değdiği ve bir ömür boyu iz bıraktığı insanlardan sadece biri.
Babasını öldüren katilleri gören ve mahkemede şahitlik yapan Soydan buna rağmen katil Ünal Osmanağaoğlu ve diğerlerinin serbestçe dolaşmasını kabul edemiyor. 30 yıl süren Türkler davasının devlet tarafından bilerek zaman aşımına uğratıldığını ifade eden Soydan, davadan sonra “Ünal Osmanağaoğlu babamın katilidir. Bugün ülkemden nefret ettim. Burada doğduğum için üzülüyorum” demişti.
Nilgün Soydan, babasının öldürülmesinin ardından sadece bu davanın peşinde koşmamış; Barış Davası’ndan son aylarda zamanaşımına kurban giden Sivas katliamı ve Dink davasına kadar adalet için koşturmuştu. 4 Nisanda başlayan 12 Eylül davasını heyeceanla karşılamadığını belirtiyor Nilgün Soydan. Nedenini sorunca bir çırpıda cevap veriyor; “1 Mayıs 1977, Çorum, Maraş ve Türkler davası aydınlatılmadan 12 Eylül yargılanamaz” diyor. Meclise defalarca hakikatleri araştırma komisyonu kurulsun teklifi verildiğini ve bunların hepsinin AKP’nin oylarıyla reddedildiği hatırlatan Soydan “Her şeye rağmen Evren ve Şahinkaya’nın sanık sandalyesine oturmasını çok ama çok isterim.” Başbakan Erdoğan’ın “Referandumda hayır diyenler şimdi 12 Eylül davasında sıraya giriyor” sözlerine cevap veren Soydan “Tabii ki biz bu davaya müdahil olacağız. Benim babam öldürüldü. Ama AKP’nin bu davaya müdahil olma hakkı yok. AKP’nin esas olarak darbecilere teşekkür etmesi gerekir.”
12 Eylül darbesi ve darbeciler yeniden gündemde. Peki sizin için 12 Eylül neyi ifade ediyor?
Nilgün Türkler Soydan: Benim için 12 Eylül babam yok edilmeden yapılamayacak bir hareketti. Nilgün Soydan için 12 Eylül babamın öldürülmesini ifade ediyor. Babam öldürülmeli ve DİSK ortadan kaldırılmalıydı, nitekim öyle de oldu 12 Eylülle birlikte DİSK ortadan kaldırıldı. Babamın öldürülmesi olayı 22 Temmuz 1980’dir. 12 Eylülle arada sadece 52 gün var. Kemal Türkler’in öldürülmesi 12 Eylül darbesine giden yolda en önemli kilometre taşlarından biridir. Sadece ben değil benim gibi pek çok insan da böyle düşünüyor. Çünkü DİSK’in ve sınıf mücadelesinin yükseldiği, doruk noktasına ulaştığı bir dönemdi. Türkiye’nin dört bir yanında yükselen bir sınıf hareketi, sendikal hareket vardı. Bu yükseliş fark edildiği için ilk olarak korku salmak için ‘77’de 1 Mayıs katliamı yapılmıştır. En azından korku salarız bu yükselişi durdururuz denilmiştir. ‘77’de kendi yöntemleriyle ihtar verdiler. ‘80 darbesi de o zamandan hazırlanmaya başlandı. Ondan sonra da teker teker insanları öldürmeye başlayıp son halkada da işçi sınıfının örgütlü gücünü ortadan kaldırmadan darbeyi yapamayacaklarını düşünüp Kemal Türkler’i öldürdüler. Kemal Türkler’i öldürüp, DİSK’i budadılar, ortadan kaldırdılar.
Bugün darbeciler yargılanıyor. Dava üzerinden AKP Hükümeti, 12 Eylülle hesaplaşıldığını söylüyor. Kemal Türkler davası zaman aşımına uğratıldı. Kemal Türkler cinayeti vb. katliamlar aydınlatılmadan 12 Eylülle hesaplaşılabilir mi?
Ne Kemal Türkler, ne 1 Mayıs Katliamı, ne Çorum ne de Maraş Katliamı aydınlatılmadan 12 Eylüle hesaplaşılamaz. Bu katliamlar araştırılmadan, aydınlatılmadan 12 Eylülle hesaplaşılamaz. Mesela babamın davasında katiller biliniyor ama mahkeme tarafından cezalandırılmıyor. Katiller cezalandırılmadığı gibi onları azmettirenler ve arkasındaki güçler de ortaya çıkarılmıyor. Ben bugün devam eden 12 Eylül davasını sembolik bir dava olarak görüyorum. Bunu söylerken Evren ve Şahinkaya cezalandırılmasın mı elbette cezalandırılsın. Ben onların sanık koltuğuna oturmalarını senelerce milyonlarca insana çektirdikleri acıyı tatmalarını isterim. Bu bile bir kazançtır benim için. Fakat hükümetin bugün bu dava üzerinden popülizm yaptığını düşünüyorum. Hükümet 12 Eylülle yüzleşmek istiyorsa 12 Eylülle bağlantılı onca katliam var neden onlarla yüzleşmiyor. Meclise onlarca defa siyasi ve faili meçhul cinayetlerle ilgili hakikatleri araştırma komisyonu kurulsun talebi iletildi, CHP de BDP de babamın davası için defalarca dilekçe verdi ve bunların hepsi AKP tarafından reddedildi. Hükümet tarafından bu komisyonların kurulması engelleniyor.
Kemal Türkler davası bu hükümet döneminde zaman aşımına uğradı? 12 Eylülün en önemli davasına müdahale edilemez miydi? Siz bu davanın 30 yılında neler yaşadınız?
Ben sadece bu hükümeti suçlamıyorum. Bu davanın son 9-10 yılı bu hükümete denk geldi. Türkler davası 30 yıldır devam ediyor. Bu süreçte hiçbir hükümet bu davaya önem vermedi. Babamın davası çözülmek istenmedi. Doğru düzgün iddianame dahi hazırlanmadı. Babamın katillerinden Ünal Osmanağaoğlu kaçaktı. Biz ‘96 yılına kadar Ünal Osmanağaoğlu adına dava açamadık. ‘99’da bu adamın Kuşadası’nda devletin milli parkında işletmecilik yaptığı ortaya çıktı. Bu nasıl birşeydir; devlet tarafından aranan adam devletin bir kurumunu işletiyor. Ben babamın katilini gördüm, onun cezalandırılmasını istediğimde Osmanağaoğlu’nun avukatı “Aradan bunca yıl geçmiş nasıl hatırlıyorsun” diye sordu. Ben de bir çocuk beş yaşında tanımadığı birinin öldürülmesini görse bile unutmaz. Ben 19 yaşındaydım ve benim babam öldürüldü gözlerimin önünde . Bunun unutulması mümkün mü. Dolayısıyla amaç davanın zaman aşımına uğratılmasıydı . Mahkeme başkanı ve savcı bize karşı ön yargılıydı. Bu dava boyunca hayretler içinde kalınacak olaylara tanık olduk. Ödenek yok sanık gelmiyor, beli ağrıyor sanık mahkemeye getirilmiyor, hakim hastalanıyor vs. O kadar üst üste bunlar yaşatıldı ki davanın zaman aşımına uğramaması imkansızdı. Devlet desteğiyle bu dava zaman aşımına uğratıldı. Onun için dava zaman aşımına uğradığında ‘Bu ülkede yaşamaktan nefret ediyorum’ dedim hâlâ da bu sözlerimin arkasındayım. Ben ülkesini ve vatanının seven bir insan olarak yetiştirildim ancak bu ülkeyi yönetenler hiçbir zaman beni tatmin etmedi.
Başbakan “Referandumda hayır diyenler bugün 12 Eylül davasına müdahil olmak için sıraya giriyor. Referandumda neredeydiniz” dedi. Bu sözlere ne diyeceksiniz?
Biz hayır derken 12 Eylül yargılanmasın demedik. Biz 26 maddeye hayır dedik. Burada kimin sıraya girip girmeyeceğine gerçekten mağdur olanlar karar verecek; buna Başbakan bir zahmet karışmasın. AKP 12 Eylülün ürünü olan bir parti, bu davaya asıl AKP Hükümetinin müdahil olmaya hakkı yok. Hatta AKP’nin darbecilere teşekkür etmesi gerekir. Ben bu davaya müdahil olabilirim babam öldürüldü. Sıraya girdi dediği partiler ve insanlar 12 Eylül mağdurudur. Mesela CHP 12 Eylülde kapatılmıştır. Peki sen o gün neredeydin, kimleydin. Baksan bunlara Kenan Evren’i gördükleri yerde sarılıp sarılıp öperlerdi. 12 Eylülün yapıldığı gün biz nerede duruyorsak bugün de aynı yerde duruyoruz.
Davada darbeciler 1980-83 yılları arasında yapılanlar için yargılanacak. Sizin için 12 Eylül bu üç yıl mı?
Ben 50 yaşıma geldim. Aradan 33 yıl geçmiş. İyi bir evlilik yaptım çok sevdiğim bir eşim ve kızım var. Arkadaşlarım dost çevrem çok geniş. Ancak bir yaşam düşünün, en mutlu oduğu günde bile bir insan düşünün her gün babasının öldürüldüğü an en az bir iki kez gözlerinin önüne geliyor. Geçenlerde bir TV programında konuşurken kendimde bir şey yakaladım. Programda babamın öldürüldüğü anı sordular. Ve ben yıllardır o anın gözümün önünden silinmemesi için büyük bir direnç gösterdiğimi anladım. O programda yaşamımın en kötü karesini neden silmediğimi, canımı acıtsa da unutmadığımı anladım. Çünkü o an babamı canlı gördüğüm en son kareydi. Sen bana öyle bi acı yaşatıyorsun ki babamın ölmek üzere olduğu son kareleri, vücudunda 12-13 kurşun olan sahne aklımda belleğimde kalıyor. Ben bunu her gün günde iki üç kere görüyorum. Elbette 12 Eylül bizim için 80-83 arası değil, bak bugün bile hayatımı etkiliyor.
Kemal Türkler yaşasaydı, bu davada nasıl bir tutum alırdı sizce?
Kemal Türkler yaşasaydı 12 Eylül olmazdı. DİSK gibi bir örgüt dağıtılmasaydı, işçi sınıfı örgütlü olsaydı bu darbe olamazdı. Örgütlü güç olmadığı zaman toplumlar bu gibi durumlara maruz kalıyor. (İstanbul/EVRENSEL)
12 Eylül darbesi sınıf hareketi açısından nasıl bir tahribata neden oldu? Siz o dönemle bu dönemi karşılaştırınca ne gibi farklar görüyorsunuz?
Geçen yıl babamın mezarını yenilettim. Babamın sendikası Maden-İş ve Birleşik Metal-İş sendikası da destek verdi. O mezarı yaptırırken babamın yanındaki mezarı almak için 9 ay uğraştık. Bu işlerle uğraşırken mezarlıklar müdürlüğüne çok gittim geldim. Oradaki işçiler benim Kemal Türkler’in kızı olduğumu öğrenince çalışma koşullarından kaynaklı sıkıntılar nedeniyle, benimle irtibata geçmek istediler. Sendikalı olduklarını ama haklarının korunmadığını ve ne yapabileceklerini sordular. Ben de onları DİSK’e yönlendirdim. Böyle çok örnek var. Şu anda bankadan emekli olan insanlar “Biz Bank-Sen’liydik ve o nedenle çok iyi ücret alıyorduk” diyorlar. 12 Eylül anayasasıyla birlikte sendikal örgütlülük yok oldu. Bir işçinin sendikaya üye olmasını engelleyecek her türlü yasa mevcut. Bugün de AKP’nin ileri demokrasi söylemiyle işçiler, sendikalar adım atsalar, en demokratik eylemlerine mitinglere bile izin verilmiyor. İşte son olarak KESK’e geçen gün neler yaptılar hepimiz gördük. Bu şartlarda bile mücadele eden sendikacıları kutluyorum.
12 Eylül size neler yaşattı?
Ben babamı çok severdim. Sadece öldürüldüğü için değil. Hem babaya kızın aşkı, hem de vatandaş Nilgün olarak babamın toplumsal duruşuna hayranlıktı. Babam hapise girdiğinde bile utanmadım sıkılmadım. Ben babamla yaşamak için ömür boyu bekar kalmayı, çocuk sahibi olmamayı kabul ederdim. Biz babamın doğru işler yaptığını çok iyi biliyorduk. Ama biz babamın öldürüleceğini de biliyorduk. Nihat Erim öldürüldüğünde sıranın babama geldiğini düşünmüştük. Kemal Türkler’in kızı olmak o dönemde hayatınızı ister istemez kısıtlı olarak yaşamanızı getiriyordu. Ama biz bunun da bilincindeydik. Benim çocuğum da üniversiteyi kazandı ama büyük üniversite yerine gözümün önünde olacağı daha küçük bir üniversiteyi tercih ettim.